13 Nisan 2012 Cuma

halk kütüphanesinde

halk kütüphanesinde raflar arasında dolaşıyorum.

elim bazan, yıllardır aradığım şeyi bulmuş gibi raflara uzanıyor. gerçekliğinden emin olmak ister gibi kimi kitapların sırtına parmak uçlarımla dokunurken bazılarını ise elime alıp karıştırıyorum. ve o eski anı kaçınılmaz bir biçimde saklandığı yerden çıkıp beni buluyor:

remzi bey bir defa daha, mike hammer'la başlayan sohbetimizin bir yerinde, "bir kitaplığınız var, değil mi?" diye sordu.

"evet, evimin bir odasında alçak gönüllü bir kitaplığım var."

"raftan aldığınız kitapları yerine koyma biçiminizden anlamıştım. üstelik, kitapları sadece okumuyor seviyorsunuz da."

dewey'in tartışılmaz emirlerine uyularak katologlanmış kitapların sırtlarını okuyarak yürümeye devam ediyorum. hangi yönden geldiğimi bilmiyorum; 'le'den yürümüş de olabilirim 'ne'den de...

birden m.mungan'ların karşısında duruverdim. hamle yaptım, ama elim, bin dokuz yüz doksan dokuz yazından bu yana m.mungan'la konuşmadığımızı hatırlamış olmalı ki, yön değiştirip hemen yanındaki, ilk defa rastladığım bir kitaba uzandı.

doksan dokuz yazında, üç aynalı kırk oda'yı hevesle okumaya başladığımda, yazarının ne denli çirkinleşmeye meyyal olduğunu bilemezdim elbette. kalbi olan ve yazdıkları bana dokunan bir yazardı murathan mungan: boyacıköy'de kanlı bir aşk cinayeti*, yaz geçer, mırıldandıklarım, yaz sinemaları, osmanlıya dair hikâyat, paranın cinleri, mahmud ile yezida başta olmak üzere ondan fazla kitabını okumuştum.

ama o yaz her şey bitti. arada dönüp durduğum eski kitapları ve belli bir başlık altında topladığı 'seçme öyküler' dışında aramızda bir bağ kalmadı. son bir kaç yıldır o seçkileri takip etmeyi de bıraktım.

muhammed munis tarafından yazılmış uzak hayat adlı bu romanın, sol alt köşede 'everest yayınları 2007 ilk roman ödülü' ibaresiyle süslü berbat bir kapağı vardı. yine de karıştırdım ve son kısmı okudum. baktım aklımda tutamıyorum, bir kağıda not aldım:

"zehra, kalplerimizi öldürelim," dedi hasan, "bir rüya gördüm, seversek birbirimizi ikimizden biri delirecek." "bizden başka kimse katlanamaz bu acıya," dedi zehra. "hem delirmek dediğin nedir ki, insanın yalnızlığının farkına varması. her şey rüyaydı. şimdi uyan ve beni de uyandır."


*: kitap değil, öykü adıdır ve 'kırk oda' demek olmazdı.

2 yorum:

Madame Butterfly dedi ki...

M.Mungan için düşüncelerini paylaşıyorum. boyacıköy'de kanlı bir aşk cinayeti, içinde delilik olan bir hikayedir karanlık tarafa geçmek için okurum hep.

verbumnonfacta dedi ki...

çok ama çok sevdiğim, "güçlü ve akıllı olmak istemiyorum, artık mutlu olmak istiyorum," diyen genç adamların cinnete davetiye çıkarttığı bir öyküdür. bu yüzden bulunduğu kitabın adı yerine onu andım.