15 Ocak 2016 Cuma

soluklanma

yaratılışına dair farklılığı herkes gibi küçük yaşta fark eden ve bunu doğmakta olan güneşe doğru yürürken aklından geçtiğini varsaydığı "ey gidi koca dünya..." imgesine yükleyen bir adam. imge olmalı; çünkü o kadar küçüktür ki bir araya getirmek bir yana o kelimeleri bilmiyor dahi olabilir.

hayatı tanımaya başladıkça sorduğu sorulara aldığı cevapların en güzeli, en büyük korkusunun da yanıtı oldu: "sen diğerleri gibi değilsin. zamanda ve mekanda ziyan olmayacaksın."

gün gelip de aynı saatlerde uyanıp, aynı yollardan geçerek hayatın içine yürüdüğünü fark edince. yaşayıp giderken yani. belki de "ölüp giderken" demeli...

dinlediği şarkılar vardır: wicked game; "this love is only gonna break your heart".

okuduğu kitaplar vardır: tatar çölü; "teğmen simeoni bir varsayımda bulunmuş, altı ay demişti. ama yol yapımı için altı ay yetmedi, sekiz ay da, on ay da yetmedi. artık yol tamamlanmıştır, düşman konvoyları dörtnala kuzeyden inip kalenin duvarlarına ulaşabilecekler; bundan sonraysa ancak son kısacık ara kalacak ki, düz ve kolay bir yolda bu bir kaç yüz metreyi aşıvermek işten bile değil, ama bütün bunlar pahallıya oturdu. on beş yıl gerektirdi, on beş upuzun yıl, ama bir düş gibi geçiveren on beş yıl."

seyrettiği filmler vardır: mediterraneo (1991) ; "bazı durumlarda kaçış aşkı ve hayalleri devam ettirmenin tek yoludur"...

en sonunda alnındaki ateşi söndürmek için kendine uzak iklimler seçti. dünyanın bütün limanlarını dolaşmış, dolaşırken yorulmuş yaşlı denizciler gibi yüzünü duvara çevirip son nefesini vermek için döndüğü deniz fenerinin gölgesinde soluklandığında ufuk çizgisinin üzerindeki bulutları fark etti..

Hiç yorum yok: