20 Ağustos 2011 Cumartesi

o sahne: new york, i love you (2009)

ne güzel filmimizdin sen, paris, je t'aime...

aralarında ethan-joel coen kardeşler, tom tykwer, wes crawen, guy van sant, christopher doyle, hatta gérard depardieu'nun da bulunduğu yirmi iki yönetmenin imzasını taşıyan bu film, aşk ve yalnızlık temalı, paris güzellemesi yapan on sekiz kısa filmden oluşuyordu.

yıllardır aşk ve romantizm kelimeleriyle birlikte anılan paris, bu defa boyalı aşk ve romantik komedi filmlerindeki halinden uzak, yara izleri ve kirleriyle resmedilirken çok daha güzeldi.

ve çok sevildi.

*

ardı sıra gelen 'new york, i love you' fikrini ilk duyduğumda ise, bunu klasik amerikan kıskançlığına yormuştum. oysa ortada fikir babası fransız yapımcı emmanuel benhilby olan, new york'un peşi sıra, rio, shanghai ve jerusalem ile devam etmesi planlanan bir seri var: adı da, aşk şehirleri.

yine de daha ikinci filmde 'seri'nin kan kaybettiğini söylersek, bu yanlış olmaz. filmdeki on bir yönetmen arasında yer alan fatih akın, yanına uğur yücel'i de alıp chinatown adlı kısa filmle toplama katkıda bulunurken, anthony minghella çekimlerin başlamasından kısa bir süre önce hayata veda ettiği için, minghella'nın senaryosunu yazdığı upper east sideshekhar kapur yönetti ve minghella'ya adadı. yönetmenler arasında oscar törenine hazırlanan(!) natalie portman da var.

bu film, ilki gibi şehir güzellemesi yapmak yerine new york'un her türden insanı kucaklayan, etnik ve kültürel yapısına güzelleme yapmakta. bir anlamda, on bir eylül'ün üzerindeki gölgesine rağmen, 'hala aynı gemideyiz' mesajı.

*

film, genç bir hırsız ve orta yaşlı bir profesörün rekabet alanı olarak genç bir kız üzerinde şekillenen hikayesiyle vaatkar bir başlangıç yapsa da sonrasında ilkinden aldığımız hazzın yanına bile yaklaşamıyor. fatih akın'ın kısası ise hem konusu hem de uğur yücel'in harcanmış yeteneği ile en kötüsü.

en çok sevdiğim ise, yvan attal'ın yönettiği ve chris cooper'la robin wright'ın karşılıklı döktürdükleri kısa film. haliyle o sahneyi de kaçınılmaz bir biçimde o kısa filmden seçtim.

işte o sahne:

gece... bir lokanta ya da barın önünde soğuğu duyumsayarak sigara içen hüzünlü bir kadın. tartışılmayacak kadar cazip. kadın bir süre pencereleri, binaların yıpranmış duvarlarını, önünde akıp giden sokağı seyreder ve telefonla yaptığı iş görüşmesini bitiren bir adamın yanına yaklaşıp konuşmaya başlar:
"-you know, this is what i've always liked about new york. these little moments on the sidewalk, smoking, thinking about your life. makes you appreciate the city better. you can watch the buildings. you can feel the air and look at the people. sometimes meet somebody you feel like you can talk to.

- you can talk about what?

- things you can say to a stranger. you know, when there's no past, there's no guilt. have you ever made love to a perfect stranger?

- now you're teasing me.

- i believe i am.

- well, i mean...no, not exactly a perfect stranger, if you mean someone i wouldn't know at all.

- it's sad.

- it's sad? why?

- because there's almost nothing more exciting than fucking somebody you don't know. right? you don't know their name, barely saw their face.

- don't. don't tell me your name.

- you know what? as soon as i finish this cigarette, i have to walk back into that restaurant and sit down again in front of my husband.

- and?

- and he won't look at me. and he won't notice i'm not wearing a bra under my dress.

- no bra?

- no panties, either.

- oh. no underwear?

- not today.

- i feel sad for this poor, lonely husband who can't see his wife's hidden talents.

- don't you think he's like every man, though?

- he's typically blind and bored by his very own wife, ready to fantasize about the first unknown woman he hasn't fucked yet... am i bothering you?

- not at all.

- yeah. and you say that because now i've turned you on, right? you want to take me to bed. do you want to take me to bed?

- yeah, i probably do. aw, come on. all right, why are you telling me all of this?

- because tonight i want things to change. chain smoking's a bad thing. who knows? maybe we'll meet again."
*



*serbest çeviri:
"- new york'un bu özelliğini seviyorum. kaldırımlarda yaşananlar, sigara içmeler, nasıl bir hayatın olduğunu düşünmen falan. şehre hakkını teslim ediyor insan. binaları seyredersin, havayı hissedersin, insanları gözlemlersin. bazan sohbet edebileceğini düşündüğün insanlarla karşılaşırsın.

- ne hakkında mesela?

- yabancılara anlatabileceğin tarzda şeyler. ne geçmiş var ne de suçluluk.
(kadın kısa bir süre, sanki bir iç çekiş gibi susar) hiç tanımadığınız biriyle birlikte oldunuz mu?

- benimle kafa mı buluyorsunuz?

- buluyorum, evet.

- yani... hiç tanımadığım biriyle olmadı tabii. ufak da olsa bir tanışıklığımız vardı.

- üzücü.

- üzücü mü? neden?

- tanımadığın insanlarla sevişmek kadar heyecan veren bir şey yoktur. öyle değil mi? isimlerini bilmezsin, yüzlerini zar zor seçersin.
(kadın adama yaklaşır. sanki, tanışalım, der gibi elini adama uzatır ama adam pek hevesli değildir)

- yapma. adını söyleme bana.

- aslında bu sigarayı bitirir bitirmez restorana geri dönüp yine kocamın karşısına oturmak zorundayım.

- ve?

- yüzüme bile bakmayacak. sütyen takmadığımı fark etmeyecek.

- sütyen takmadın mı?

- külot da giymedim.

- iç çamaşırın yok öyleyse.

- bugün yok.


(kadın bunu söyledikten sonra bir kaç adım uzaklaşır ve adama sırtını döner. adamın yüzünde ne diyeceğini bilemeyen bir ifade)

- karısının gizli yeteneklerini göremeyen o adama üzüldüm.

- erkekler hep böyle değil midir? eşlerinden o kadar sıkılırlar ki gözleri onları görmez. tanımadıkları kadınlarla beraber olmanın hayallerini kurarlar... rahatsızlık verdim galiba?

- asla.

- tahrik olmaya başladığın için böyle konuşuyorsun şimdi, değil mi? beni yatağa atmak istiyorsun. istiyor musun?

- galiba...
(adam kadını öpmek için hamle yapar ama kadın izin vermez) yapma... o halde bana bu kadar şeyi neden söyledin?

- çünkü bu gece bazı şeylerin değişmesini istiyorum...
(kadın her şeyi geride bırakıp lokantanın kapısına yürürken geriye dönüp yeniden seslenir) arka arkaya içmek çok zararlıymış. kim bilir, belki tekrar karşılaşırız."

giden kadının ardından bakakalan adam, bir süre sonra içeri girer ve masada kendisini bekleyen eşinin karşısına oturur. dışarıdaki kadındır...

Hiç yorum yok: