9 Aralık 2015 Çarşamba

bir masada iki kişi: antrenman

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- ben seni üzerim.

- sorun değil. antrenmanlıyım ben. ayrıca, alper canıgüz okuduğunuzu fark etmedim sanmayın.

- o zaman, "ölümüm senin elinden olsun," demeliydiniz.

- çünkü, roman değil bu. hayat... üstelik ne yaşadımsa sana hazırlık olsun diye yaşadım ben. kitaplar okudum, filmler seyrettim. sınıflarda kaldım. ellerim üşüdü.

*

sonrasına içimden devam ettim: ama sen yaramaz bir ceylan idin ben henüz avcı değil iken. sadece bir köşede durmuş oyununu bitirmeni bekliyordum.

5 yorum:

MariPoSa dedi ki...

Gelmiş yine en sevdiğim seriden yazı ! :) antreman.. Hayatta başımıza geleceklere antremanlı olamayız yaratılışımıza aykırı bi kere

verbumnonfacta dedi ki...

haklısınız. çünkü her tecrübe biricik.

Zelda Capulet dedi ki...

antreman denmez her halde ama yıllar geçtikçe yaşanan bazı şeyler "biricik" olmaktan çıkabiliyor; önceki yaşanmışlıklar, yeni olana biçim veriyor... bazen farkına bile varmadan...

verbumnonfacta dedi ki...

izin verirseniz fikrimde ısrar etmek istiyorum. yaşadıklarımızda sadece kişiler değil biz de başka kimselere dönüşmüşken o anı eski bir hatıraya denkleştirmek nasıl mümkün olabilir?

bu yüzden her defasında ilk aşk gibi aşık olmamız. bir uçuruma yürür gibi olduğunu bilmeden yola çıkışımız.

elbette her tecrübenin bedenimizde, ruhumuzda bıraktığı izler olacak ama hepsi o kadar.

Zelda Capulet dedi ki...

kimbilir... belki öyledir.