15 Aralık 2011 Perşembe

behzat ç.'nin kadınları

'giriş' yerine: bir süredir yazmayı düşündüğüm bu yazıyı kırk ikinci bölümde mevzuya dahil olan suna'dan sonra yazmaya başladım. her zaman olduğu gibi, "hırsızın hiç mi suçu yok," diye soracak birileri çıkacaktır. vardır elbette, ama konumuz bu değil.

*

gençlik aşkı ve şule'nin annesi olmasına rağmen ilişkilerine dair bir şey bilmediğimiz mine'yi de sayarsak, hikayesi behzat ç.'nin hikayesine karışan altı kadın var.

behzat ç.'nin gerçek* ergenliğine denk gelen mine, muhtemelen yürüyeceği çok yolu olduğuna inanan, olası hatalarını telafi etmek için bol vaktinin olduğunu düşünen ve sadece ardına değil, yanına ve yöresine bakmadan yolunu yürüyen behzat ç. tarafından terk edilmiştir.

bu düzen değişmeli, diyerek, düzenin çarklarına çomak sokmaya çalışan devrim sevdalısı genç bahar, kadın bahsinde şanslı bu adamı anarşist yanından ötürü sever ve bir yüzbaşıya yumruk atabilen askeri lise öğrencisi kesinlikle bir cazibe merkezidir. aynı bahar, askeri liseden atılan ama babasının hatırlı dostları sayesinde polis akademisine giren behzat ç.'nin düzenle uzlaştığını ve düzenin bir parçasına dönüştüğünü düşünerek onu terkedecektir. yıllar sonra behzat ç. ona evlenme teklif ettiğinde ise, zaten iki tane çocuğu olduğu ve üçüncü bir çocukla uğraşmak istemediği için, "hayır," der.

behzat ç.'nin eski karısı ceyda ise, banka müdürü bir babanın gözü yükseklerde kızı olarak behzat ç.'ye baktığında, herhalde henüz yolun başında olsa da önü açık, istikbali parlak, geleceğin şube müdürlerinden yakışıklı bir adam görmüştü. zamanla bu adamın düzenle uzlaşmasının mümkün olmadığını, kafasında yaptığı hesabın çarşıya uymadığını anlar ve yıkılan hayalleriyle baş edemediği için soluğu psikiyatristte alır. sonra da 'o dal'a tutunur.

'vesikalı yarim'iz, bir pavyonda assolistlik yapan gönül ise, bu altı kadın arasında behzat ç.'nin hayatına sokulmayı en çok başarandır. aynı zamanda, bu hikayedeki en güçlü kadın figürü olarak, hayat ne getirirse getirsin üstesinden gelecek kadar ayakları yere sağlam basar. behzat ç. pavyona gelmezse dert etmez, aylar sonra baş komiserin yolu kapısına düşerse, nerelerdeydin, diye sormaz. behzat ç.'den bir şey talep etmez, beklemez, onunla ilgili hayal kurmaz. ona ve dünyanın geriye kalanına eyvallah etmez. ona ağzı sulanarak bakan, sahip olduğu ne varsa önüne serecek onca erkek varken, behzat ç.'yi seçer. onu tanır, zaaflarını ve karanlık yanını iyi bilir, ama doğrusunu öğretmeye çalışmaz, değişsin diye uğraşmaz. dedim ya, onu olduğu gibi sever. bu yüzden, behzat ç. en çok onun yanında mutludur, behzat ç.'nin yanında olmayı en çok o hak eder.

bir filmlik saltanatı olan olay yeri inceleme şubesi’nin genç komiserlerinden songül ise sadece behzat ç. ile sevişsin diye oradadır ve ilişkilerinde derinlik aramak boşunadır. amerikada eğitim görmüş, batının teknolojisiyle beraber ahlakını da almış bu kız, hayatının en cazibeli dönemini yaşayan behzat ç. ile sevişmeyecek de ben mi sevişeceğim? üstelik adamda şeytan tüyü vardır; bu ergen hallerin, sorumsuz tavrın, vurdum duymazlığın bir çok kadına çekici geldiği de muhakkak. en önemlisi, taraflar hesap sormayacağı gibi hesap da vermeyecektir. kafaları rahat, huzurlu bir şekilde birbirlerine dokunup geçerler.

iki farklı hayattan gelen behzat ç. ile savcı esra iş yüzünden karşılaşmamış olsaydı, bırakın birbirlerini fark etmeden aynı mağazalarda alış veriş yapmayı aynı sokaklarda bile yürümezlerdi. esra'nın almış olduğu eğitim ve terbiye, ilgi ve zevkleri bir yana görünüşü bile behzat ç.'nin ancak cinayet soruşturması için gideceği uzak mahallelerdendir. ama kader kitabında yazılanlar olur ve bu ikisi karşılaşır. eşinden ayrılan ve ait olduğu dünyanın kadınsılaşmış erkeklerinden sıkılmış olan savcı esra nihayet behzat ç.'yi görür. bir süre ona ve hayatına, dünyanın uzak bir köşesindeki folklorik öğelere meraklı turist edasıyla yaklaşır: beraber futbol maçına gitmeler, meyhanede takılmalar, şarap kadehi tutan narin ellerin rakı bardağını kavraması... ömrü boyunca bu tarz hesaplarla işi olmamış olan behzat ç. de, beni olduğum gibi seviyor, diye düşündüğü bu kadına meylediverir. ama savcı esra ona her müdahale ettiğinde, onu düzeltmeye çalıştığında ise geri adım atar. ta ki, tıklanma rekorları kıran, "mutsuz olalım, ne var? biz de mutsuz oluruz. ben seninle mutsuzluğa da varım," dediği ana kadar. behzat ç. şarap kadehini kafasına diker ve olaylar gelişir.

*

'son' olarak, suna'nın konumuzla bir alakası olmasa da, onunla behzat ç. arasında bir şeyler olursa, bunu, aşk ya da ilişki bağlamında karşı cins konusunda başarısızlığa uğradığı için eğilimlerini hem cinslerine yönelten bir erkek tavrı olarak okuyacağımı söylemek isterim. bu durumu, tam tersine suna'nın kadınlığını hatırlaması olarak gösterecek herhangi bir senaryo hamlesinde de, o halde adını neden suna koydunuz, diye sorarım. bkz: herhangi bir isimler sözlüğü...

galiba, başladığımız yere döndük.

herkes bilir, bu son demektir.

her yola çıkan, yüzünü duvara dönüp ölmek için evine döner.

çember başladığı yerde biter.




*:behzat ç.'nin gerçek olmayan ergenliği ise bambaşka bir yazının konusudur ve bir yığın okumaya açıktır.

Hiç yorum yok: