21 Haziran 2019 Cuma

çobanoğlu

şair, derviş ve sinemacı ahmet uluçay'ın küre yayınları'ndan çıkan, "sinema için bunca acıya değer mi?" başlıklı güncesinde rastladım çobanoğlu'na. ve bir nesneye bakınca aynı şeyleri görmenin güzelliğine bir defa daha iman ettim.

tarih, on haziran iki bin. ahmet uluçay, bozkırda deniz kabuğu'nun senaryosu üzerine konuşmak için kanal7'ye, pek de iyi geçmeyecek bir görüşme için cahit koytak'a uğramıştır.

"Çıkarken Süleyman Çobanoğlu'nu gördüm. Dünya bir yana, Çobanoğlu bir yana. Onu gördüğümde nerede olursam olayım, bir yurt özlemi duyuyorum. Çocukluğumun Ağustos güneşleri altındaki, harman yerlerinden toprak sıvalı, toprak tabanlı evlerin artık kaybolmuş serinliğinde dayanılmaz bir arzu duyuyorum. Çobanoğlu, unutulmuş eski bir rüyayı uyandırıyor içimde. Yeni sürülmüş bir tarla, toprak kokusu, iki yanı ulu kavaklar dizili bir köy yolu, tarla dönüşü bir öküz arabasının üstünde yorgun yakılan bir cigara... Bana "Bırak sinemayı, köyüne dön" diyor sanki. Sanki yarın kendisi de dönebilecek. Bu akşam evi toplaması gerekiyor."

Hiç yorum yok: