10 Ocak 2013 Perşembe

metin kaçan

hayır, kör ölür badem gözlü olur hikayesi değil bu.

"ağır roman"ında yarattığı karakterlerden rol çalarcasına bir hayat yaşayan metin kaçan, tıpkı "yaşamak istemem artık aranızda" diyen yavuz çetin gibi bir deniz kuşu olmak istedi.

hâl ve gidiş notu pek yüksek sayılmazdı. yine de ardında türkçe'de eşi benzeri olmayan bir kitap ve 'beni ben yapan' bir film bıraktı.

ne diyelim, inandığı tanrı şefkatini ondan esirgemesin.

*

biz de onun anısına iki 'şarkı' dinleyelim.

ilk olarak, yönetmen mustafa altıoklar'ın da akıllı bir tercihle filme dahil ettiği evsizler mikrofona gelsin ve metin kaçan'ın yakın arkadaşı, aynı zamanda filmde de rol alan küçük iskender'den incelikli hayta'yı söylesinler.
"savrulurken raconun kırmızı pelerini öfkeye
zaman ki sana hasta oldu
incelikli haytasın

nüksederken mahallenin maşallahı/ eyvallahı
güzelleş be oğlum

şimdilik ölümüne kadar hayattasın
şimdilik ölümüne kadar hayattasın"
peşi sıra kitaplığın raflarını yoralım ve "mahallenin en güzel abisi sado"nun ölümü üzerine metin kaçan'ın yazdıklarını okuyalım.

"imparatorlar, tornacılar, marangozlar, çocukları sünnet ettiren, giydiren, bekâr gençleri evlendiren, tersoların cebine harçlık koyan babacan kabadayının ölmesiyle bulanık bir hayale dalıp çalışmayı kestiler.

arap sado'nun mertliğine, yardımseverliğine hayran olan kadınlar, her nakışına gözyaşlarının düştüğü patiskaya, karanfil ve lale deseni işleyip kefen hazırlamaya başladılar.

o akşam kolera'nın iyi insanları ve arap sado'nun can arkadaşları, ruhlar âleminin gece bekçilerini kıskandırırcasına sado'nun hâlâ ışıldayan bedenini beklemeye koyuldular; sağ taraftan çekmeye başladıkları 'özel günlerin kıyak çift kâğıtlısını' büyük bir sabırla soğuta soğuta içip bütün geçmiş zamanların en hicranlı yolculuğuna çıktılar. gıli gıli salih'in yattığı teras katından gelen hıçkırıklar dışında kolera'nın insanları o geceyi duman sessizliğinde yaşadı.

ertesi gün arap sado'nun arkadaşları marangoz mimi usta'nın yaptığı tabuta sado'nun buz gibi olmuş bedenini yerleştirdiler. tabutu omuzlarının üzerinde değişe değişe taşıyıp, kara zindan mezarlığı'na götürdüler. koleralılar sado'yu tabuttan çıkarıp üzerindeki işlemeli kefenle, hiç ölmeyecek sandıkları yılların kabadayısını, ağır ağır mezara indirdiler. ellerine aldıkları küreklerle sado'nun üzerine toprak atıp son vazifelerini yaptılar. okey oynarken taş çalan hocanın isteğine uyup mezarlıkta sado için cenaze namazı kıldılar. koleralılar gariban çocukların dağıttığı suyla ellerini, yüzlerini yıkayıp hüzünlü duygularla mezarlıktan çıktılar.

perşembeyi cumaya bağlayan mübarek günün akşamı, kolera'nın kadınları arap sado'nun ruhuna helva kavurup bütün mahalleye dağıttılar. kolera'da yaşayan covinolar da bu helvayı seve seve yediler.

et kemikten ayrıldığı vakit, darbukacı balık ayhan, canından çok sevdiği arkadaşı arap sado'yu hatırlayıp onun için yaptığı besteyi ağırdan çalmaya başladı. balık, üzerine örtü koyduğu darbukayı çaldıkça kolera'da yaşayan köylülerin tüyleri diken oldu. diğer insanlar havada uçuşan duygulardan etkilenip kalplerinin rölantisini ayarlamaya çalıştılar.

darbuka sesini duyan gıli gıli salih, arap sado'nun bıçağını kiremitlerin arasındaki zulasından çıkarıp okşamaya başladı. sado'nun yaptığı şakaları düşündükçe gözünden akan yaşlar bıçağın oluklarından ağır çekimde süzülüp yere boşaldı."

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

:((
arkasından yazılacak güzel yazılardan biri..

verbumnonfacta dedi ki...

sadece kişisel tarihime düşülen kırık dökük bir not.

sizi bilmem ama, sanırım yaşlanıyorum ben.