*
bulmaya değil aramaya, varmaya değil yol almaya talip bir kalbim olduğunu imadan uzak bir dille defalarca söyledim.
bu sadece kendimi vurduğum yollar için değil, kitaplar ve filmler hatta bütün bir sanat için de bu şekilde.
*
küçük çocukların 'ölü insanlar' gördüğü, iki kişinin aslında bir kişi olduğu ve elemanın kendi kendini yumrukladığı, sinemaya herhangi bir katkıda bulunmayan ve tek özelliği katilin uşak oluşundan ibaret üçüncü sınıf filmleri bir kenara bırakırsak bir filmin konusunu bilmek o filme dair seyir arzumu hiçbir zaman engellemedi.
çünkü bir filme oyuncunun, yönetmenin, senaristin konuyu anlatan özetlerde geçemeyecek ufacık bir katkısının film sonrasında söyleyeceğimiz ilk sözü 'iyi ki izlemişim' haline dönüştürebildiğini de iyi bilirim.
kaldı ki, çocukluk kahramanım mike hammer' ın sonunu ve suçluyu bildiğim maceralarını her defasında heyecanla okurdum.
*
yine vasata yakın herhangi bir sinema izleyicisi, daha filmi izlerken, esas oğlanın o kurşun yağmurundan kurtulacağını, nihayet birbirini bulmuş iki yalnız ruhun arasına daha filmin sonu gelmeden bir çeşit yanlış anlamanın gireceğini ama olayların mutlu sonla biteceğini, mükemmel kurgulanmış bir suçun adaleti mahçup etmemek adına küçük bir ayrıntı yüzünden cezasını bulacağını ve elbette kahramanın dünyayı kurtaracağını bilir.
bilmek insanları film izlemekten nasıl vazgeçiremiyorsa, tanıtım yazıları ya da tavsiye edenlerin geçtiği özetler de vazgeçiremez.
*
bu olayın bir diğer boyutu ise, italo calvino'nun klasikleri önce gençlikte ardından olgunluk çağlarında okumamızı tavsiye eden makalesinde dedikleri; aradan geçen yıllar içinde kitap aynı kalırken okur bambaşka bir insana dönüştüğünden bu ikinci okuma yeni bir okuma anlamına gelecektir.
biz de her defasından başka insanlar olarak filmleri seyrederiz ya da kitapları okuruz. o halde her film her kitap yeni, her seyrediş her okuma ilk defa.
*
hâlâ fikrimdeyim: spoiler müessesesine inanmam.
2 yorum:
Spoiler(!) müessesine inanırım.
bana bir kez olsun itimat edin: inanmayın...
Yorum Gönder