18 Mayıs 2025 Pazar

flört

söze, karamazov kardeşler'in en cazip olanı dimitri'nin bir sandığın üzerinde uyuyakaldıktan sonra, uyandığında söylediği cümle ile başlayalım: "bir düş gördüm efendiler..."

*

yedi sekiz yaşlarındaydı. belki de beş altı. bilemiyorum. çünkü o yaştaki çocukların yaşlarını tahminde başarılı sayılmam. kocaman bir gülümsemeye eşlik eden bir "merhaba," dedim. biraz utangaç, biraz tedirgin karşılığını aldım ama. kocaman gülümsemenin, merhabanın. her ikisinin de.

sadece rüyada değil gündelik hayatta da yapıyorum ben bunu. o yaşlardaki çocuklarla selamlaşmaya bayılıyorum. yaşlarını, adlarını sormam, kesinlikle temas etmem. göz göze gelirim ve olaylar gelişir.

bu, yalnızca çocukları sevmekle ilgili değil. onları var olduklarına, bir yabancı tarafından görülüyorlarsa herkes tarafından, en çok da ebeveynleri tarafından görüldüklerine ikna etmek gibi bir amacım olabilir: "evet, buradasın. varsın."

tehlikeli, kötü niyetli biri olmadığımı anlasın diye annesiyle de selamlaştıktan sonra olay yerinden ayrıldım. konu onunla alakalı olmadığı için de anneyi çok geçmeden unuttum.

sonra kendimi evde buldum. o günün akşamı ya da bir kaç gün sonra. emin değilim ama açtım ve evde bir şey hazırlamak gelmiyordu içimden. dışarıda yemeye karar verdim.

aşağı inince bizim sokağın mağaza, kafe ve restoran camekanlarından taşan ışıklarla neredeyse aydınlık, zengin ve ışıltılı bir havası olduğunu gördüm. havalı bir caddede oturuyormuşum meğer.

nerede ve ne yiyeceğime karar verememiş hâlde o mekanlardan birinin camından içeri baktım. aslında popüler bir yer olduğunu biliyordum. elinizi kolunuzu sallayarak giremezsiniz, kıyafet zorunluluğu olan bir yer. sadece smokin, papyon değil ingiliz yargıçlar gibi gümüş rengi peruklar da zorunluluk.

ama öyle bir durum yoktu o akşam. mekanı denemek için iyi bir fırsat diye geçti aklımdan. tam bu sırada başta anlattığım küçük kızı gördüm. "tamam," dedim. "bu bir işaret". ve içeri girdim.

ben içeri girince de sanki beni bekliyormuş gibi yanıma geldi. karşımda durdu, hiçbir şey söylemeden bana bakıp kocaman gülümsedi. ardından annesi de geldi. uzun boylu, kısa saçlı, iri bir kadındı. aklımdan, eskiden sporcuymuş ya da ebeveynleri sporcu olmalı gibi bir şeyler geçti. bana bakıp, "biliyor musunuz? bu akşam buraya geleceğinizi hissettim," dedi.

"istediniz mi peki?"

evet, böyle dedim. böyle dedim ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

tam benim tarzım, iyi bir cevap olabilir ama böyle konuşamazsın diye kendime kızdım. çünkü bu flört sayılır.

ama benim böyle bir niyetim yok. aklımın ucundan bile geçmezken. üstelik, tipim bile değil. aptal, gerizekalı.

16 Mayıs 2025 Cuma

günün sorusu: yeni anlam

çocukluğunuzdan bu yana hep duyduğunuz bir sözcüğün birdenbire bambaşka bir anlam kazandığı oldu mu hiç?

mesela, sıfır. yüz üzerinden.

13 Mayıs 2025 Salı

itiraf

hayat, film, dizi ya da kitap... muhakkak karşınıza çıkmıştır: suçlu birileri vardır ama suçun üzerinden zaman geçmiş, kelimenin tam anlamıyla sular durulmuştur. hatta başka şüpheliler bile vardır.

'adamımız' huzurlu değildir ama. yüzünde aksini iddia eden tebessümler taşısa da mutsuzdur. sık sık dalar gider. geceleri uyanıp karanlıkta tavanı izler, varsa yanında birisi nefesini dinler. bir düğmeye basılmış gibi aniden o birisine sarılır hatta.

vicdanı ve kalbi varmış gibi hissederiz. ne de olsa ikisi de hayati organ.

bir gün itiraf ederken görürüz onu. polis karakolunda, evde birilerine, işlediği suçtan zarar görenlere ne kadar pişman olduğunu söylüyordur. omuzlarında bu yükü taşımaktan yorulmuştur, kalbi kararmaya başlamıştır, vicdanı onu rahat bırakmamaktadır.

bunu yaparlar, çünkü omuzlarındaki yükü yere bırakmak, içlerindeki utançtan, vicdan azabından kurtulmak isterler. laf aramızda biz öyle olduğunu sanırız. zira bizim öyle sanmamız için dizayn ederler her şeyi. yani bu role uygun oynarlar.

oysa gerçek başkadır. bambaşka...

vicdan, utanç vb. hikâyedir. çoğu vakada tek bir yük olur omuzlarda: belirsiz gelecek.

önünü göremek, kurulan hayallerin yıkılma, planların bozulma ihtimali, geleceğin üzerinde gezinen belirsizlik bulutu her yükten ağır, her acıdan büyüktür.

bu yüzden gidip itiraf ederler. tıpkı, "şu sınav geçsin de nasıl geçerse geçsin," dediğimiz günler gibi.

sınav kötü geçer, okul uzar. ama en azından bizi neyin beklediğini biliriz.

11 Mayıs 2025 Pazar

dakika ve skor

"O akşamı, o yazın -hatta bütün zamanların- ailecek geçirdiğimiz en iyi, en doğal zamanları olarak hatırlıyorum bugün bile. Öyle ki bir an için hayatın çok daha sabit, çok güvenilir bir yönde ilerleyebileceğini hissetmiştim. Anne babamız, ikisi de mutlu görünüyorlardı ve araları iyi gibiydi. Babam annemin ona yaklaşma biçimini takdir ettiğini hissettiriyor, annemin kâh kıyafetini kâh görünüşünü kâh neşesini övüyordu. Sanki bir zamanlar var olan ama zaman içinde bir şeylerin altına gizlenmiş, yanlış anlaşılmış veya unutulmuş bir şeyi yeniden keşfetmiş ve hem bu keşiften hem de birbirlerinden bir kez daha büyülenmiş gibilerdi. Ancak çiftler için geçerli, ancak çiftlerden beklenir bir şey sanki bu. Zamanında sırılsıklam âşık oldukları ve bütün bir ömrü paylaştıkları kişiyi görmüşlerdi."*


*: richard ford, kanada - jaguar kitap [bold tercihi ise benim]

7 Mayıs 2025 Çarşamba

bir küpede iki kiraz

bu sabah asansörde biriyle karşılaştım. ilk defa gördüğüm, muhtemelen üniversiteli, eli ayağı düzgün, havalı bir tipti.

ama konumuz hiçbiri değil.

kulağına taktığı küpelerdi dikkatimi çeken ve onu buraya getiren.

/anıların ne zaman, nereden çıkıp geleceğini bilemezsiniz./

hayatıma giren en kötücül kadını andım.

bana, "tavsiyelerinize teşekkür ederim ama ben küpe yerine kiraz takarım kulağıma" dediği kutlu anı.

onun için, ona çaktırmadan günlerce kiraz şeklinde küpe aradığımı.

bulduğumu.

avuçlarımı açınca onun olduğunu.

birdenbire gelen 'kiraz mevsimi'ni.

/özlemedim.

o günlere dönmek istemedim.

sadece andım./

4 Mayıs 2025 Pazar

reklam ya da geceden kalan

dün gece saat üç gibi uyandım. hem erken yatmak sebep oldu buna hem de vücuduma yerleşmek için mücadele eden hastalık. belki de, çoktan yerleşmiş bir hastalığı def etmeye çalışan bedenim.

kalktım, mutfağa gidip bir bardak su içtim. bir vesileyle daha önce söylemiş olmalıyım; "baş ucumda bir bardak su bulundurmak yerine gecenin ve evin sessizliğinde mutfağa gitmeyi severim".

yatağa döndüğümde uyumanın zor olacağı belliydi. düşündüklerimi, kendi kendime konuştuklarımı hatırlamıyorum ama "bireysel" dedim bir ara.

sanki kitap okurken fonda çalan şarkıyı bir cümle ya da kelime ile fark etmişim gibi. "acaba bu isimde gsm operatörü olsa ne olurdu? avea ne kadar mantıklı, ne kadar güzel bir isimlendirmeydi. tanısam, o ismi bulanı alnından öperdim."

sonra aklıma 'bir masada iki kişi' tadında ama murat menteş romanlarından çıkma bir diyalog geldi.

