7 Mayıs 2019 Salı

kırılma anları

güzel, güzel olduğu kadar hüzünlü bir günmüş. güzelliği, güzel olmasından, hüznü ise daha yaşarken hissedilen ve o anların bir daha tekrarlanamayacak olması duygusundan geliyormuş.

bir otomobil ve dört kişi... o günün akşamında dönüş yolundaymış. abi arabayı kullanıyormuş. anne onun yanındaki koltukta oturuyormuş. bu hikâyenin asıl kahramanları oğlan ile kız ise arka koltukta.

o ikisi birbirini çok seviyormuş. hem de çok. kız, "al seninim" diyecek kadar çok seviyormuş oğlanı. oğlan da, "dünyanın bir ucuna da gitsen seninle gelirim," diyecek kadar çok.

gün akşam oluyormuş. dönüş yolunda, biraz sessiz, biraz hüzünlüymüş dördü de. derken, yan yola dikkatsizce sapan bir minibüs çıkmış karşılarına. abi çarpışmadan kaçamamış. gerçi o kadar sorunlu bir çarpışma da değilmiş. soranlara, "verilmiş sadakamız varmış," denilip geçilmiş zaten.

günler sonra bir gün, nasılsa yalnız kaldıkları bir anda kız, "hemen yanında ben vardım. ama sen ilk önce anneni merak ettin. üstelik yüzüne bir şey olmuş mu diye uzanıp kontrol bile ettin. o an senin için ben yoktum sanki," demiş oğlana.

oğlan, "ikimiz arkada, üstelik yan yanaydık. bana bir şey olmadığını fark edince sana da olmadı diye düşündüm galiba. üstelik annemin başını ön cama çarptığını fark ettim," diye cevap vermiş.

belki de vermemiş. yıllarca o anı düşünüp, kafasında o anı yaşadığı için bu cevabı verdiğini zannetmiş.

dediğim gibi, güzel, güzel olduğu kadar hüzünlü bir günmüş. o günden sonra hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmamış.

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

çokta abartılıyor bu durum. ne de gereksiz bir kıskançlık.
tabi ki anne-baba kontrol edilecek, öncelik onlar olacak. sevgililer, eşler gelip geçici olma olasılığı hep var, ama anne baba öyle mi?

verbumnonfacta dedi ki...

katılıyorum. ama aynı fikirde olmayan, kelimelere muhtaç ve teraziye ya da metreye ihtiyaç duyan birileri de vardır muhakkak.