tam yirmi beş yıl önce bugün, yani bir yedi haziran günü bu hayatın içinden yürüyüp gitmeden önce, "seçkin bir kimse değilim/ ismimin baş harflerinde kimliğim/ bağışlanmamı dilerim," demişti tam adıyla, a. cahit zarifoğlu...
şair... ama şiirinin, hatta edebiyatının önüne geçen bir yaşamı var. şiirini okumamışlar bile bilir; bu yakışıklı adam, islâmî çevrenin ilk serüvencisidir. türkiye’de çok az kimsenin otostop yaparak gezmeyi tercih ettiği bir dönemde, sırtında trendy bir çanta ve uzamış tıraşıyla kendini avrupa yollarına vurmuştur.
şair... ama hikayeleri, özellikle çok sevdiği çocuklar için yazdığı hikayeleri var. sonra, kıymeti bilinmeyen bir romanı.
ve her şeye değer ve yeter yaşamak'ı.
*
'yaşamak' denilen, defterlerine düştüğü notlardan kronolojik bir sıra gözetilmeksizin oluşturulan bir toplam. bir entelektüelin yaşadığı çağa karşı duruşunu anlamak için bir ip-ucu. şiirin izin vermediği bahçelerde, yollarda, kırlarda yapılan, ışığa ve hikmete doğru bir yürüyüş.
"ne çok acı var," ilk cümlesi ile başlar yaşamak. ve böylece, zihnimize yeni doğmuş bir çocuğun ağlaması ya da dünyanın saldırısına maruz kalan bir şair imgesi düşer. ve o şairin gözünden çağa tanıklık edersiniz.
bazan sarıkamış'tan yazar mektuplarını... ankara'dan, istanbul'dan, elbette maraş'tan... bazan pulun üzerindeki damga yabancıdır, tıpkı pulun kendisi gibi. ve büyümeye muktedir erkek çocukları çok şey öğrenir o mektuplardan. bu yüzdendir etiketlerden birinin beni ben yapan kitaplar olması.
*
altı çizili satırlar ise, şairliğin verdiği rahatlıkla, 'mutluluk üzerine bir cümle söylemek istiyorum' diyerek başladığı, yetmiş yılının ankarasından postaya verilmiş bir anlatıdan. anlatı, mahalleden arkadaşlarıyla diğer mahalleye kavga etmek için giden grubun içindeki bir çocuğu anlatır. belki kendisidir o çocuk, bilemem. ama "o çocuk bendim" diyebilirim.
herkes birer birer ayrıldığında son kalan bendim. herkesin yiyeceği dayağın toplamını ben yedim. sonra mahalleye geri döndüm.
aşağıda ise anlatının sonu, yani siz de okuyun diye işaretlediğim altı çizili satırlar:
"gelirken bir savaşçı gibi gelmiştim. dönerken bir yenik değildim, küçük bir filozof olmuştum.
mendille kanlarımı silerek girdim mahalleye. tahtayı attım.
çocuklar beni karşıladılar.
ama ben eve yürüdüm.
ne olurdu, beni görünce konuşturmak için arkamdan gelmeselerdi, bir köşede toplu olarak dursalardı ve bana mahalleye yeni gelmiş bir yabancıymışım gibi baksalardı. yıllarca hiçbir grubun içine girmemekte daha haklı olur muydum?"*
*: beyan yayınları, 1990
merak edenler için anlatının tamamı burada.
şair... ama şiirinin, hatta edebiyatının önüne geçen bir yaşamı var. şiirini okumamışlar bile bilir; bu yakışıklı adam, islâmî çevrenin ilk serüvencisidir. türkiye’de çok az kimsenin otostop yaparak gezmeyi tercih ettiği bir dönemde, sırtında trendy bir çanta ve uzamış tıraşıyla kendini avrupa yollarına vurmuştur.
şair... ama hikayeleri, özellikle çok sevdiği çocuklar için yazdığı hikayeleri var. sonra, kıymeti bilinmeyen bir romanı.
ve her şeye değer ve yeter yaşamak'ı.
*
'yaşamak' denilen, defterlerine düştüğü notlardan kronolojik bir sıra gözetilmeksizin oluşturulan bir toplam. bir entelektüelin yaşadığı çağa karşı duruşunu anlamak için bir ip-ucu. şiirin izin vermediği bahçelerde, yollarda, kırlarda yapılan, ışığa ve hikmete doğru bir yürüyüş.
