28 Mart 2018 Çarşamba

evlilik teklifi

yaklaşık bir haftadır onu görmüyordum. babasından telefon gelmiş, apar topar memleketine gitmişti. dedesi bir süredir kanser tedavisi görüyordu. durumu ağırlaşınca gelip son bir defa görsün diye onu da çağırmışlardı. adamcağız bir kaç gün sonra öldü zaten.

bulduğum her fırsatta aradım onu. yanında olamasam da onunla olduğumu bilsin istedim. yükü biraz olsun hafiflesin, keyif değilse de ferahlık vereyim istedim. ama o çok üzgündü. eşine üzülen annanesi, babasına ve annesine üzülen annesi için üzülmekten kendisi için üzülmeye fırsat bulamıyordu.

bir sabah döndü. otobüs terminalinde bir kaç dakika görüştükten sonra yurda, yurttan derse geçti. ancak akşama görüşebildik. günler sonra yan yana olduğumuz için mutlu, öylesi bir zamanda mutlu olabildiğimiz için de huzursuzduk. bazan ağlayarak bazan kendini tutarak bir hafta boyunca olan biteni anlattı.

"farkındayım," dedim. "keşke yanında olabilseydim. ama hangi sıfatla orada olacaktım? eşin, nişanlın değilim. kim? sevgilisi. cenaze falan unutulurdu. ben sadece tatil ve bayramları değil böylesi anları da seninle geçirmek istiyorum."

upuzun kirpikleri havalandı. kuru yaprak rengi kocaman gözlerinden bir ışıltı geçti. "bu bir evlenme teklifi mi?"

ne diyeceğimi bilemedim. "öyle mi?" diye cevap verdim. soruya soruyla yanıt vermenin varoluşçu terapistlerin sıkça başvurduğu bir yöntem olduğunu henüz bilmiyordum. bilseydim kesin bundan bahseder konuyu dağıtırdım.

akşam yurda gidince, oda arkadaşlarına, "sanırım bugün bir evlenme teklifi aldım," demiş. kimi tebrik etmiş, kimi "nasıl oldu?" diye sormuş. ama çok gülmüşler.

ertesi gün, "dün akşam kızlara, galiba bugün bir evlenme teklifi aldım, dedim," dediğinde bu defa birlikte güldük.

sonrası mı? bu tarz hikâyelerin hepsinde olduğu gibi.

Hiç yorum yok: