4 Aralık 2011 Pazar

aralık başı

ve böylece, elimizden tutup bizi karşı kaldırıma geçiren dostoyevski sayesinde bir kasım ayından daha geçmiş olduk. o ve insanlık hallerine örnek olsun diye yarattığı, bir çoğu bu roman içinde olmasa da olur kahramanları sayesinde...

mazide kalmış bir başarı ile avunanlar, davranışları ancak 'kadın ruhunun derinliklerine bugün bile inilemez çünkü' demekle açıklanabilenler, bir fikre tutkuyla bağlanan ama sonrasında taşıyamadığı bu taşın altında yarı ölü yatanlar, yaşadıkları hayata bir anlam bulamadıkları için oyunlarla yaşayanlar, dünyayı daha kalabalık bir yer yapmaktan başka bir işe yaramadıkları için kendisini akışa bırakanlar, amaca ulaşmak için her şeyi mübah sayanlar, kendine değil başkalarının söylediklerine inananlar, 'uçurumun tam kenarında' durmakla yetinmeyip 'cesaretle baş aşağı' uçanlar, gerçek özgürlüğü ölümde arayan ve 'intiharın olması fikri bana hayata tahammül etme ve kendimi özgür hissetme imkanı veriyor' diyen cioran'a yol göstermiş olanlar, bir türlü aşamadıkları sıkıntıları ile peçorin'i hatırlatanlar, mutlulukla ikisi aynı anda gelenler...

*

bu kitabın gerçek kahramanı nihilizmin çoğalttığı bir can sıkıntısından muzdarip, bir 'yabancı' ve 'aylak adam' stavrogin olsa da, ne zaman kitaplığın karşısında dursam krillov'un cümlelerini okurdum.artık onlara, blog tutuyor olmaktan da kaynaklanan bir kaç cümle daha ilave oldu.

dostoyevski, hiçbir zaman sevmediği turgenyev'e onun karikatürü olan karmazinov üzerinden giydirirken, yıllar sonrasına, biz blog bulvarı sakinlerine de diyeceğini diyor:

"geçen yıl bir dergide, en güzeli yaratma, felsefe yapma çabasıyla yazılmış bir yazısını okumuştum. ingiltere kıyılarında bir yerde tanık olduğu bir geminin batışını anlatıyordu. her şeylerini yitiren insanların kurtarılışlarını, boğulanların cesetlerinin denizden çıkarılışını görmüştü. oldukça uzun, kalabalık sözlü bir yazı. kendisini öne sürmek amacıyla yazılmıştı yalnızca, belliydi bu. satırların arasında yazarın şöyle fısıldadığı duyuluyordu sanki: 'benimle ilgilenin yalnızca, o anda nasıldım, ona bakın. burada anlatılan deniz, kasırga, kayalar, parçalanan geminin kalıntıları neyinize gerek? güçlü kalemimle yeterince anlattım size bütün bunları. ölü kolları arasında ölü çocuğunu sıkı sıkı tutan şu boğulmuş kadınla ne diye ilgileniyorsunuz? iyisi mi, bana bakın siz. bu görünüme dayanamayıp arkamı döndüğüme bakın. işte, arkam dönük duruyorum; bakın, dehşet içindeyim, dönüp boğulanlara bakacak gücüm yok; gözlerimi kapıyorum sıkı sıkı -söyleyin bu daha ilgi çekici değil mi?'"

Hiç yorum yok: