18 Temmuz 2012 Çarşamba

söyleşi

bir kaç yıl önceydi. öykücü, kıramayacağı bir yerden gelen yeni kitabı hakkındaki söyleşi isteğini, hiç olmazsa sorular toplu olarak gelsin, diyerek kabul etmişti. ama ne sorular? en sonunda, bu iş böyle olmayacak, demiş, bizden soru istemişti. hatta 'en iyi bildiği soruyu yazıp cevaplarcasına' kendi de bir kaç soru sormuştu.

kapanışı ben yaptım elbette. tıpkı, "eğer bir soruyu sorabiliyorsak cevabını da biliyoruzdur," diyen deleuze' ü haklı çıkarırcasına: bu hikâye başladığında neredeydiniz, şimdi neredesiniz?

*

soru sorabilmek önemli.

hayata 'iyi sorular' sorabilmek daha önemli.

hatta doğru soruyu sormak doğru cevabı vermekten daha zor. ve hepimizin içinde bir yerlerde sorusunu arayan cevaplar var.

*

bu yüzdendir ki, güzel sorulmuş, konuşturan sorularla beslenen söyleşileri seviyorum.

geçtiğimiz günlerde onlardan birini okudum: ömer yalçınova'nın fayrap-nisan2012 sayısı için, büyük şair turgut uyar'ın kendisiyle aynı adı taşıyan oğlu hayri turgut uyar ile yaptığı nefis söyleşi...

bazı sorulara cevaplar ise aşağıda. bold satırlar ise altını çizdiklerim.

*

- babanız şiirleriyle yaşayan bir adamdı diyebilir miyiz? yoksa gündelik hayatında şiirden, şiirlerinden pek söz etmez miydi? nasıl bir hayat yaşıyordu, bir sanatçı/şair gibi miydi? hani büyük saat'in kapağında bir fotoğrafı var, o fotoğraftaki gibi bir adam mıydı?

babamın gündelik hayatında fazla şiir ya da edebiyat konuştuğunu duymazdım. ara sıra konuşulurdu tabii ama edebiyatla yatılıp edebiyatla kalkılam bir ev değildi, öyle olsa herhalde çekilmez olurdu. fotoğraflarında gördüğünüz ifade hayatın zorluklarından yorulmuş birinin ifadesi değil, fotoğraf çektirmeyi zaten sevmeyen bir saattir orada oturmaktan sıkılmış birinin ifadesidir. sevgili isa çelik'e sorarsanız, o ifadeyi elde etmek için fotoğraf çekimlerinde babamın canını özellikle sıktığını anlatacaktır.

- babamı yanlış tanıyorlar, anlamıyorlar hissine kapıldığınız oluyor mu, onunla ilgili yazı veya söyleşiyle karşılaştığınızda?

oluyor ama o kadar dert etmiyorum. şiirleri, yazıları, söyleşiler, onunla ilgili yazılar falan düşünüldüğünde gerek kişiliğini gerekse sanatını anlamak isteyenler için yeterince malzeme var. onun ötesinde, yanlış bilgiye dayanmadıkça, turgut uyar'ın nasıl anlaşılması gerektiği konusunda ben dahil kimse nihai otorite değil.

- babanızın şairliğine bakışınız nasıldır? büyük saat'i okuduğunuzda duygularınız, düşünceleriniz... o kitaptan siz de neler kalıyor?

kendimi şiir üzerine görüş belirtecek yetkinlikte görmediğim ve saçmalamaktan korktuğum için bu sorulardan kaçınıyorum. babamın şiirleriyle ilgili tek söyleyebileceğim şu: babamın şiirlerini ilk okuduğumda çok şaşırmıştım. günlük yaşamdan tanıdığım insanı bambaşka bir boyuttan görmüşüm gibi gelmişti. babamı daha iyi anlamama çok yardımcı olmuştu. annemin yazdıklarını okuduğumda böyle bir farklılık ya da tamamlayıcı bir yan görememiştim mesela, tanıdığım annem ve okuduğum yazar bayağı örtüşüyordu.
bir diğer eklemek istediğim, turgut uyar şiiri denilince benim aklıma "büyük saat" gelmiyor, tek tek kitaplar geliyor. babamın şiirlerinin topluca değil, kitapların asıl halleriyle basılmaları en büyük hayallerimden biri.

- büyük saat genişletilerek tekrar yayınladı. üstüne bir de "korkulu ustalık" ismiyle turgut uyar'ın bütün yazıları kitaplaştırıldı. babanızın şiirlerini veya yazılarını okurken onlarda sizi şaşırtan, hayrete düşüren, "aa bu da varmış!" dedirten noktalar, konular oluyor mu? bunlar nelerdir?

oluyor. bazen katılmadığım, düpedüz yanlış olduğunu düşündüğüm noktalara rastlıyorum. sonra da riske girmenin hiç gereği yokken, rahatlıkla ününün arkasına saklanabilecekken, düşündüğünü söylemesindeki cesarete hayran oluyorum.

2 yorum:

N.Narda dedi ki...

offf, tam da hasbelkader "söyleşi" yazıları okumuş,daha doğrusu okurken bunalıp kalmış haldeyken... nasıl da denk düştü. İyi bir röportaj okuyunca insan sevdiği bir meyveyi yemiş de genleşmiş gibi olmalı..buna benzer bir şey işte...
Soru sormak...aynen dediğiniz gibi...

büyük saat'i aldım geldim hemen,fotoğrafa baktım, bir de kulağını kıvırıp çektiğim sayfalara...

Şimdi fayrap arayacağız bir de :p

verbumnonfacta dedi ki...

yerine ve zamanına denk gelen her şey ne güzel.

büyük saat'in kulağı kıvrılmış sayfalardan birini mırıldanın bize. en azından kendinize.

evet, fayrap aranıp bulunmalı. hatta biraz geriye gidip, huruç ve atlılar da.