17 Ekim 2011 Pazartesi

bir kilo 'altın portakal'

geçen sene emir kusturica bahane edilerek faşizm eleştirirken, bir kilo altın portakalın bir kilo oscarla aynı ağırlıkta olduğunu düşünenler, bu eleştirinin sahiplerini sanat ve siyaseti birbirine karıştırmakla suçlamıştı. aynı tayfa, rutkay aziz'in konuşmasını (şüphesiz, hepsi de doğru söylediklerinin) nereye koydu bilmiyorum, umrumda da değil.

ama hayatın her alanına sirayet eden riyakarlık umrumda.

*

söylemesi gereksiz bir neden yüzünden ödül törenini baştan sona izledim, izlerken de altın portakaldan oscar çıkartma çabasının bir an önce son bulması için dua ettim.

teknik aksaklıklar, bana vatkalı omuzları, yüksek bel pantolonları ve permalı saçları hatırlatan seksenlerden kalma bir müzik, muhtemelen oscar törenlerinden esinlenerek komikçilik yapsın diye sahneye çıkmış erkek sunucunun akla zarar ciddiyeti, dizi yayınlamak yerine ödül törenini yayınlamayı göze alan televizyon kanalının bunu iki kamerayla yapmaya kalkması ve bütün çabalara rağmen oscar gecesi havasının üzerimize bol gelmesi.

batılı ülkelerle aynı hızda internet ya da aynı model cep telefonlarını kullanmanın yetmediğini, aradaki farkı kapatmak için çok uzun süreye ihtiyacımız olduğunu ne zaman anlayacağız?

ama asıl hayal kırıklığı açıklanan ilk ödülle başladı: ödülü ilan etmek için sahneye gelen türkan derya ve begüm kütük, söze 'bu sene farklı bir şey yaptık' diye başlayıp, sadece 'en iyi kısa film ödülü' verilmesi planlanan kısa film dalında sebepler uydurularak* üç ödül verildiğini söyleyince, objektifliğin uğramadığı değerlendirme ve herkesi memnun edebilmek amacıyla dağıtılacak ödüllerle karşı karşıya olduğumuzu anladım. gecenin sonunda ortaya çıkan ödül listesi de ne kadar haklı olduğumu ortaya koymuş oldu.

en basiti, en iyi film ile en iyi yönetmenin farklı yerlerden çıkması. diğerlerine girmiyorum bile.

*

kimsenin hakkını yemek istemem. filmlerin hiçbirini izlemedim, oyuncu performansları hakkında bir fikrim yok. bu yüzden ödüller hakkında bir şey diyemem. benim derdim, herkesi mutlu etme çabası.

başta behzat ç. seni kalbime gömdüm olmak üzere, güzel günler göreceğiz, zenne ve hakkı yenildiği söylenen nar filmlerini şimdiden izlemek istiyorum.

*

güzel şeyler yok muydu?

elbette vardı. kadına uygulanan şiddet ve her türden ayrımcılığa karşı yükselen bütün sesleri duymak güzeldi.

ve erdal beşikçioğlu... o, serin bir ankara akşamında ‘bir delinin hatıra defteri’ne notlar düşerken, diziden ve filmden rol arkadaşı ‘harun’ fatih artman sahneye geldi ve en iyi erkek oyuncu ödülünü onun adına aldı. tıpkı uzatmalarda gelen galibiyet golü gibiydi.




*: sebep olarak, ‘canlandırma ve deneysel sinemayı desteklemek amacıyla’ ve ‘özgün anlatım dili ve farklı bakış açısından dolayı’ dediler. ben onların yalancısıyım.

4 yorum:

aglea dedi ki...

"altın portakal canlı yayınlanıyormuş şimdi" deyince, arkadaşım; "boşver. çadır tiyatrosu" dedi. zaten izlemeye hiç niyetim yoktu. bir de sevgili verbumnonfacta, yazılarının linkini twitter'da paylaşıp duruyorum ben, izinsiz filan:)

aglea dedi ki...

rutkay aziz'e gelince, şey diye düşündüm izlerken, bazı insanlar var böyle, doğruyu söylerken bile bu kadar itici ve inandırıcılıktan uzak olabiliyorlar. böyle düşünmemin altında yatan hisse güveniyorum, devrimciliği ve demokratlığı sadece kendi gibi düşünenlere layık gören böyle bir türün örneği olarak gördüm hep kendisini.

íí dedi ki...

en iyi film ile en iyi yönetmen ödülünün farklı yerlerden çıkmasında ne tür bir sorun var ki? berlin, cannes, venedik gibi festivallerde sık sık rastlanan bir durum bu. öyle olmasaydı neden iki farklı ödül kategorisi oluşturulsun ki?

verbumnonfacta dedi ki...

@aglea,
sizin arada buralara uğramanız dahi büyük bir lütuf iken, kıymet verip kağıttan gemilere yüklemenize ne diyebilirim ki?
rutkay aziz ya da başkası, sadece tutarlılık istedim ben. kaldı ki onun konuşması ve şevval sam'ın 'bi sus'u olmasaydı haberlere dahi konu olmayacak bir festivalden bahsediyoruz. arkadaşınıza ait 'çadır tiyatrosu'nun yerinde bir niteleme olmuş.


@ii,
bunu sorun olarak görmüyorum. bu durumu, başlangıçta hissettiklerimin bir sonucu olarak gördüğüm için o örneği söyledim. yine de, doğruluğu tartışmalı olsa bile en iyi film ve en iyi yönetmen ödüllerinin aynı yere gitmesi gerektiğine inanıyorum. her zaman mevcut olan, 'sû-i misâl, emsâl olmaz' tehlikesi karşımıza çıkmış olsa da bizi yazının özünden uzaklaştırmasın isterim.