10 Şubat 2021 Çarşamba

değişim

"insan değişir", "değişim rüzgârları", "değişmeyen tek şey değişimdir" tarzı kelime öbeklerini sık duyduğumuz zamanlardayız. sadece insana dair bir gerçeği işaret etmeye çalıştığı için değil bu. iplerini iyice kapitalizme kaptırmış tüketim toplumuna dönüştüğümüz için de böyle. yoksa, "moda"nın sadece istanbul'da bir semt adı olduğunu mu sanıyorsunuz?

çünkü insan değişmez. öğrendikleri vasıtasıyla belki dönüşür. hepsi bu. o da belli bir yaşa kadar mümkündür. doğrusunun, "veleybol" değil "voleybol" olduğunu ya da şövalyeler çağının geçmişte kaldığını öğrenirsiniz. sonrasında başka bir adam olursunuz.

belli bir yaştan sonra ise, insan ne öğrenir ne de dönüşür. genlerinde, kodlarında, ruhunda, karakterinde taşıdığı bir "şey" açığa çıkar yalnızca. o "şey" damarlarımızda akan kanda, mayamızda, harcımızda mevcuttur ama ortaya çıkmak için fırsat bulamamış ya da bambaşka "şey"ler üzerini örtmüştür.

oradadır ama işimize öyle geldiği, yasak, günah, ayıp olduğu ya da her türden konfor alanımızı darmadağın edeceği için görmezden gelmişizdir. irade gösterip 'öyle biri' olmaya direnenler de vardır, donanımları 'öyle biri' olduğunu görmeye yetmeyenler de. ama o "şey" içimizde bir yerde hep vardır.

bu yüzden para herkesi şımartmaz. kırkından sonra azmayan bir sürü insan var. herkes ihanet etseydi vatan, herkes cinayet işleseydi insan kalmazdı. hepsi bir yokluk çekiyor, hepsinin hayalleri ya da daha büyük istekleri var ama bir kaçı dışında hiçbir muhasebeci müşterilerini dolandırmıyor. yok mu, çürükleri çöpe atıp tezgahın hem önüne hem arkasına sağlam elma koyan manav? elbette var.

aynı yolları geçip aynı zamanda aynı yere vardıkları hâlde iki kişiden birinin gözünü kırpmadan cinayet işlemesi ama ikincisinin insanın insanı öldürebileceği ihtimalini dahi aklına getirmemesi başka türlü mümkün mü? biri çocukluktan itibaren bir katille koyun koyuna uyumuş, diğeri uyurken alnına melekler dokunmuştur.

çocukluğunda kitaplarla aşk yaşamamış bir okur yoktur mesela. o aşk sınavlar, dersler ya da bütün bir hayat gailesi yüzünden ihmale uğramış, görmezden gelinmiş ve nihayet yeraltı nehirleri gibi ilk fırsatta ortaya çıkmıştır. okumanın verdiği hazzı sonradan öğrendim diyenlere inanmayın yani.

imtihan olmadığınız bir hâlin artistliğini yapmayın, denmesi biraz da bundandır. yûsuf'tan önce kim bilebilirdi yûsuf'tan sonraki züleyha hâllerini? ama bu bambaşka bir konudur.

Hiç yorum yok: