18 Ekim 2019 Cuma

dakika ve skor ve başka şeyler

"İçimdeki ses uzaklara çekilmişti.
Aylarca tek satır yazamadım bu yüzden, masada öylece oturdum durdum. Ne halt edeceğimi bilemedim daha doğrusu. Sonra, sesim uzaklardan bana bakıyormuş da hareketlerimden oluşan basit bir dille onu geri çağırıyor muşum gibi, lacivert gövdeli kalemi çıkardım kutusundan; kapağını açtım, yavaş yavaş mürekkep çektim ve haznesi tamamen doldu mu diye kaldırıp baktım. Solumdaki pencereye doğru tuttum bakarken. Ardından döndüm, aylardır önümde açık duran defterin ağartısına doğru tuttum. Haznenin dolu olduğunu görmüştüm ama dayanamayıp bir de uzaklara çekilen içimdeki sesin şavkına doğru tuttum daha sonra. İşte tam o sırada telefon çaldı. Elimdeki kalemi bırakıp kalktım hemen, hızlı adımlarla salonun öteki ucuna yürüdüm.
Kasabamızın kokularını taşıyan bir sesle annem usulca, alo, n'apıyorsun oğlum, iyi misin, dedi kulağıma.
İçimdeki ses dört yüz altmış kilometre uzağa gitmiş de oradan annemi taklit ediyormuş gibi geldi bir an, elimde ahize, boş boş duvara baktım."*

*

nihayet bekleyişin parantezi kapandı.

neredeyse üç yıl önce almıştım bu kitabı. okuma listem her zamanki gibi kabarık, vakit ise dardı. üstelik o senenin sonunu ve sonrakinin başını içine alan bir seyahat-tatil planım vardı. "yeni yılda, eve döndükten sonra okurum ben de," demiştim.

sonra ondan "bence sen, hasan ali toptaş'ın son romanını okuma" diye bir mesaj aldım. en sevdiği hasan ali toptaş kitabı olmuş kuşlar yasına gider. ama hikâye beni üzermiş. ben de gökler bir işaret verene kadar kitabı okuma listemden çıkardım.

mesajıyla beni yalnızca o romandan koruyabilmişti. o sırada yavaş tren'i okuyordum ve atilla atalay 'komikçi' kitabının sonuna eklediği 'hisli öyküler'den birinde babasını yitirişini anlatıyordu. hem de babasını yitiren bir çocuk nasıl anlatmaya başlarsa öyle: babasını yitiren babasının o ana dair tarihe düştüğü notlarla.

dışarıda hayat vardı bir de. acaba hangisi daha kötüydü? iki bin on iki mi? on yedi mi? ama sonuçta iki bin on yedi berbat bir yıldı.

zaman zaman bir istek beni yoklamadı değil. ama elim gitmedi. en son, "bachmann ve celan mektuplaşmaları" üzerine bir roman fena olmaz diye düşünüp kitaplıkta duran, okumadığım saramago romanlarına göz atıyordum ki onu gördüm. evet, kitaplığımda saramago ve hasan ali toptaş kitapları yan yana duruyor. kararsız kaldığım için kitaplığın önüne bir dahaki gelişimde dikkatimi çeksin diye kitabı bir kaç santimetre dışarı çektim.

aynı gün küçük bir yazı okudum. duyarlılıklarına ve algısına itimat ettiğim küçük bir kız kuşlar yasına gider'den bahsediyordu. görmeye muktedir gözleri ne gördüyse.

*

sonunda göklerden bir işaret gelmişti. ama daha ilk satırlarda çarpıldım. benim de, "içimdeki ses uzaklara çekilmişti". ve ilham perisinin gelişi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.

hayır, kitabı henüz bitirmedim. tadını çıkarıyorum. bir araya okumayı bırakıp telefona sarıldım, dost sesinde yankılana yankılana, "bu hasan ali toptaş'ın en güzel kitabı," dedim.

sonra koşmaya çıktım. sessiz sedasız bir sonbahar yağmuru yağıyordu. dönüşte tereyağında üç yumurta ile kendimi ödüllendirdim.

sonra da bilgisayarın karşısına oturup bunları yazdım.


*: hasan ali toptaş, kuşlar yasına gider 

3 yorum:

verbumnonfacta dedi ki...

@aysan,
gömü'den geçerken yavaşlayan bir karı-koca. ne güzel bir aile fotoğrafı öyle. kıymetini bilin.

@fatoş,
iyi yolculuklar dilerim. evinize, sizi orada bekleyen çocukluğunuza selam. büyüklerin ellerinden öperim ayrıca.
içiniz künefeyi hak etmiş.
yumeji's theme bahsini bir kaç hafta önce işledik biz. şimdi ise i'll close my eyes dinlemek zamanı.

pelinpembesi dedi ki...

ilk H.A.Toptaş'ın Ölü zaman gezginlerini okumuştum sanırım 8-9 yıl önce.sonra da böyle bir yazar varmış ve ben nasıl bilmiyorum demiştim. ardarda okudum tüm kitaplarını. bu kitabı çıkınca geçen yılda aldım hemen okudum. Böyle etkleneceğimi nerden bilebilrdim ki. Ne de olsa insanın göğsüne en ağırından kaya gibi oturmaya elverişli bir meselesi var.
Aklıma tekrar düştü, alıp okusam yine ama daha hiç okunmamışlar izin vermez ki..

verbumnonfacta dedi ki...

benim ilk kitabım ise sonsuzluğa nokta idi. yakari'nin kitaplığından almıştım. özel bulmamıştım. sonra gölgesizler'i okudum. eşsizdi. hasan ali toptaş benim için gölgesizler'le başladı diye anlatırım bu yüzden.
ben sevdiğimiz kitapları tekrar tekrar okumak taraftarıyım. araya serpiştirerek okuyorum da. risk alıp zaman kaybetmektense bunu herkese tavsiye ederim.