15 Kasım 2015 Pazar

bir masada iki kişi: yürüyüş

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- sadece varlığının ne kadar kıymetli olduğunu, ne kadar özel olduğunu ve tüm bunlar için şükrettiğimi bilmeni istedim. sana yazdığımı düşünme lütfen.

- asla. kaldı ki buna cüret edebileceğini sanmam.

- cüretle, cesaretle bir alakası yok. yaşlandım artık. bir ayağım çukurda. kalmış emekliliğime iki sene. gerçi yaşı beklicem. benim derdim geline yakalanmadan üç aylığı alıp yarım kilo lokum götürmek. gerçi takma dişlere yapışıyor ya olsun.

- ben yine de uyarmak isterim. buralar uzak sana. eğer bana yürüyorsan yollarda heba olursun.

- yürüsem şimdiye varmış, çayı demlemiştim.

*

"iyi cevap," dedim içimden. iyi cevap bulmak o kadar zor ki. belli etmeden "iyi cevaplar listesi"ne kaydettim.


4 yorum:

MariPoSa dedi ki...

Oldukça trajik ama benim için sadece hayatım boyunca kullanamayacağım iyi cevabı olan hoş bir anekdot , gülümsetti :)

verbumnonfacta dedi ki...

"kullanamayacağım" derken? sevdiniz mi dövdünüz mü?

burada olmasının sebebi, "iyi" oluşunun hakkını vermek için.

MariPoSa dedi ki...

Bu yazıyı sevmeyen insan bence bu yazıyı anlamamıştır elbetteki sevdim sadece karşılıklı egoların çarpıştığı bir diyalogta yerim olamaz diye düşündüm .
Paylaşmakla iyi yapmışsınız

verbumnonfacta dedi ki...

bahsettiğiniz tarzda cenkleşmelerin bir tarafı olmaktan hep kaçtım. çünkü hoş bir manzara arz etmediğini düşünüyorum.

diğer yandan muhatabımın bana değil kendisine yenilmesini isterim. ve ancak böyle bir yenilgiyle kazanacağını bilecek kadar beni tanımasını, bunu anlayacak kadar kavrayışının güçlü olmasını.