3 Aralık 2013 Salı

görülmek

bazan içimizde görmeye ve görülmeye dair bir yer uyanır

tıpkı konu konuyu açmış ya da bir bahçeden bir bahçeye atlamış gibi internetin derinliklerine doğru yol aldığım, ne kadar düşünürsem düşüneyim kendimi bulduğum o yere hangi yollarla geldiğimi bir türlü çözemediğim zamanların valığını inkar edemem.

ünlülerin makyajsız hali, bir 'aziz' tom waits coverı, geçen yüz yıldan insan manzaraları, kartpostallar üzerine bir blog, kısa filmler için tumblr, anelka'nın inönü'de sağ kanattan akışı, saçma sapan bir sözlük maddesi, parklar bahçeler, buenos aires sokakları...

bunlardan birinde bir fotoğrafa rastladım. rastladım ve takılıp kaldım. ve o günden bu yana o fotoğrafın bulunduğu sayfayı kaç defa ziyaret ettiğimi bilmiyorum.

*

öne ve biraz yukarıya uzattığı sağ elindeki telefona neredeyse vesikalık fotoğraf çektirircesine poz vermiş bir genç kız. ama öylesi fotoğrafların şımarıklığından ya da ezberlenmiş duruşlarından eser yok bu fotoğrafta. bir üst geçidin üzerinde durmuş, sırtını sis bulutunun içinde akıp giden trafiğe yaslamış.

üst geçidin korkuluğunda yağmur izleri var. korkuluğun üst yüzeyi ıslak ama yan yüzeyinde kuru kalmış yerler var hâlâ. demek ki o kadar güçlü bir yağmur değilmiş gelip geçen. yine de saçları rengi koyulaşacak kadar ıslanmış.

sabah serinliği ya da soğuk, fotoğraf sebebin hangisi olduğunu ele vermese de omuzuna kollarını dirseklerine kadar örten hardal sarısı bir şal almış. belli ki evden uzakta ve hesap edilememiş bir yağmura hazırlıksız yakalanmış turistlerden. çünkü, öyle olmasa muhakkak şemsiyesi olurdu izlenimi veriyor. dirseğinden bükülmüş ve göğsüne kaldırdığı sol koluna koyu yeşil deri çanta asılı. hem çanta hem de neredeyse dirseğine kadar sıyrılmış, bileğini açıkta bırakan kazağı zengin işi.

elleri hiç mi hiç güzel değil. çünkü renginden biçimine kadar zarif değil. parmakları kalın, eli iri. saz benizli olmasına ve pürüzlü tenine rağmen makyaj yapmayacak kadar cüretkar. ona çok yakışan gençlik vurdum duymazlığı dudaklarına gülücük olarak konmuş.

burnunu, neredeyse yok kaşlarını, rimelle var kılınmış kirpiklerini geçelim. neredeyse ortadan ayırdığı yağmur yorgunu saçlarını da. sanırım su yeşili (eğer gerçekten böyle bir renk varsa o renk böyle bir şey olmalı) gözlerini de katarsak bu kızın güzelliği için bu sayfaya dönüp durmadığımı anlatmış olurum.

ama (bu anı beklediğinizi, eğer tahammül etmeyi başardınızsa bu "ama" için yaptığınızı biliyorum) o fotoğrafı ilk defa gördüğümde, sanki göz göze gelmiş gibi olduğumuzda yani, onun beni gördüğünü hissettim.

hayır, suretimi değil. ruhumu ve daha fazlasını.

2 yorum:

Zelda Capulet dedi ki...

sabahtan beri bir excel dosyası üzerinde çalışıyorum... hadi diyelim sular idaresi'nin beş yıllık performansını ve faaliyetlerini bir birbirine bağlı 5 excel sayfasında anlatmaya çalışıyorum; kutucuklar birbirine göbeğinden bağlı...

yoruldum göğe bakmak için bir mola verdim. bol zencefilli ve limonlu yeşil çayımı kaktüslerimin ardından geçen bulutlara bakarken yudumladım...

sonra "yol" buraya getirdi... belki sadece şu fotoğrafa bakmak içindir; paylaşsınız keşke...

şu fotoğrafı paylaşsanız diyorum,

verbumnonfacta dedi ki...

yakın o dosyaları...

"durak" değil de pencere olmalı göğe baktığınız. bulutlu bir pencere, tıpkı "bulutlu balkon" gibi.

ve kaktüsler... kaktüsleri çok severim. neden ve nasıl sevdiğimi keşke anlatabilsem.

tıpkı fotoğraf gibi... çünkü buraya koyamam. ilkesel olarak fotoğraf ve video koymuyorum çünkü.