16 Mart 2018 Cuma

manolya

yolumun üzerinde küçük bir bahçe içinde, iki katlı, eski bir ev var. eski dedimse, harabe ya da bakımsız değil. ama yüz yıllık tarihi olan ahşap ya da kargir evlerden de değil.

arada tadilat ve bakımdan geçtiği için bakınca anlaşılmasa da buraların yerleşim yerine dönüşmesinin hikâyesine bakılırsa belki elli, çok olsa yetmiş yıllık bir tarihi olmalı. herkesin apartman dairesi peşinde koştuğu, eski evlerin, ahşap konakların yıkılıp yerine apartman dikildiği değişim yıllarında birinin çıkıp bu duruma isyan edercesine davranması sorup işin aslını öğrenmektense hayal etmeyi, hatta uydurmayı seven yanımı çok mutlu ediyor.

ama bu ev benim için güzelliğini ne bu isyandan ne de küçük bahçesinden alıyor. daha doğrusu alıyordu. bu, biraz da bunun hikâyesi.

o küçük bahçeyi gölgeleyen bir manolya ağacı vardı. sene de bir kaç gün bütün ihtişamıyla çiçeklenir, etrafta ne varsa görünmez kılardı. sadece bahçe değil, baştan sona bütün sokak güzelleşirdi. yaz geldi artık, derdim. yaz yine geçecek ve geride yalnızca bir kaç sözcük kalacak. eski insanlar, eski aşklar, en çok da selim ileri ve romanları gelirdi aklıma. bıkmadan selim ileri okuduğum günleri hatırlardım. çünkü manolya benim için selim ileri demek. manolyasız tek bir romanı yok çünkü.

"bembeyaz manolya nazik bir çiçekmiş. el değecek olursa rengi değişir ve kararırmış. manolya, tutkulu ama kısa ömürlü aşkları, gelgeç çırpınışları temsil edermiş, manolya aslında yaz aşkını çiçeğiymiş. sevenler birbirine manolya verirse, o yaz boyunca aşk da gönüller yakarmış. fakat tıpkı solan manolya gibi bu duygular da bir gün sona ermeye mahkûmmuş..."*

geçenlerde, baharın geliyorum dediği günlerden birinde bahçe demirlerine asılmış bir levha gördüm. levhanın tasarımı da ilan ettiği peyzaj mimarlığı bürosunun adı da çok havalıydı. kentsel dönüşümle ilgisi olamazdı. muhtemelen kurtulalım şu eski evden diyen çocukların paragöz çocukların işiydi. belki de basit bir tadilat gereksinimidir.

ben bunları düşünürken iki genç mimar, birinin elinde notlar aldığı defter, konuşarak bahçeye çıktı. bahçenin manolya ağacından artan boşluğunda birkaç adım geri çekilip eve baktılar, aralarında bir şeyler konuşup not aldılar. biri yazarken diğeri onun yazışını seyretti.

tamam, dedim. apartman yok. yalnızca tadilat ve boya işi. yüzümde bir tebessümle yoluma devam ettim.

ertesi gün tadilat başladı.

bu sabah ise manolya yoktu.

geri zekalılar manolyayı kesmiş. evet, geri zekalılar. mimarlık bürosu, mimarlar, hâlâ orada oturan yaşlı çift, arada ziyaretlerine gelen çocukları... hepsi.


*:gramofon hâlâ çalıyor

6 yorum:

Balthus dedi ki...

Selim İleri sevilmez mi hiç ;)

verbumnonfacta dedi ki...

eskiden daha çok severdim. duyarlılığı, ilgileri ve işaret ettikleriyle beni ben yapanlardandı.

Balthus dedi ki...

Trt 2"de Attila İlhan'dan boşalan koltuğu ona verdiler.Peki doldurabildi mi asla.Siyasi bir tavı ortaya hiç bir vakit koyamadığı gibi maalesef iktidara da yanaştı.Melankolik tarafıdır artık tek sevdiğim yanı.

verbumnonfacta dedi ki...

bana kalırsa, "kaptan"ın boşluğu değil selim ileri hiç kimseyle dolmazdı.

sanatçıları siyaseten değerlendirmeyi bıraktım ama bir sanatçının iktidarın kim ve ne olduğuna bakmaksızın muhalefet olması gerektiğine inanıyorum.

'selim ileri melankolisi' ise başından beri en çok sevdiğim yanı.

pelinpembesi dedi ki...

Selim İleri'den bahsetmişsiniz tam manolyaya üzüntümü yazacakken. sonda yazdıklarına binbir küfür ben de eklerim. Selim İleri'nin son romanı Sona Ermek'i okudunuz mu? en melankolik kitabı belki de, yaşla bağlantılı artan karamsarlık. yaşım onun kadar olmasa da tüm satırlarında çok iyi anladığımı düşündüm çünkü ben de böyle hissediyorum çoğu kez.

verbumnonfacta dedi ki...

manolya ve onun bahçedeki yokluğu ne zaman aklıma gelse hâlâ küfür ediyorum. eşlik edenlere teşekkür ederim.

selim ileri'nin son kitabını ise okumadım. hatta bile isteye uzak duruyorum. bunun tek bir sebebi var; adalet ağaoğlu'nun son romanı olduğu iddia edilen metin. dert dinleme uzmanı isimli o metin benim okuduğum en kotü roman belki de. hatta, "adalet ağaoğlu yazmış olamaz. galiba müsvetteleri roman diye yayınladılar," diye düşünmüştüm. neredeyse yirmi yıl sonra gelen ve beni çok heyecanlandıran bu roman beni gerçekten üzmüştü.

aynı hayal kırıklığı ve üzüntüyü selim ileri vasıtasıyla da yaşamaktan korktum galiba. ve onu iyi hatırlamak istedim.