4 Kasım 2020 Çarşamba

başlangıç

eğer kült diye bir şey varsa, bunun sinemadaki karşılığı benim için the big lebowski'dir. bir yandan bu filmi çok sever bir yandan da bu filmin sadece esprilere, defalarca taganni edilen "fuck"lara ve bowlinge indirgenmesine üzülürüm.

çünkü bu film, kara filme tam bir örnek olan senaryosu, çok iyi çizilmiş karakterleri, oyuncu performansları ve yönetmen(ler)inin çok yerinde kurgu ve görüntü tercihleriyle sinema tarihinin derslik filmlerinden biridir.

aynı şey yere göre sığdıramadığım, herhangi bir üçleme ya da sıralamada "paha biçilemez" etiketiyle liste dışında bıraktığım, hayatımın romanı tatar çölü için de geçerli.

gördüğü kıymetin konusundan, hayata dair çok yerinde saptamlarından ve hatta "tatar çölü hakkında yazmanın sattığını fark eden yazar çizer tayfası"nın yazdıklarından kaynaklandığını biliyorum ve kabul ediyorum. burada sorun yok. sorun, bu kitabın kıymetinin sadece konusundan ibaret sanılması. 

oysa kurgusu, ritmi ve çeviride bile kendisini saklamayan anlatım oyunlarıyla mükemmel bir edebiyat örneğidir. üstelik tam da tolstoy'un, "bütün muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir," dediği gibi başlar.

"giovanni drago, bir eylül sabahı, subay çıkar çıkmaz ilk atandığı göreve başlamak için bastiani kalesi'ne gitmek üzere kentten ayrılıp yola koyuldu."*


*: çeviri: nihal önol, can yayınları


Hiç yorum yok: