3 Haziran 2020 Çarşamba

performans

"bu yazı bazı edepsiz imalar içerir," diyerek, rahatsızlık hissetme ihtimali olanları bu taraftan alalım.

erkek dostluğuna kutsiyet izafe ettiğimi zaman zaman söylemişimdir. hatta aşktan da üstün gördüğümü de. yazgısı gereği aşk giderek azalan bir 'şey' iken dostluklar çoğalır çünkü. taraflar becerebilirse kadın- erkek dostluğu da tadından yenmez ama.

beraber emeklilik planları yapabildiğimize göre bu da onlardan olmalı. üstelik, neredeyse yirmi yıldır tükenmeyen bir akış söz konusu. 

ankara... bir tanıdığının benim halledebileceğim bir işi için benden yardım istedi. hayır, biz kızı kendime aşık edip terk etmek değil. birini öldürüp kaza süsü vermek de.

neyse, mevzuyu iyi kötü tamam ettik. çok geçmeden beni aradı. "akşama bir planın yoksa yemek yiyelim" falan. buluştuk, karanfil sokak'ta bir mekanda yemek yedik, sohbet ettik. kalktıktan sonra da metro çarşısı'nın yüksel girişi'ne doğru sohbet ederek yürüdük. evet, ikimizin de arabası yok o zamanlar. o güvenpark'taki dolmuş duraklarına gidecek. ben de dost'un önünden ziya gökalp'e inip taksiye bineceğim. zengin olduğum için değil. aşağı yukarı toplu taşıma fiyatına denk geldiği için. 

aslına bakarsanız ikimiz de gerginiz. çünkü o akşam beni neden çağırdığını biliyorum. o da benim bildiğimi biliyor. tanıdığının bahçesindeki ağaçların dallarını gölge yapmasınlar diye budadığım için bana para verecek. şaka. evet, dalları budama kısmı.

çünkü, o zamana kadar aramızda paraya dair bir diyalog olmamış. ikimizin de ticari aklı sıfır kadar. ne zaman bir yerlerde buluşsak önünü ardını düşünmeden hesabı birimiz ödemiştir. bir kaç yıl sonra beni kahvaltıya davet edip, "banka kartımı kaybettim galiba" bahanesiyle hesabı bana ödetmesini saymıyorum tabii. üstelik, bahanesi sağlam olsun diye eve gider gitmez, "yanlış adamlar yanlış pantolonlar" diye mesaj atmıştı. evet, inandım. sadece yanlış adamlar kısmına.

kucaklaştık. tam giderken elime bir zarf tutuşturdu ve bir şey demeden hızla metroya inen merdivenlere yürüdü. adeta koştu. ne diyeceğimi bilemedim. sadece arkasından bağırdım.

"ne yani? sadece bu kadarcık mı hak ettim?"

hazır cevaptır. komik olabilecek kadar zekidir de. üstelik meydan okuma karşısında geri adım atmaz. bize dönen bakışlara aldırmadı bile.

"evet. bu kadarcık."

benden günah gitti. o kaşınmıştı.

"zaten ben de en iyi performansımı göstermemiştim."

Hiç yorum yok: