14 Mart 2012 Çarşamba

paranoyak pérez

enrique vila-matas, tadınmaz yenmez eseri bartleby ve şürekâsı'nda bartleby sendromunun ilginç bir türü olarak paranoyak pérez'den bahseder.

anlatılanlarına bakılırsa paranoyak pérez, santander'li yazar antonio de la mota ruiz'in 'her zaman elini benden çabuk tutuyordu, tuhaftı, tuhafçacıktı' adlı öyküsünün baş kahramanıdır.

baştan sona lizbon yakınlarındaki bir akıl hastanesinde geçen bu öykünün ilk sahnesinde, 'akut nevrozlar' konusunda bilgi almak üzere ziyaretine geldiği doktor gama'yla birlikte hastaneyi dolaşan, aynı zamanda öyküyü anlatan ramón ros'la tanışırız. ansızın, deliler arasında eski roma giysileriyle göze çarpan çok uzun boylu, saygı uyandıran, canlı ve gözüpek bir genç dikkatini çeker. öykünün bundan sonrası, paranoyak pérez'in anlattıklarının ramón ros tarafından yazılmış bir kopyasıdır.

"nihayet ilk romanımı yazacaktım," diye anlatmaya başlar paranoyak pérez, "beni hayli uğraştıran bir konusu vardı ve tümüyle ama tümüyle sintra yolu üzerindeki o büyük manastırda geçiyordu, sintra'dan söz edecekti. bir gün ansızın, kitapçıların vitrinlerinde, saramago denilen biri tarafından yazılmış, baltasar ve blimundo adlı kitabı gördüm müthiş bir şaşkınlık içinde, annem, anneciğim..."

paranoyak pérez, anlattığı her şeye küçültmeler katmayı seviyordu, anlattığı her öyküyü uzattıkça uzatıyor, nasıl buz kestiğini, yazmayı planladığı kitabın "şaşılacak kadar derece benzeri, hatta tıpatıp aynıcığı" olduğunu gördüğünde nasıl korkuya kapıldığını anlatıyordu.

"ağzım açık kaldı. şaşakaldım ve tüm bunlarla ilgili ne düşüneceğimi bilemedim. nihayet bir gün, birinin, bazı öykülerin bize ses biçiminde ulaştığını, bunun içimizden konuşan bir ses olduğunu, oysa aslında onun bizim olmadığını, bizim sesciğimiz olmadığını söylediğini duydum. kendime bunun, başıma gelen bu sıradışı şeyi anlayabilmek için bulabileceğim en iyi açıklama olduğunu söyledim. kendime, romanım için tasarladığım her şeyin, içten gelen bir ses biçiminde, bay saramago'nun zihnine transfer edilmiş olmasının mümkün olduğunu söyledim..."

anlatmayı sürdürdükçe, bu şaşırtıcı olayın ardından gelen bunalımı atlattığını, neşeyle bir başka romanı düşünmeye başladığını ve fernando pessoa'nın heteronimolarından ricardo reis'i konu alan bir öyküyü planladığını öğreniriz. tahmin edeceğiniz üzere, öyküsünü tam kaleme almaya hazırlanırken, saramago'nun yeni kitabı ricardo reis'in öldüğü yıl kitapçılarda boy gösterir.

bu durumu, "her zaman elini benden çabuk tutuyordu, tuhaftı, tuhafçacıktı" diye anlatıyor ve bunu derken tabii ki saramago'yu kastediyordu. iki yıl sonra yitik adanın öyküsü piyasaya çıktığında, saramago'nun bu yeni kitabı karşısında taş kesildi. çünkü yalnızca birkaç gün önce bir düş gördüğünü ve ardından aklına çok benzer, benzer bir fikircik geldiğini anımsıyordu. bu fikir, inatçı ve tuhaf, tuhafçacık bir biçimde her şeyde öne geçmek gibi kötü bir alışkanlığı olan yazarın kitabında işlenen düşüncenin aynısıydı.

paranoyak pérez'in arkadaşları ona gülmeye ve yazmamasını haklı kılmak için daha iyi mazeretler bulmasını söylemeye başlar. o da onları, saramago'ya bilgi aktarmakla suçlayınca adının önüne 'paranoyak' gelip konuverir. onlara, "bir roman yazmak için yaptığım planlardan hiçbirini artık size anlatmayacağım. sonra gidip hepsini saramago'ya yetiştiriyorsunuz" der. arkadaşları tabii ki güldüler.

paranoyak pérez bir gün, çekingenliğini yenerek, saramago'ya bir gün mektup yazdı. bu mektupta, gelecekteki romanının konusuyla ilgilendiğini belirtiyor ve ona, kendisinin düşünmüş olduğu gibi, gelecekteki o kitabın lizbon kentinde geçip geçmeyeceğini sorarak, bu konuda çok ciddi önlemler alması konusunda onu uyarıyor. saramago'nun yeni kitabı lizbon kuşatması çıkınca, dostumuz deliye döner ve saramago'yu protesto etmek için romalı senatör giysisiyle evinin önüne dikilir. elinde bir pankart taşıyor ve saramago'nun bir sonraki romanının konusu olabilecek canlı bir karakatere dönüşmüş olmaktan duyduğu memnuniyeti ortaya koyuyordu. çünkü paranoyak, roma imparatorluğunun çöküşü üzerine bir öykü tasarlamıştı ve saramago'nun bu düşüncesini çalmış olduğundan ve o dönem işkenceci roma senatörlerinin dünyası üzerine yazacağından emindi.

saramago'nun gelecekteki romanının karakterine bürünmekle, onun gizlice hazırlamakta olduğu gizli romanı çok iyi bildiğini dünyaya göstermek isteyen paranoyak pérez, durumuyla ilgilenen bazı gazetecilere, "benim yazmama fırsat vermiyor," dedi. "hiç değilse gelecekteki romanının canlı bir karakteri olmama izin versin."

sonrasında akıl hastanesi ve bir öykünün daha sonu yaklaşıyor: "ben kindar değilim," diye sözlerini bitiriyor paranoyak pérez, "ona nobel ödülü verdiklerinden bu yana şuna tanık olmaktan sonsuz bir keyif duyuyorum: on dört honoris causa ünvanı taşımasına rağmen hala ondan, daha fazlasını bekliyorlar. bu onu o kadar meşgul ediyor ki, artık bir şey yazmıyor, edebiyatı bıraktı ve beyni yetersiz bir kişiye dönüştü. en azından böyle bir adaletin sağlanması ve onu cezalandırmayı bilmeleri beni çok mutlu ediyor."

1 yorum:

N.Narda dedi ki...

öykünün bitişi iyiymiş:)