4 Şubat 2013 Pazartesi

kitap, kitap dedikleri

"kitaplarla yeni hayatlar kurulmaz; ütopyalar yaşanmaz; toplumsal hareketler doğmaz.

kitaplar cevap vermez, sorusu olanlarla konuşur, onları soru/cevap yalnızlıklarından kurtarır.

kitaplar kişiyi çoğaltmaz, mahremiyeti arttırır.

kitaplarla hayat hissedilmez, anlaşılabilir belki.

kitaplar, kendisiyle, ötekiyle, hayatın seçilmiş bir boyutunda sahiden buluşmak isteyenler ve bunu gerçekleştirmek amacıyla sahiden çaba gösterenler için basit yol göstericileridir.

kitaplar, öteki dünyada ödüllendirilme beklentisine dayanan dinsel ahlâkla yetinmeyerek daha insanî derinliklerin peşine düşenler için dünya bilgisini edinme ve hayal etme kapasitesini zorlama araçlarıdır.

kitaplar karşı ve yana olmayı seçenler için vardır.

ya da sıkılanlar için basit vakit öldürücüleridir."*



*:abdûlgaffar el-hayatî, hayata dair meseleler: s.116
    (mesele neşriyat, 1896, iskenderiye) çeviri: osman fuad

notgibi: ayrıntı yayınları'nın '98/kış kataloğundan alıntıladım. bold ve italikler ise yayınevinin tasarrufu.

39 yorum:

Hayal Kahvem dedi ki...

Kitap mı?
Asla inanmam hiçbirine!
mesela okuduğum kitapları yazanların çoğu yaşamıyor şimdi. Onca vakit, onca yazı için uğraşmak. Sonunda ölüm varsa. Haybeye harcanan zaman değil de ne? Matematik, iktisat için didinenler… Ne işe yarayamış ki? Zengin yiyor, yoksul acından ölüyor… Değişen bir şey var mı? Yok! Hep aynı. Tarih sözgelimi… Binlerce kitaba göz nurlarını dökmüşler… İnsanlığın ne kadar zavallı olduğunu yazmıyorlar mı hepsi? Savaşlar… Anlaşmalar… Yine… Yeni… Yeniden… Savaş… Tarih yazmışlar da kime faydası dokunmuş peki? Dört bir yan cenkte! Faydası olsa dünyada savaş biterdi. Aşk mezusuna hele hiiç mi hiç girmeyeyim. Şiirlerin hepiciği uydurma! Evet, evet... Bütün kitaplar palavra!

Kitapları atmalı mı yoksa yakmalı mı acaba? Niye dursunlar ki boşu boşuna:)

Du bi... Fahrenheit 451'i seyredeyim ben iyisi mi:)




verbumnonfacta dedi ki...

söylediklerinizin hepsi doğru olsa bile neden yakalım ki? bunun yerine sayfalarından kağıt gemi yapıp fenerin arkasında bir martının gölgesinde yüzdürmeyi tercih ederim.

Hayal Kahvem dedi ki...

vnf, şimdi siz kağıt gemiler deyince aklıma ne geldi bilin bakalım? Ezginin Günlüğü'nün Gemi adlı şarkısı:)

"Ah, deniz olayım, tuzumu rüzgârda savurayım, deliyim
Ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayım, deliyim." derler.

Kitap sayfasından yapılan kağıt gemi, fenerin arkasında bir martının gölgesinde yüzdürülmeyi tercih etmeyebilir. Çünkü diyor ya şarkı da hani... Bir kağıt gemi ayan beyan delidir:)

Hımm... Ne yapsak acaba kitapları bilmiyorum ki?

Durun... Bedri Rahmi'nin Sevgi Üstüne adlı şiiri geldi aklıma.
Ne der o şiirinde?

"Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır."

Kafam karıştı gene.. Bu kitapları ne yapmalı:)









verbumnonfacta dedi ki...

okumalı... bir süre okuma odasında sehpasının üzerinde o ara okunanlarla beraber bekletmeli, karıştırmalı belki bir mevsim... sonra da kitaplığın raflarına koymalı. arada kitaplığın raflarını yormak, bir zamanlar ne haldeymişiz görmek için.

bu ara, ezginin günlüğü denilince, "terliklerimle gelsem sana" dizesinden başka bir şey aklıma gelmiyor. sanki başka "eksik bir şey" kalmamış gibi.

bedri rahmi, "sevgi üzerine ne söylenmişlerse yalandır," demiş ama bu sevgiyi de yalan yapar mı? asıl mesele o.

eğer yalan yapıyorsa sadece kitapları değil, bütün dünyayı yakalım bana kalırsa.

Adsız dedi ki...

Kesinlikle okuyup,saklamalı kitapları...Raflardan indirip ara ara koklamalı ve geçmişe doğru bir yolculuk yapmalı,hatta bazılarını tekrar tekrar okuyup her okuyuşumuzda farklı düşüncelere dalışımızın zevkine varmalı..
Ve rafa yerini bilerek koymalı ki bize bir bakışla nereden gelip nereye gittiğimizi hatırlatıp,hayatımızı anlatsınlar..

Yakarsak kitapları;onca sevinç,onca acı,onca insanlık hali, kısacası onca dünya yanar, sonra neyleyim ben geriye kalanı..

Benden geriye kalabilecek en önemli şey olarak görürüm ben kitaplarımı...

verbumnonfacta dedi ki...

kesinlikle...

geçenlerde yaptığım düzenleme sırasındaki yavaşlığıma (bunun bir hikayesi var anlatılmayı bekleyen) şaşıran birine dediğim gibi; bazıları çil çil altınlarının şıngırtısını dinlemeyi, onları üst üste dizmeyi, havalara savurup yerden toplamayı nasıl seviyorsa ben de bu yavaşlığı, kitaplığın önünde dikilmeyi, kitaplara bakarak okuma planı yapmayı ya da okuduğum bir kitabı elime alarak bir zamanların vnf.sine selam durmayı seviyorum.

Hayal Kahvem dedi ki...

Şimdi son yorumunuzu okuyunca hayal çarklarım çalıştı gene. Aklıma gele gele kim geldi biliyor musunuz? Körleşme'nin kahramanı Profesör Kien:)

İlginizi çekerse:

http://hayalkahvem.blogspot.com/2011/08/yuksek-kisilik-sahibi-olanlarn.html

http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/09/korlesen-dunyadan-taslasan-dunyaya.html

verbumnonfacta dedi ki...

canetti sevdiğim bir yazardır ve körleşme'le birlikte bir kaç kitabını daha okudum.

kitap düşkünü birinin prof. kien'e kayıtsız kalabileceğini sanmıyorum. prof. kien, önemli ama kendi adıma empati kuramadığım bir roman kahramanı. o kitaplardan kurulu bir dünyada yaşıyor, bense o kadar hayatın içindeyim ki. zaman zaman kitaplara sığınıyorum, hepsi bu.

o kitabın asıl önemli yanı, canetti'nin daha otuz olmadan öyle bir roman yazabildiği için deha olduğunu ispatlamasıdır.

notgibi: ikinci linki daha çok önemsedim. çünkü hayatla sanatın kesişmesinde şüphesiz bir büyü var. ve kerkesin merak ettiğini ben de merak ederim: hayat mı sanatı, sanat mı hayatı taklit eder?

Adsız dedi ki...

Dogrumu bilmem ama dongu iste yarattiklarimizi yasiyor; yasadiklarimizdan da yaratiyoruz. Varlik muhasebesi ( muharebesi) sanat ...
Hayalkahvesi kitap dendimi akla ilk gelecek kitaplardan Korlesme ayri bir yeri vardir... Neyse korlesmeye dair cok sey soylenmis zaten...

Hayal Kahvem dedi ki...

VNF, madem kitaplarla ilgili bu kadar yorumlar yaptım. Durun… Murat Menteş’i de yazmalıyım o halde:)

Bir vakitler denk geldiğim bir videoydu. Murat Menteş kitaplar hakkında hasbihal ediyordu.
Önce her fiilin bize birşeyler öğrettiğinden bahsediyordu. Misal, yürümek ne yapar? Mesafe duygumuzu geliştirir. Manzara seyretmek bizim algımızı açar. Filan… Falan… Söz dönüp dolaşıp kitap okumaya gelince, kitap okumanın diğer fiilleren çok daha kapsamlı olduğunu söylüyordu. Ve bana göre çok haklıydı. Sadece dokunmak, koklamak, görmek, anlamak, idrak etmek, hayal kurmak değil… Mesela hatırlama yetimiz… Bir kitabı okurken 20. Sayfasındaki bir şeyle, 350.sayfasının arasında illa ilgi kurmuyor muyuz? Kitap okumak hatırlama yetimizi devreye sokuyor. Sonra kitap sadece kendisine ilgi ister. Böylece konsantre olma becerimiz gelişir. Peki… Vefa duygumuz da geliştirmez mi? Gelişirtirir elbette. Yıllar önce okuduğumuz bir kitaba, tekrar döneriz, sayfalarında dolanırız. Başka ne diyordu? Mesela muhayyilemizi geliştirir. Uzun bir hasbihaldi. Bunları hatırladım şimdi.

Hımm… Ayrıca çok hoş bir şey daha söylemişti kitap okumak hakkında. Bayılmıştım.

Demişti ki, kitap okuyarak öğrenmek, dinleyerek ya da seyrederek öğrenmekten çok daha etkilidir. Kitap okumanın traktör gibi etkisi vardır. Kitaperest biri olarak Murat Menteş’in bu hasbihalini sevmiştim:)


verbumnonfacta dedi ki...

@cnl,
galiba bu duruma "kendini gerçekleyen kehanet" deniyor. yanılıyorsam da bu şahane tanım adına kabul edin lütfen.

bu arada "muharebe" ne güzel kelime.

@h.k.

murat menteş'e katkılarından dolayı, size de aktardığınız için çok teşekkür ederim. bu ara ne güzel köşe yazıları yazıyor kendisi. "ruhi mücerret" bir an önce çıksa da okusak.

kitapperestim diyorsunuz, sonra da "bütün kitaplar palavra," diyerek bizi isyana çağırıyorsunuz. n'olucak bu işler?

cnl oyunumuza kitaplığımızın en üst rafındaki soldan sekizinci kitabı okuyarak devam ediyoruz. hk eğer yakılmamış sekiz kitabınız varsa, sizde onların sekizincisi ile bize katılın lütfen.

Adsız dedi ki...

Madem bir oyunumuz var(ben kaçırdı isem affola) en soldaki en üst raftan sekizinci kitabı açıp geçmişe bir dönüş yaparım; zira en sol raflarda okuduklarım bulunur...Kitaplarla ilgili bir oyuna hayır demek mümkün değil..Kendini gerçekleyen kehanet şerefine de bir albüm seçerim usul usul çalsın diye..

Hayalkahvesi sende katılırsan bu oyuna üçgen tamamlanmış olur.Keşke sevgili Alkım'da katılsa..

not: muharebe ve muhabere sevdiğim iki kelime, küçükken dilimin dolanıp ironik bir şekilde birbirinin yerine kullandığım olmuştur. Neyse muharebenin, muhabere şekli olarak kullanılmadığı bir dünya dileği ile
diyelim..





Hayal Kahvem dedi ki...

Hımm.. Hocam, kitaplığın en üst rafındaki soldan sekizinci kitaba az önce baktım. Ahmet Altan'ın İsyan Günlerinde Aşk adlı kitabı. Ne çok olmuş rastlaşmayalı. Bir vakitler Ahmet Altan'ın tüm kitaplarını hep takip etmiştim. Şimdi kitaplığın en üst rafında yan yana duruyorlar. Sudaki İz, Tehlikeli Masallar, Kılıç yarası Gibi, Aldatmak, En Uzun Gece...

Bi dakika... Şu anda çalışma masamın yanında küçük bir kitaplığım daha var. Du bi.. Bakayım en üst rafının soldan sekizinci kitabı ne? Hey, burada dizim dizim Zagorlar ve çizgi romanlar var. Sekizincisi...
Dağların Büyücüsü:)

verbumnonfacta dedi ki...

@cnl,
calvino'nun -eğer yanlış hatırlamıyorsam- "klasikleri neden ikinci defa okumalıyız," başlıklı bir denemesi vardır. orada biz değişirken kitapların aynı kaldığını, dolayısıyla böyle bir okumanın yeni bir okuma olacağını söyler.

bu iddianın ikna edici olmadığını kim söyleyebilir?

üçgen ya da n köşeli çokgen farketmez. burası halı sahada değil sokakta yapılan maçlar gibi. her gelen katılabilir, taraflardan birinin bir fazla olması hiçbir şeyi değiştirmez. "sevgili alkım" ın başımızın üzerinde yeri var.

@hk

bana kalırsa yeniden okunası bir kitaba denk gelmişsiniz. gazeteci ahmet altan ile yazar olan arasındaki fark önemli ve başlı başına bir yazıyı hak ediyor. bunu derken, elbette sipariş üzerine yazdığı "en uzun gece"yi kastetmiyorum.

diğer yandan, çizgi roman kitaplığını öne sürmenizde ders yapmak yerine gizlice çizgi roman okuyacak öğrenci havası sezdim. hiç olmazsa,conan varsa onlardan okuyunuz.

Hayal Kahvem dedi ki...

merhaba cnl,
ben kitabın içine zagor çizgi romanı koymuştum. tam okuyacaktım ki baksanıza vnf hoca farketti, yakalandım. kapı kenarında tek ayak üzerinde ayaktayım.

iyisi mi, siz oyuna bensiz devam edin. sevgiler:)

Adsız dedi ki...

Eve geldim acikcasi sekiz tam hangisine denk gelecek kestirememistim.Heyecanla rafin onune gittim sekizi hizlica saydim kalbim deli gibi atti cunku bir an 'Tutunamayanlar' ile goz goze geldim ve rafin karsisindaki koltuga gulumseyerek attim kendimi cunku o sekiz degil dokuzdu yanlis saymistim ama o rafin onunde kulagimda Yeni Turku nameleri Kadikoyde ogrenci evinin cati katinda haydarpasaya bakan guzel manzarali evimde kitabin sonuna yazdigim cumle geldi aklima ' Tamda Istanbul'a tutunamazken en sonunda bitti Atay'im vs. vs. sene 1996 yazmistim cok net hatirliyorum kalktim dagilmaya yuz tutmus kitabimi ( acidir ki en hirpalanmis kitabimdir karsilikli hirpalamisiz birbirimizi) elime alip son sayfaya selam ettikten sonra usulca yerlestirdim yerine ...

Ya dokuz deseydiniz ? Belli belirsiz keske diye bir ses duydum ve silkelendim zamani degil ...
Sekize gelince Asli Erdogan ' Mucizevi Mandarin' koltukta yanimda su an o da ayri bir gurbet hikayesidir baska bir memlekette yasarken okumustum ....

Ya sizin sekizinci kitabiniz ?

Not: bu arada raf dizimim ilginctir benim A bazen bir yazarin adidir bazense soyadi ben bazi yazarlari adi ile bazilarini soyadi ile anarim nerden icap etmistir hic bilmem ...bu yuzdendir Asli ile Atay' in sirt sirta vermesi ..

.

verbumnonfacta dedi ki...

@hk,

bu dersten muafsınız. dilerseniz dönem sonuna kadar derslere girmeyebilirsiniz.

@cnl,

hem canım oğuzu hem de aslı'yı okuyun. her ikisi de vardır ben de ama korkarım yanyana değiller. oğuzum atay daha müstesna yerdeyken aslı erdoğan modern türkiye edebiyatı gibi bir bölgede.

benim kitabım ise "londrada bir park". iki bin on bir yılımın en iyi kitabı olarak beni çarpmıştı. yeniden okumak asla kayıp sayılmaz.



Adsız dedi ki...

Sevgili hayalkahvesi cezanizin bitip bize katilmanizi bekliyor olacagim :) sevgiler.

Adsız dedi ki...

Atay'in yeri her daim mustesna ... Demistim gariptir raf dizimim.
Cesaretimi toplarsam onu da okurum. Lakin gecmise yapilacak cok uzun bir yolculuk olacagi icin buna hazirlanmam gerekebilir. Ve cok ama cook sevdigim kitaplari tekrar okuma urkekligim onlari biraktigim yerde bulamamaya dair olusmus gereksiz bir korkudur. ( hos ' Tutunamayanlar' icin boyle bir ihtimal dahi soz konusu olmamali )
Londrada bir parki okumadim, merak ettim acikcasi ...

verbumnonfacta dedi ki...

asıl korkumuz kendimizi bulamamaktır çoğu zaman.

londrada bir park'a gelince; şiddetle tavsiye ederim.

Adsız dedi ki...

Keyifli okumalar.... Bitirince haberdar ederim belki 9 dersiniz o zaman :)

verbumnonfacta dedi ki...

elbette derim...

o halde atımızı gün batımına doğru sürmenin tam zamanıdır.

sizi alkışlarla uğurluyorum.

Hayal Kahvem dedi ki...

Nasıl yani? Ben sadece sekizinci kitabın adını okuyacağız sanmıştım. Bütün kitabı mı okuyacaktık?
Yooo... Yok artık! Zaten bu oyun bana uymazmış hocam, iyi ki ben bu dersten muafım:)

Sizlere iyi eğlenceler dilerim.

pınar dedi ki...

*yorumları okuduktan sonra koşa koşa kitaplığımın yanına gittim ve sekizinci kitabı aldım.gorki'den çocukluğum...

*oku diye emreden Allah'a inanırım.Onun müthişliğine..

*uzun zamandır kitap ayraçları kullanmıyorum.saç tokalarımı ayraç olarak kullanmaya başladığımdan beri daha haşır neşirim onlarla.onlara sarılıp uyuyabilirim mesela.:)

sonrasında bazılarına
okurken parmaklarımla dokunurum.satırlarına.daha çok hissetmek için.

en çok oğuz'un korkuyu beklerken kitabında demiryolu hikayecileri maruz kalır bu sapkınlıklarıma.

*kitaplarımla aşk yaşarım daha doğrusu.

*sizde bir kitabı öptünüz mü?

verbumnonfacta dedi ki...

@hk,
dediğim gibi muafsınız. sene sonunda geçer not alacağınıza söz veririm. ama üst sınıflarda biri seçmeli üç dersim daha var. onları ne yaparsınız bilemem?

@pınar,
hamd ona olsun.

bunu bir kenara not etmeli; saç tokasından ayraç ne güzel, saç tokasını ayraç yapan kadınlar da...

iyelik ekini iki şey için kullanmayı çok sevdim: sevgilim ve kitaplarım.

evet öptüğüm kitaplar oldu: ilki yky cogito dergisinin aşk sayısıydı. ve o anı geçen onca yıla rağmen hiç unutmadım.

Adsız dedi ki...

Bitirince haberdar ederim demiştim.
'Benim cehennemim ne topraklarımda ne de buradaymış, onu kendi içimde taşıyormuşum tıpkı cennet düşlerim gibi...' diyen Aslı Erdoğan'ı raftaki yerine yerleştirip, içimizdeki taşları yerine oturtmaya hazırız* diyerek selam ederim.

*Yaz Gecesi Gökyüzü - Barış Bıçakçı'ya da selam olsun.

verbumnonfacta dedi ki...

aslı erdoğan, umarım uğradığı büyük haksızlığın etkisini üzerinden atmış ve bana, "bir erkek mahremiyetine giren kadını korumaktan başka ne işe yarar," dedirttikten sonra küfürler etmeme neden olan adam da belasını bulmuştur.

selam bahsinden önce ben de emrah serbes'ten çalayım: "barış bıçakçı'nın en iyi kitabı, aramızdaki en kısa mesafe. ama o bunun farkında değil. olsun, herkes yanılabilir."

selam olsun.

alkım doğan dedi ki...

Harika bir sohbet dönmüş burada. Baştan sona keyifle okudum ve tabii hemen gidip kitaplığıma baktım. Ben de cnl gibi sol tarafa okuduklarımı diziyorum ve sekizinci sırada epey önce okumuş olduğum bir kitapla karşılaştım: "Albaya Mektup Yazan Kimse Yok" Marguez. Üniversite yıllarında okumuştum, aslında pek de fazla hatırlamıyorum şimdi. O sıralarda arka arkaya Latin Amerikalı yazarları okurdum. Canlı, kıpır kıpır bir dünya kalmış aklımdao romanlardan. Bir de nefis yemekler! Okurken hep canım çekerdi.
Körleşme,çünkü beni çarpan kitaplardan biridir. O kitapla ilgili hala sırrına eremediğim bir şeyler olduğunu hissederim. Sz onu bulduysanız haber edin:)

Çok sevgiler!

Adsız dedi ki...

Kadin veya erkek insanin mahremine onun izni olmadan el uzatan cezasini ceker diye dusunuyorum.

Haddim olmasada Veciz Sozler'den yanadir gonlum. Bu arada bende olmayan tek kitabidir aramizdaki en kisa mesafe fakat Veciz Sozlerle aramiza giremeyecegine inancim tam ...Yaniliyorsam da olsun.

* Butun karsitlar birbirini goturuyor. Baska ne diyebilirimki size?

* Baharda yine geliriz - Baris Bicakci

verbumnonfacta dedi ki...

@alkım,
yazdıklarımdan çok daha güzel olduğuna inandığım bu tür "hal dili"yle sohbetleşmeler, iyi blog tutuyorum, dedirtiyor bana.

sanırım vnf. bu konuda şanslı olanlardan.

davete uymanızdan onur duydum.

ben kitaplığımı kendimce önem sırasına göre dizerim. okuduklarım bir süre (belki bir mevsim)kitaplığa girmek için bekler ve sonra yerini bulur.

okunmuş kitapları yeniden okumaktan korkmayın, nasıl olsa yeni bir okumaya dönüşüyor. (bunu diyen adam, her kasım bir dostoyevski kitabını, her on üç ağustos sabahı ilk iş olarak küçük prens'i yeniden okur. ve bir kaç yıldır bazı yazarların külliyatını yeniden okumakta.)

benim marquezli günlerim pek eski sayılmaz o sebep yeniden okumaya ne vakit dahil olur bilemem. albaya mektup yok, kısa oluşuna rağmen güçlü bir anlatı, dediğim bir kısaromandı. o kısaların en güçlüsü elbette kırmızı pazartesi olsa gerektir.

son günlerde okuduğum bir kitap var ve anlıyorum ki, size haber vereyim diye okumuşum ben: saklı lezzetler... hem latin hem yemek hem anlatı. üstelik derkenarlara konularla ilgili yapılmış çizimler muhteşem. (can y.- laura esquivel)

profesör kien olmaktan korkmalıyız belki.

@cnl,

tercih bana değil emrah serbes'e ait.

matematik argümanıyla konuşursak haklısınız. ama ben matematiğe inanmam. karşıtlar birbirini götürmez, iki karşıt şey yapar. belki dengeleyebilir; iki ayrı kefede iki ayrı şey.

kış geldi diye bir coğrafyayı terkedenlerden değiliz. çünkü, bir bahar daha olduğunu biliriz.

Adsız dedi ki...

@alkım,
katılmana çok sevindim.Eğer istersen birlikte bir kitap daha okuyabiliriz vaktin olunca :)

@vnf,

Her şey zıttı ile birlikte var hayatta..Güzel olanda bu belki.

Matematiğe inanırım hayata dair şifreler barındırır sanki içinde..

Kırık hayaller diyarından sorarlar ne zaman gelecek bu dokuz diye :)





verbumnonfacta dedi ki...

kırık hayaller diyarı'na selam olsun.

ama bilmediğim yerden sormuşsunuz. çünkü burada ne olursa birdenbire olur.

Adsız dedi ki...

Bu arada karsitliklarin birbirini goturmesi ile ilgili yazilan Baris Bicakci'nin baharda yine geliriz kitabindan bir calinti idi Emrah bey'in yorumuna istinaden.

Mevsim ne olursa olsun insan guzel seyler okudugu yeri terketmemeli.

* Kirik hayaller diyarinda bence ilk kural hayali kuraninda, kiraninda kendin oldugunu bilmek ve oyunun kurallarina saygi duymaktir.

Keyifli yazilar okumamiza vesile olup gunu guzellestiren herkese selamlar....

verbumnonfacta dedi ki...

eyvallah.

cafedelotus dedi ki...

ülker köksal/toplu oyunlar .elime almışken 'sacide'isimli oyundan sacide'nin konuşmasını da yazayım istedim.
sacide -( kapıyı kilitler.radyoyu açar.mankeni önüne çekerek dikiş dikmeye çalışır bir süre.müziğin değişmesiyle yine düş alemine kayar.düşsel bir gazinoda,düşsel bir erkekle buluşmaktadır.erkek yerine koyduğu mankenle sürdürür konuşmasını.) günaydın.sizi çok bekletmedim ya...hayır.tam çıkacaktım,bir arkadaş uğradı.(güler.)evet.nasılsınız? sağ olun.ben de iyiyim.(ikram edilen sigarayı alır.)teşekkür ederim.(sigaranın yakılmasını bekler.)yoo...tiryakiligim yoktur.işte arada bir.hayır içki ile başım hoş değildir.meyve suyu içerim.nerde dediniz ?güneyde mi ?evet çok sıcak olmalı.(dinler.)hayır.hiç gitmedim oralara.yolculuğu çok severim.bilmem ki...(utanmış.) karar germek için biraz erken değil mi ?(içten güler.) çok naziksiniz.bilmem ki ...(korkarak bakar .)ağabeyim bırakmaz.(dinler.) yoo ...aslında çok iyi insandır ama nasıl desem ?evet.tutucudur.(dinler.)zaman kötü tabii.ama ben de küçük bir kız değilim ki ...(güler.)öyle mi ?yaşımı bildiğiniz halde.(şaşırır) hayır.gazetedeki ilanda yazılı idi.(uzun bir süre dudaklarında uysal ve hoşgörülü bir gülümseme ile dinler.yüzünde çok kadınsı bir yumuşaklık vardır. demek çocukken yaramazmışsınız.(küçük ve zarif kahkahalarla güler.)ben mi ?(yüzü aniden değişir.acılaşır.düş bitmiştir.artık yalnızdır.tüm bir içtenlikle kendi kendinekonuşmaktadır .) ben hiç çocuk olmadım.annem ben doğduktan pek az sonra ölmüş.sonra nasılsa yaşatmışlar beni...ilk hatırladığım şey çirkinliğim.çirkinliğimi hep saklamak zorunda kaldım.çirkinliğimi babamın gözlerinden anlıyordum. hiç unutmam bir gün babamla ağabeyim konuşuyorlardı.babam dedi ki "en güzel yaşları şimdi.şimdi evlenirse ne ala.yoksa alan olmaz onu"(acı bir gülme ile )"korkarım evlenemez.iş sana düşüyor oğlum.kardeşindir.ben ölürsem göz kulak olursun " "tabii" demişti ağabeyim."tabii baba sen hiç merak etme.benim evim her zaman ona açık olacaktır. sonra "önemli olan çirkinliği değil baba " demişti. "o üstündeki şaşkınlık." (yine acı acı güler.)işte benim üstümde hep o şaşkınlık vardır.(yine rol yapmaya,düşü yaşamaya başlar.)iltifatınıza teşekkür ederim ama güzel olmadığımı bilirim.gerçekten.güzel olmak hiç önemli değildir benim için.(güler.) yoo öyle demeyin...küçükken pek çok güzel arkadaşımdan daha başarılıydım.(dinler.)önemli olan...(yine içe döner.kendi kendine acılı bir iç dialog)

cafedelotus dedi ki...

on üç yaşındaydım.bir düğüne gitmiştik.yüzükler takıldı.eğlenceler filan.hiç unutmam komşumuz olan bir bey vardı.bütün çocukları mikrofona çağırıyordu.kimi şarkı söylüyor kimi şiir okuyordu.elbisem çok kötü idi.üstelik cepleri sökük bir hırka vardı üstümde.göğüslerim bellu olmasın diye hırkayı çıkaramıyordum.bir yandan beni de mikrofona çağırsınlar istiyor,öte yandan da korkuyordum.ezberimde uzun bur şiir vardı.şiiri okuyup babamı şaşırtmak istiyordum.sevmediği,beğenmediği kızını görsün istiyordum.sonunda beni de çağırdılar mikrofona.önce iyi başladım şiire.sonra babamı gördüm.bana gözlerini dikmiş iğrenerek bakıyordu.gözgöze gelince utanarak gözlerini kaçırdı.işte o anda şaşırdım.ellerimi ,hırkamın yırtık ceplerini nereye koyacağımı nereye saklayacağımı şaşırdım.atlaya atlaya zar zor bitirdim şiiri.kimsenin yüzüne bakamıyordum.yalnız ağlamak istiyordum.herkesten uzak bir yerde ağlamak. (birden yeni bir oyuna girer.)
beni de babam şımartırdı hep.koskoca kızdım ,beni dizlerinin üzerine oturturdu.babacığım...ne çok severdi beni. (bir süre sonra ağlamak isteği oyun gücünü yener,artık oynayamayacak kadar acılıdır. )babam benden utanmasaydı da sevseydi beni...

verbumnonfacta dedi ki...