"ne çok acı var," ilk cümlesi ile başlar yaşamak. ve böylece, zihnimize yeni doğmuş bir çocuğun ağlaması ya da dünyanın saldırısına maruz kalan bir şair imgesi düşer. ve o şairin gözünden çağa tanıklık edersiniz.
bazan sarıkamış'tan yazar mektuplarını... ankara'dan, istanbul'dan, elbette maraş'tan... bazan pulun üzerindeki damga yabancıdır, tıpkı pulun kendisi gibi. ve büyümeye muktedir erkek çocukları çok şey öğrenir o mektuplardan. bu yüzdendir etiketlerden birinin beni ben yapan kitaplar olması.
*
altı çizili satırlar ise, şairliğin verdiği rahatlıkla, 'mutluluk üzerine bir cümle söylemek istiyorum' diyerek başladığı, yetmiş yılının ankarasından postaya verilmiş bir anlatıdan. anlatı, mahalleden arkadaşlarıyla diğer mahalleye kavga etmek için giden grubun içindeki bir çocuğu anlatır. belki kendisidir o çocuk, bilemem. ama "o çocuk bendim" diyebilirim.
herkes birer birer ayrıldığında son kalan bendim. herkesin yiyeceği dayağın toplamını ben yedim. sonra mahalleye geri döndüm.
aşağıda ise anlatının sonu, yani siz de okuyun diye işaretlediğim altı çizili satırlar:
"gelirken bir savaşçı gibi gelmiştim. dönerken bir yenik değildim, küçük bir filozof olmuştum.
mendille kanlarımı silerek girdim mahalleye. tahtayı attım.
çocuklar beni karşıladılar.
ama ben eve yürüdüm.
ne olurdu, beni görünce konuşturmak için arkamdan gelmeselerdi, bir köşede toplu olarak dursalardı ve bana mahalleye yeni gelmiş bir yabancıymışım gibi baksalardı. yıllarca hiçbir grubun içine girmemekte daha haklı olur muydum?"*
*: beyan yayınları, 1990
merak edenler için anlatının tamamı burada.
4 yorum:
Zarifoğlu için tam da soyadı gibiydi derler hep. Okuyup bakmak lazım...
ihmal etmeyin derim.
" işte o sahneyi düşündükçe kendime ağlayasım geliyor.ömrümün tamamına.apartmanın merdivenlerini yıkıyor kapıcı.bize dedi ki ,çocuğuz ,herhalde sekiz yaşındayım "haydi siz de yardım edin." benim üzerimde de misafirliğe mi gidecektik neydi,beyaz bir elbise .bir coşkuyla yapışmışım süpürgeye.haldır haldır yerleri süpürüyorum.su sıçrıyor üzerime.farkında değilim.çılgın gibi temizliyorum.sanıyorum ki,kapıcı da benimle birlikte.bakmıyorum bile.sonra bitti galiba her şey.nefes nefese durdum.kan ter içindeydim ve üstüm de berbat.bir baktım çocuklar oyun oynuyor,kapıcı sigarasını tüttürüyor.sonrası da öyle.hep öyle.anladın mı ?"
"dostluk,politika,aşk,evlilik,yaşamak ...hepsini ciddiye aldım yani."
"sanki insanların iki paralel hayatı var.ciddiye almıyorlar hiçbir şeyi aslında ve hepsi benden daha ciddiye alırmış gibi görünüyor."
" - ne hissediyorum biliyor musun ?
-kandırılmış gibi mi ?
-ama öyle üstten bir aldatılmak değil.
-nasıl peki ?
-dünyadan atılmak.öyle mısır'dan,toplumdan falan değil.gerçekten dünyadan atılmış gibi."
"azizim madem olay bu kadar ciddi değildi,madem kenarından da oluyordu bu işler,yani o zaman bir beni mi buldunuz kandıracak ?"
siz de alın (tı) etiketiyle not almışım .ama nereden ,kimin yazmadan.bunu çok yapıyorum .niyeyse .
teşekkürler. dursun burada.
haram ve helale inanan birisi olarak, aldığınız kimseler size haklarını helal etsin diye dua edeceğim. tıpkı bir zamanlar kendim için yaptığım gibi: http://verbumnonfacta.blogspot.com.tr/2014/06/saklambac.html
Yorum Gönder