18 Haziran 2020 Perşembe

deja vu

bir kaç gün önce, akşam üzeri, daha önce bahsettiğim yolda bisikletle kuzeyden güneye akıyordum. başını vuracak taş arayan gemi azıya almış ırmaklar gibi değil ama. bir ovayı menderes menderes gezerek denizini arayan nehirler gibi aylak aylak. çünkü bisikleti bir yere yetişmek veya varmak için değil gezmek için severim.

yabani fındık ağaçları yapraklandığı için bugünlerde yüzlerde gezinen güneş ışığı yok. sanki iki yeşil duvarın arasında yol alıyorsunuz.

yolu yarılamıştım ki, yanımdan bir bisikletli geçti. rulo yapıp sırt çantasına sokuşturduğu yoga minderiyle akşam seansına yetişmeye çalışıyordu galiba. belki de seansı eda etmiş eve dönüyordu. "bunu önce de gördüm sanki," diye düşündüm. farkında bile olmadan, "deja vu" dedim. üstelik bir değil iki defa daha yaşamıştım.

iki binlerin başı... ortalık birden bire gitarını yüklenmiş lise ikinci ya da üçüncü sınıf öğrencileriyle dolmuştu. belki lise-birliler de vardı aralarında ama ne ortaokul ne de üniversite öğrencileri mevzuya bulaşmamıştı. müzisyen oldular mı bilmem ama en az bir yazı akdeniz akşamları icra ederek tükettiklerine eminim.

iki bin onların başı... gitarlı liseliler geldikleri gibi gitti. ya da büyüdü. bilmiyorum. çok geçmedi, onlardan doğan boşluk sırt çantasına koydukları ya da muhafazasıyla omuzlarına astıkları tenis raketleriyle orta okullu, iyi beslenmiş, al yanaklı, yaşıtlarına göre bir miktar iri kızlarla doldu. neredeyse on yıl oldu, ama o nesilden bir tane bile tenisçi çıkmadı.

iki bin yirmilerin başı... yani bugünler. meydanı dolduran bu defa kırk yaş civarı nisa tayfası. hayatın geçip gittiğini, ne zaman aynaya baksa "yaşını hiç göstermiyorsun"ların yalanlığını, ayna eğer boy aynası ise durumu kurtarmanın sadece saç kestirmekle olmayacağını fark eden kadınlar yani.

o halde spor şart. hem satıyor hem yaş otuz beş dönemecini aşmış ve beden adım adım yokuş aşağı gidiyor. durdurmasa da yavaşlar belki. ama sabahın köründe kim kalkıp da koşacak. havuz uzak. üstelik spor yorar ve terletir. kim duş alacak şimdi?

her şeyin olduğu gibi yoganın da rabbi olan 'allaha şükürler olsun'. hem de vejateryan manifestolar, kişisel gelişim ve yıldız haritalarının yanında şık durur.

değil mi?

4 yorum:

semiaa dedi ki...

40 yaşında nisa tayfası, eğer o zamanlarında spor ya da yoga yapmazsa, ilerleyen zamanlarda sürekli ağrılarla yaşamak gibi, aynaya bakıp kendini olduğundan genç görememekten daha esaslı sorunlarla karşılaşabilir. Teşvik etmek lazım yogacı ablaları, 40larını ortalamış bir nisa olarak belirteyim dedim:)

verbumnonfacta dedi ki...

gençlerin gitar çalmasına, tenis oynamasına karşı olmadığım gibi bahsi geçen "nisa tayfası"nın da spor veya yoga yapmasına karşı değilim. ben sadece bunun bir moda gibi yaygınlık göstermesinden rahatsız oluyorum. bunu yapıyor olmanın özel, -nasıl desem- yüce bir şey gibi satılmasından hazzetmiyorum.

gitar, tenis raketi ve rulo yapılıp sırt çantasına sokuşturulan yoga minderi arasında farkında olmadan bağlantı kurmam biraz da bundan.

oysa, sadece o "tayfa" değil herkes spor yapmalı. sadece bedensel nizama değil ruhsal nizama da iyi gelir çünkü.

takdir edersiniz ki, misafirliğe kendi ev terlikleriyle giden ve ne olur ne olmaz diye arabada bir tane bulunduran -kesin topukludur- otuz beş yaş civarı kadınları sarakaya alacak olsam, bu misafirlikte çıplak ayak dolaşılmasını savunduğum ya da aşı karşıtı olduğum anlamına gelmez.

evet, bile isteye aşı karşıtlarını oraya sokuşturdum. zira onlara da uyuz oluyorum.

pelinpembesi dedi ki...

hahaa ben de sinir oluyorum kategorize olmalara, yaş dönemlerine göre moda hareketlere ama bir bakıyorum ki bazen içindeyim bunların. mesela salgın günlerinde ekmek, kek yapımı furyası başladı, anlayamadan içinde buldum kendimi :) ama var böyle bir gerçek, herkesi bir taraftan yakalan akım vardır eninde sonunda, belki senin de farketmediğin Vnf. yaşını bilseydim sayardım dönem özelliklerini :)

verbumnonfacta dedi ki...

galiba, moda diye tanımlanan şeylere bazan "akım" dememiz biraz da bundan. bazan farkında olmadan kapılıyoruz. şahsen ben, bırakın ekmek yapmayı süreç üzerine yazmamayı ve konuşmamayı tercih ettim.

hayatımı gözden geçirince, benim de kapıldığım bir kaç şey varmış, buldum. mesela, saçımı bir defasında tavuk götü kestirmiştim. sonra asıl modanın o olduğunu fark etmeden bir süre cep telefonuna karşı olmuştum. yine büyük dost'un değil küçük dost'un önünde buluşurduk arkadaşlarla, asıl moda olanın bu olduğunu bilmeden.