12 Eylül 2020 Cumartesi

haydi yazmaya

kendi kitabını kendin yaz, yazı atölyesi, yaratıcı yazarlık kursu, yazarlığa giriş-yüz bir tarzı yazmayı öğrettiklerini iddia eden kurs, atölye ya da derslerin hiçbirine inanmadım, inanmıyorum.

ortak bir hayali paylaşan insanları bir araya getirmeyi saymazsak bu tarz çabaların insana verebileceği tek şey imla kurallarını düzgünce kavramak olabilir. ki bunu, türk dil kurumu'nun sitesinden, piyasada bolca bulunan dil bilgisi kitaplarından da öğrenmek mümkün.

o halde ne yapmalı? bu konuda otorite değilim ama hem mantığım hem hislerim aynı şeyi söylüyor: çok okumalı. tam burada, "okuduğundan fazla yazana amatör denir," diyen film repliği geliyor aklıma.

ben olsam orhun yazıtları'ndan başlayarak bütün türkçe literatürü en başından itibaren okurdum. elbette farklı kültürlerin dünya edebiyat kanonunda klasik mertebesini kazanmış eserlerini de ihmal etmezdim. dede korkut ne kadar önemliyse homeros da öyle çünkü. hüsn-ü aşk'ın suladığı bir zihin decameron'la da bereketlenmeli. şüphesiz modern zamanlar da var. kemal tahir saramago'suz, kara kitap fransız teğmenin kadını, erbain ise kantolar olmadan düşünülebilir mi?

tıpkı bir ressamın mağara resimlerinden başlayarak resim tarihini, bir mimarın yunan harabelerinden başlayarak mimar sinan'a kadar yürümesi, hitit heykelciklerini, ya da le corbusier gibi yollara düşüp balkanlardaki el sanatlarını, istanbul camilerini, bursa çinilerini inceleyip sanatını bunlara yaslaması gerektiği gibi.

yine de bu tarz bir kursa, atölyeye ya da derse katılmak isterseniz ilk önce sorun. "diyalog yazmak" bahsi saramago üzerinden anlatılmıyorsa uzak durun. mesela, lizbon kuşatmasının tarihi'nin iki kahramanı, düzeltmen raimundo silva ile editör maria sara arasındaki telefon konuşması.

Hiç yorum yok: