31 Ağustos 2024 Cumartesi

soru - cevap

" - aradan geçen bunca yıl boyunca beni hiç unuttuğun oldu mu?

   - unutuyordum elbette. ama bu insanın yaşadığını, nefes aldığını unutması gibi bir şeydi."*


*: ivan bunin, güneş çarpması - natali

27 Ağustos 2024 Salı

anwar el ghazi

kendisi futbolcu. fas asıllı hollandalı. geçen yıl mainz05'e transfer olunca radarıma girdi. çünkü mainz05 bir liverpool değilse de en sevdiğim takımlardan biri(ydi).

iyi futbolcudur. oynadığı takımlardan, o takımlara verdiği katkıdan da anlayabilirsiniz bunu. ne denli büyük bir karakter olduğunu ise gazze'de olup bitene kayıtsız kalmayarak gösterdi. ve bir kahramanım daha oldu.

tıpkı kendisinin olmayan bir savaşa gitmeyi reddeden muhammed ali, bir çift siyah deri eldiveni paylaşan tommie smith ve john carlos gibiydi. çünkü "katil devlet israil"e verdiği sözden, ettiği sadakat yemininden dön(e)meyen bir ülkede susmayı reddetmişti.

kulübü hemen bir açıklama yaparak bu yiğidin sözleşmesini askıya aldı, göğsünün sol yanında mangal gibi bir yürek taşıyan bu cesur adam sözlerini geri almak yerine arkasında durunca da sözleşmesini tek taraflı feshetti. sebep ise, "kulüp olarak her türden siyasetin dışında kalmak" istemeleri.

oysa aynı kulüp, takımı olduğu ülkenin hatasından ve yazılı anlaşmalara uymayışından doğan ve devam eden bir savaşa karşı neler neler yapmıştı. elbette, "savaşa hayır!" ama utanmasalar insanları neredeyse rus kökenli oldukları için stadyuma almayacaklardı.

anwar el ghazi bir yandan sosyal medya hesaplarını "kötülüğün ana kaynağı israil"e ve masum insanlara yaptığı zulme karşı kullanırken, diğer yandan hakkı olanı almak için mainz05 futbol kulübünü mahkemeye verdi.

twitter hesabımda "süper ligimizde yiğide ihtiyacı olan bir takım yok mudur?" günün sorusu hâlâ taslak olarak duruyorsa dava yüzünden bu sene başka bir sözleşme yapmamayı göze aldığını öğrendiğim içindir.

ve temmuz başındaki mahkemeyi kazandı anwar el ghazi. kulüp temyize başvurdu ama hakim sözleşmenin haksız bir şekilde feshedildiğine, futbolcunun paylaşımlarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine ve mainz05'ün bir milyon yedi yüz elli bin euro tazminat ödemesine karar verdi. 

/hiçbir zaman olur olmaz yerde ve zamanda almanya ya da batı övenlerden olmadım. ama her bir parçasıyla "aşağılık israil"e teslim olmuş bir ülkede hukukun bu kararı ver(ebil)mesi muhteşem. ve saygı duyulası./

ve son haber daha geldi anwar el ghazi'den. hukuki mücadelesinin parayla ilgisi olmadığını söylüyor, kazandığı tazminatın beş yüz bin eurosunu gazzeli çocuklar için bağışlayacağını duyuruyordu.

bir de mainz05'e teşekkür ediyordu. futbol dünyasının gördüğü en güzel çalımlardan biriyle. hatta nanik...

"umarım, tazminat ödememek için tekrar tekrar yaptıkları başarısız girişimlere rağmen, benim aracılığımla gazzeli çocuklar için hayatı biraz daha katlanılabilir hale getirmeye maddi katkıda bulunduklarını bilerek teselli bulurlar."

22 Ağustos 2024 Perşembe

tehlikeli şiirler - yetmiş

tehlikeli şiirler okuyalım leyla
birhan keskin'den mektup mesela 

Sevgilim, sen bunu aldığında
-ki mektup denemez buna-
umarım bağışlarsın beni:
yazamadığım mektuplarda biriktirdim kederimi.

Sevgilim İstanbul'da yaz bitiyor,
bu güz gecelerinde ben, sardunyaların arasında
senin getirdiğin mumları yakıyorum.
Bir fotoğrafa bakıp "deniz" diyorum:
Ne kadar dingin, nasıl sonsuz, olduğu yerde.
Sevgilim beni bağışla,
sana mektup yazamıyorum.
Yüzümün bir yarısı acı çekiyor, mavi
bir fotoğrafta, kızıl bir ufuk
biriktiriyor kış için öteki yarısı
coşkuyla ilgili değil elbet hayatım.

Sevgilim seni bilmemenin kederli gölgesi altındayım.

Deniz "öylece" duruyor, orada, yazda.
Hayat öylesine caydırıcı ki, korkuyorum
Sevgilim…bu dünyayı ben uydurdum
desem, sonrasını diyemiyorum.

Sevgilim, günün belli saatlerinde seni unutmayı deniyorum.

Sen bunu aldığında
-ki mektup denemez buna-
umarım bağışlarsın kederimi, haylazlığımı,
umutsuzluğumu, dalgınlığımı; yani
benden geçtiğinde anlamı sarsılan ne varsa…
Umarım her şey olacağına varıyor der,
ve kabullenirsin
kum nasıl çizmişse incecik bir camı.

18 Ağustos 2024 Pazar

mürekkep yerine limon suyu

beyaz kağıda mürekkep yerine limon suyu kullanarak yazdığımız cümlelerin bir süre sonra görünmez olduğunu çocukken öğrenmiştim. ama nasıl? belki büyük bir heyecanla okuduğum bir kitaptan, belki fen bilgisi derslerinin birinden. bilmiyorum.

çünkü maceradan uzak, sıkıcı hayatına heyecan katmak için kitaplara koşan küçük çocuk da bendim, eğer büyüklerin sözünü dinler, derslerinde başarılı olursa iyi bir insan olacağını sanan çocuk da.

kağıdı ateşe tutunca, yanmakla kurumak arasındaki bir anda yazı okunur olurdu: seni seviyorum baba. iyi ki benim babamsın. bunun için her gün allaha şükrediyorum.

*

altben, ego, gizli ben... freud burada olsa hangisini kullanırdı bilmem. belki, "bırak bu işleri, kalbi kırık cümleler yazmaya devam et," derdi. ama yok, üstelik kalem benim elimde.

adı her neyse, bilimsel karşılığı ne ise o. tam da buna benziyor. bana kalırsa, yazılırken yüzde yetmiş beşi mürekkep yerine limon suyu kullanılmış defterleriz biz. geriye kalan yüzde yirmi beşi herkes okuyor da yüzde yetmiş beş saklı kalıyor. çoğu zaman bizden bile.

bir gün, bir an bir şey oluyor: bir şarkı, bir koku, bir kaza, bir mektup... o şey kağıdı tuttuğumuz aleve dönüşüyor. hiç beklemediğimiz kadar öfkeli, özlemiş, tutkulu, alçak, gaddar oluyoruz.

bizi bile şaşırtıyor bu hâl. daha evvel hiç böyle olmamıştık çünkü. geçmişte ip-uçları arıyor, "bu, ben miyim?" diye merakla aynalara bakıyoruz.

evet, biziz. bir süre önceki beyaz, boş sayfa. sadece bir yangın çıktı, alevler yaklaştı.

14 Ağustos 2024 Çarşamba

dakika ve skor

"Yeniden görüşmeye başlamamız için bir telefon yetebilirdi. Hiçbirimiz kavuşmanın yaratabileceği düş kırıklığını göze alamadık."*


*: édouard levé, intihar

12 Ağustos 2024 Pazartesi

ilk izlenim için tek bir şansın vardır: yirmi altı

peyami safa'nın, edebiyat mahfillerinde "o olmasaydı peyami safa aç kalırdı" denilen müstearı server bedi olarak yazdığı ama yazarken peyami safa olmaktan kurtulamadığı romanı cumbadan rumbaya'da güzeller güzeli karagümrüklü deli cemile yeni kiracılarının önce evlerinde kiracı, daha sonra kalbinin sahibi olacak oğlu selimle ilk kez karşılaşıyor:

"cemile eve girerken kiracının genç oğlu ile göz göze geldi. nedense ikisinin de bakışları birbirine fazlaca yapışmıştı. cemile, "şirin bir oğlana benziyor!" diye düşündü. iki adım yürüdükten sonra başını çevirip bir daha bakmıştı. bu sefer genç kiracının halinde aradığı şey sevimlilik değil, yapmak istediği karışık işlere* yarar beceriklilikti. tekrar göz göze geldiler. cemile bu sefer de, "kurnaz bir oğlana benziyor!" diye düşündü."

selim de onunla**:

akşam ev ziyaretine gelen arkadaşlarına, "azizim... merkezi şu topuğumun bastığı yer olmak üzere bütün karagümrük'ü ve civarını içine alan büyük bir daire çizin, içinde iki tane daha böyle kız bulursanız alnınızı karışlarım." dedikten sonra anlatmaya devam ediyor.

"yüzü de güzel... dedim ya bu taraf mamulâtından değil... bilhassa gözler ve ağız mükemmel... kurnaz ve... hezeyanlı bir bakışı var. gözlerinin içi sayıklıyor... iki defa baktı bana... iki defa. birincisinde çapkınlık vardı. sonra iki adım yürüdü, başını çevirdi, bu sefer... bir şey arar gibi, daha dikkatli ve daha ciddî büsbütün başka türlü baktı."


*: türk modernleşmesine güçlü bir eleştiri ihtiva eden bu romanda karamgümrüklü deli cemile, mahalleden kurtulmak, eski ahşap evden apartman dairesine, başka bir deyişle 'cumbadan rumbaya' geçmek için her şeyi göze almıştır. annesini evi satmaya ikna edemezse, evi yakacak ve sigortadan alacakları parayla nişantaşı'na taşınacaklardır.
**: bütün bunları, kahkahaları merak edip kiraya verilen selamlık dairesindeki sohbeti ahşap kapının ardından dinleyen cemile de duyacaktır.

9 Ağustos 2024 Cuma

ayrılmam*

neden olmasın? nasıl olsa müzik zevkim kötü.

bir kaç hafta önceydi. yaz sıcağından kaçmış, evde, kapı ve pencereleri ardına kadar açmış ama perdeleri sıkı sıkıya kapamış kitap okuyorum. zaman zaman sokağın sesi doluyor olduğum odaya. ya da ben zaman zaman okuduğum kitap bahanesiyle gittiğim uzaklıktan geriye dönüyorum.

ve döndükçe aklıma kemal bey geliyor. 'masumiyet müzesi'nde füsunla geçirdiği "hayatının en mutlu anları"nı hatırlıyorum. ardından, tam da öyle, mahalle ortasındaki bir evde, evin önündeki çocuk parkından gelen çocuk, sokaktan yükselen vasıta sesleri eve dolarken sevişmek yerine kitap okuduğumu düşünerek gülüyorum.

bütün bunların arasında bir şarkıyı ayırt ettim. uzaklaşmadığına göre komşu evlerden birinden geliyordu. ya da sokaktaki binaların ilk katını işgal eden dükkanlardan birinden. belki de sevgilisinin oturduğu evin önüne park eden sevdalı bir yiğit emanet arabasının kapı ve camlarıyla beraber sesi de sonuna kadar açmıştı.

sonrası malum. dinledikçe dinleyesim geldi. şimdi de buraya taşıdım. müzik zevki yükseklere değilse de her türden müzikten haz devşirebilenlere gelsin benden. gıdısı olanlar istisna...



6 Ağustos 2024 Salı

x versus twitter

bakmayın siz X yazdığıma. konuşurken hâlâ twitter diyorum. ve ne zaman X değil de twitter desem, kendimi tıpkı, paradan 'altı sıfır' atılmasının üzerinden yüz sene geçmesine rağmen hâlâ milyarla, trilyonla konuşan teyze ve amcalar gibi hissediyorum

altı, sıfır, atmak falan deyince de aklıma, "altı kasım - altı sıfır diyalektiğine giriş" dersi geldi. bunu hatırlayınca da insan ister istemez, "üç sıfırdan dört üç" ön lisans dersini, "on dokuz mayıs parti bozumu" etkinliklerini hatırlıyor.

bir de, "anelka'nın inönü'de sağ kanattan akışı" var ki sormadan olmaz: bütün güzel kızlar beşiktaşlı olmak zorunda mı?

üstelik, "beşiktaşlı kızlar sonunda bir fenerbahçeliye aşık olur".

ne güzel roman adı olurdu. hele de o kız, her kadın bir rus şaire aşık olur namlı romandan haberdar ise.

4 Ağustos 2024 Pazar

merak

fotoğraf ve notlardan oluşan bir dosyayı, merak ve temizlik motivasyonuyla karıştırırken karşıma mart başında X'de paylaşılmıs bir gönderi çıktı. 'beğen'diğim yetmezmiş gibi bir de ekran görüntüsü almışım:

"bir süredir yeni bir hata üzerinde çalışıyorum temmuz sonuna kadar yapmış olurum sanırım"

şakamı ciddi mi, bilmiyorum. belki de türkçenin en büyük şairine* naziredir. ama önemli değil.

sadece merak ettim. n'aptı? yaptı mı?


*:"çünkü ben çok gizli bir yanlışın
    dehşetengiz yeteneğini ölçmek için
    yepyeni bir hata için iniyorum akdeniz'e"

1 Ağustos 2024 Perşembe

taş fırın notları

kalabalık, şölen sofrası gibi kahvaltı masalarını, masayı toplamadan, sadece öyle masalarda vücut bulan ve insana zamanı unutturan upuzun sohbetleri sevdiğim kadar kahvaltıdan önce taze ekmek ya da pide almak için aylak adımlarla fırına gitmeyi, yol üzerindeki selamlaşmaları, ayaküstü sohbetleri, hatta fırının içinde benden bağımsız gelişen muhabbetleri de severim.

dönüş yolunda ekmeğin ucundan, pidenin kenarından bir parçayı koparıp yemek ise bambaşka bir haz.

bu ara, uzak ama pidesi çok güzel olduğu için gittiğim bir fırın var. tırnak pide diyoruz ama bana kalırsa normal pidenin iki yanından çekilip biraz daha uzatılmış hâli. saat on civarında çıkıyor ve bu, 'kanun değil'.

bazan çeyrek saat beklemek gerekebiliyor. o zaman bir kaç cümleyle sıramı savdıktan sonra bir köşede durup sohbetleri dinliyorum ben de.

o sohbetlerden hoşuma gidenleri unutmazsam, tıpkı duyduğum hâliyle not alıyorum.

alın size o notlar. 'kısa kısa'lar tadında taş fırın notları:

* "balı savmak için yivdinin tohumunun siyahlaşmasını beklicen."

(burada mürver tohumundan bahsediyorlar)

* "bu sene doğru dürüst kar yağmadıki. köyde bile çaruk bavında kar oldu, olmadı."

* deli abdul der ki, "yirmiye kadar evlenemediysen, kırka kadar zenginlemediysen, altmışa kadar ölemediysen bi boka yaramazsın."

(bu sözü çok sevdiğimi, fırına gelen günlük yerel gazetenin sayfalarından birindeki boşluğa tekrar ettire ettire not aldığımı itiraf ederim.)

* "ölme yeter ki! unutuli be insan."

* "iyi bir pideci mutluluk dağıtan bir büyücü gibidir."

(şaka yaptım. bu cümle trabzon'da çardak pide'nin duvarında yazıyor. okuyunca gülmüş, "hiç olmazsa sonunda 'm.kemal atatürk' yazmıyor," diye şükretmiştim.)

* - biraneyi kurşunlayanlar yakalandı mı?
   - yok.
   - kim olduğu belli mi?
   - yüzü görünmüyor ama iri adam işi değil. silahı belinden çekince, tek eliyle tartamıyor tabancayı. iki eliyle tutup ateş ediyor. çok olsun on dört - on beş yaşında.

* "ne yağmur görmüş ıslanmış ne ölüm görmüş uslanmış."

(kütahya yöresindenmiş. kasaya bakan abi can sıkıntısından kopardığı takvim yaprağının arkasını okudu)

* - sela kimindi?
   - nurinin...
   - kaportacı nuri mi? sanayide? hasta diyorlardı.
   - yok. istanbul'dan geldi. hani gaynının garısıyla istanbul'a kaçtıydı. nerdeyse otuz sene var. o ölmüş.