bir defa daha anladım; yaşınız, sosyal durumunuz, cinsiyetiniz, statünüz ne olursa olsun ebeveynlerimizi mutlu etmenin yolu başarılı bireyler olup onları gururlandırmaktan, hayatın ve toplumun koyduğu kurallara uyarak onları utandırmamaktan geçmiyor.
onlar sadece çocuklarının yakınlarında olmasını istiyorlar.
*
yollardaydım.
tıpkı dünyanın kuzey ve güney, doğu ve batı olarak anlatıldığı eski zamanlardaki gibi bazan kuzeyden güneye, bazan doğudan batıya yol aldım.
bazan da tam tersi...
deniz kenarlarından geçti yolum, dağ yollarına saptım.
bir yanı deniz sahil lokantaları kadar kent artığı konaklama tesislerinde de yemek yedim. bol limonlu roka salatasının eşlik ettiği denizden 'yeni' çıkmış balık da, "mangal hala sıcak, yarım kilo et atayım mı?" diyen garsonların getirdiği sıcak su ilave edilerek çoğaltılmış ezo gelin çorbası da oldu soframda. büfe önlerinde döner ekmek, zengin mahallelerinde 'in' mekanlar...
sağrısı terli atların seyislere emanet edildiği hanlar, bozkır ortasında yolcusunu bekleyen kervansaraylar değil ama bazan lüks bazan ucuz oteller, pansiyonlar oldu başka başka yerlerde. bazan da "üzerimde yıldızlı gök, içimde ahlak yasası".
uyanamadığım uykular, uyuyamadığım yataklar.
çoğu zaman, "au revoir! bulutlar eve döndüğünde görüşürüz,"diyerek atımı gün batımına doğru sürsem de gün geldi atımı "bir yerlerde durmanın güzelliği"ne bağladım.
ve dönüp dolaşıp buraya, bu sayfalara uğradığım zamanlar da oldu. bir katilin cinayet mahalline dönmesi gibi iyi bir benzetme olsa da yeri burası değil. belki, kendime rağmen saklanarak, sakınarak gizli saklı bu topraklara gelip bir çeşit gerilla mücadelesi verdiğimi, her şeyi bulduğum gibi bırakarak sessiz sedasız yeniden yola koyulduğumu söylersem 'gibi'den yoksun bir benzetmeyle derdimi anlatmış olurum.
geldim... ama bu defa bir nehir denize ölmeye gider gibi değil. dünyanın bütün limanlarını gördükten sonra yüzünü duvara dönüp ölmek için köyüne dönen yaşlı denizciler gibi geldim.
onlar sadece çocuklarının yakınlarında olmasını istiyorlar.
*
yollardaydım.
tıpkı dünyanın kuzey ve güney, doğu ve batı olarak anlatıldığı eski zamanlardaki gibi bazan kuzeyden güneye, bazan doğudan batıya yol aldım.
bazan da tam tersi...
deniz kenarlarından geçti yolum, dağ yollarına saptım.
bir yanı deniz sahil lokantaları kadar kent artığı konaklama tesislerinde de yemek yedim. bol limonlu roka salatasının eşlik ettiği denizden 'yeni' çıkmış balık da, "mangal hala sıcak, yarım kilo et atayım mı?" diyen garsonların getirdiği sıcak su ilave edilerek çoğaltılmış ezo gelin çorbası da oldu soframda. büfe önlerinde döner ekmek, zengin mahallelerinde 'in' mekanlar...
sağrısı terli atların seyislere emanet edildiği hanlar, bozkır ortasında yolcusunu bekleyen kervansaraylar değil ama bazan lüks bazan ucuz oteller, pansiyonlar oldu başka başka yerlerde. bazan da "üzerimde yıldızlı gök, içimde ahlak yasası".
uyanamadığım uykular, uyuyamadığım yataklar.
çoğu zaman, "au revoir! bulutlar eve döndüğünde görüşürüz,"diyerek atımı gün batımına doğru sürsem de gün geldi atımı "bir yerlerde durmanın güzelliği"ne bağladım.
ve dönüp dolaşıp buraya, bu sayfalara uğradığım zamanlar da oldu. bir katilin cinayet mahalline dönmesi gibi iyi bir benzetme olsa da yeri burası değil. belki, kendime rağmen saklanarak, sakınarak gizli saklı bu topraklara gelip bir çeşit gerilla mücadelesi verdiğimi, her şeyi bulduğum gibi bırakarak sessiz sedasız yeniden yola koyulduğumu söylersem 'gibi'den yoksun bir benzetmeyle derdimi anlatmış olurum.
geldim... ama bu defa bir nehir denize ölmeye gider gibi değil. dünyanın bütün limanlarını gördükten sonra yüzünü duvara dönüp ölmek için köyüne dönen yaşlı denizciler gibi geldim.
2 yorum:
Sizi bir sahil lokantasında , balıktan önce gelen bir tabak dolusu rokaya limon sıkarken görüyorum; ve her ne kadar inkar etseniz de, sandalyenize bağlı atınız hemen arkanızda duruyor.
Hoşgeldiniz verbumnonfacta. Gelmekle ne iyi ettiniz (Çünkü nihayetinde herkes kendini düşünür).
eyvallah...
Yorum Gönder