"jette'nin kız arkadaşı, okulun hemen yanındaki şantiyede, öpücüklerini tanesi iki marktan satıyor. kendisini çirkin buluyor jette, kimseyi elde edemeyeceğine inanıyor. iğrendiği için jette'yi dövmüyor babası. jette, erkek arkadaşı kindermann'ın tavan arasında bulduğu çuvalı, üzerine babasının adını yazdıktan sonra duvara çiviliyor ve önünde fotoğraf çektiriyor; jette, yasak olan her şeyle birlikte pazar gününe atlıyor. kindermann'la çıkıyor. fazla ileri gitmiyor ama.
günün birinde jette bilmek istiyor. kendisine kendisinin duymadığı sevgiyi başkalarından istiyor. saçları kulak memesini zar zor kapatıyor. cansız, donuk örgüler, dolapta oyuncak bir bebeğin kel kafasını bekliyor, memeler büyümek niyetinde değil, özgüven de öyle. sıkı protestan ahlakıyla büyüyen bir çocuk o."*

*: judith kuchart, silahı seçmek
**(paralel evrenler gibi olmuş)

cafedelotus dedi ki...

bu da dokuzuncu.paralel evrenler gibi degil ama en bi sevdiklerimden.bayan keeney bir gemide böyle hissediyor ben de bazı zamanlar dünyada.belki ondandır sevmem.

1895 yılında bir günün öğleden sonrası.güverte.bayan keeney kocasının tüm itirazlarına karşı o'nunla balina avına çıkmıştır.

bayan keeney -ah ,tahammül edemiyeceğim artık.daha fazla tahammül edemiyecegim.bütün bu korkunç zulüm ve vahşiliğe ;bu korkunç gemiye,bu zindan hücresine benziyen odaya;etrafımızı kuşatan buzlara;sessizliğe...seninle beraber bulunmak istedim david ,anlamıyor musun ?evlendik evleneli tam altı yıl yaptığım gibi,evde tek başıma yapayalnız kalıp beklemek istemedim.o altı yıl hep beklemek,yolunu gözlemek,korkmakla geçti.zihnimi meşgul edecek hiçbir şey yoktu.hep ulu,uçsuz bucaksız,muhteşem okyanusta seyahat etmenin hayalini kurardım.onun tehlike dolu,çetin hayatını yaşarken yanıbaşında bulunmak istedim.bunun yerine ...( sesi titremeğe başlar )bütün bulduğum...buz,soğuk...ve vahşice bir zulüm...bu hale artık katlanamam...katlanamıyacağım...(o'na koşar,ağlayarak boynuna sarılır.kaptan kolunu koruyucu bir tavırla o'nun omuzuna koyar .) beni buradan al,götür.david.eğer buradan ,bu korkunç gemiden kurtulup uzaklaşmazsam delireceğim.beni eve götür,david.artık düşünemiyorum.bana öyle geliyor ki soğuk ve sessizlik beynimi eziyor...korkuyorum.(bir sinir nöbeti içinde gülerek.)buzdan,soğuktan,sessizlikten.ah,tekrar evde,o eski evimizde olmak,kendi mutfağımı bir daha görmek istiyorum.bir kadın sesinin bana söz söylediğini işitmek,o'nunla konuşabilmek istiyorum.iki yıl...öyle uzun,öyle uzun görünüyor ki...sanki ölmüşüm...ve bir daha dönmeme imkan kalmamış...hafızamı kaybediyorum...burada,buzların arasında.aradan ne kadar uzun zaman geçti...şimdi haziran.ön bahçedeki leylakların hepsi çiçek açmıştır.evin yanında,kafese dolanan sarmaşık gülleri tomurcuklarla doludur.(birdenbire yüzünü elleriyle örter,hıçkırmağa başlar.)çıldırmak üzereyim.dört bir yanımda bu tehdidi seziyorum.sessizliğin beni tehdidettiğini duyabiliyorum.bu her gün,külrengi gün böyle...bütün günler hep birbirinin aynı...buna tahammül edemem.(hıçkırarak)al götür beni evime,david.korkuyorum.allah aşkına beni eve götür.

yağ/eugene o'neill


arada david'in sözleri de vardı.ama bütünlüğü bozmayacak şekilde çıkardım.en azından öyle yaptığımı düşünüyorum.umarım yapmışımdır:)
ben sevdim bu işi:) ama başka bir sefer de bir komediden olsun değil mi artık?

verbumnonfacta dedi ki...

bu şekilde yapmanız kötü olmamış. herhangi bir sakınca görmüyorum. komedi ise sizin tasarrufunuzda.