/belki onun romanlarından birinde okumuşumdur. öyleyse sonsuza kadar susun. yok öyle değilse, tanıyanlar haber etsin kendisine, bir sonraki romanında kullanabilir. tırnak içi yazmasına gerek yok. italik de.../

- nurcel!..

- yalnız, iki 'l'yle olacak.

- nurcell!..

- şimdi oldu.

- söylesene nurcell. neden nurcell?

- o günlerde piyasaya yeni giren bir gsm operatöründen geliyor adım. babam, nasıl yaptıysa bir görüşme ayarlamış, "bedeline razı olursanız kızımın adını nurcell koyarım. ömrü uzun olsun, yaşadığı müddetçe şirketinizin reklamı olur. üstelik, annesinin yarısı kadar dahi güzel olsa bu yatırımın karşılığını fazlasıyla alırsınız." adıma bakarak görüşmenin nasıl geçtiğini anlayabilirsin. ya da bu şirketin şu an piyasada neden olmadığını.

/evet, geçenlerde dublörün dilemması'nı bir defa daha okudum. tiyatroya uyarlandığını öğrendim. ve ilk kez bir oyunu bu kadar merak ettim.*

*sayıklamadırlar. reklam ya da iş birliği değildir./

1 Mayıs 2025 Perşembe

itiraflaşmalar

geçen gün selçuk aradı. biraz sıkkın, biraz üzgün, biraz öfkeli... çoğu zaman duygusaldık ama hep olduğu gibi oradan buradan, kendi ölçeğimize göre 'her şey'den konuştuk.

bir ara, "sana bir şey itiraf edeceğim," dedi. bunu sadece o günlerdeki sevgilisine itiraf etmiş ama ne o günlerde ne de sonrasında bir başkasına bahsini açmış.

"ilk tanıştığımız zamanlarda daha çok sen konuşurdun ben de dinlerdim ya. söylediklerinin çoğunu anlamazdım. o an ve sonrasında üzerine düşünür, kendimi zorlar, kafa patlatır, bazılarını anladım zanneder, yine de hepsini anlayamazdım. şiir okuyormuş gibi hissederdim. hani anlamazsın ama derindeki bir anlamın varlığını sezersin. eğer devam edebilirsen ilerideki bir mısra o hissettiğin anlamın doğruluğunu fısıldar sana."

ben de itiraf ettim: "bunu bile isteye tercih etmiş olabilirim. seninle arkadaş olalım istiyordum ve elimde kelimelerden ve entelektüel ilgilerimden başka bir şey yoktu. farkındaysan, "az önce buz dolabından çıktığı için üzeri buğuyla kaplanmış mor üzüm tanesi sesim"in bile yıllar sonra farkına vardın. üstelik bunun için seni gece yarılarında aramam gerekti."

burada güldük elbette. yeterince güldükten sonra devam ettim:

"ama derdim anlaşılmamak değildi. anlaşılmamak ve derin anlamları olan sözlere sahip olduğumu hissettirmek, yüce ve yukarıda olduğum mesajıyla cazibe merkezi olmak hiç değildi. kaldı ki, 'anlaşılma ki seni bir şey sansınlar' tayfasından olmadım hiçbir zaman."

...

"iyi ki de öyle yapmışım. yoksa kapı gibi sağlam, sadece arkadaşını değil 'insan'ı yarı yolda bırakmayan, göğsünde kocaman bir kalp taşıdığı hâlde pek de kısa sayılmayacak hayatında o kalbi o büyüklüğüne rağmen tertemiz tutmayı başaran, sadece geniş ailenin değil bütün mahallenin muhabbetle andığı bir arkadaşım olur muydu?"

29 Nisan 2025 Salı

dakika ve skor

"Türkiye'nin fizik yaşamı neredeyse tek boyutlu hâle gelmiş, yeknesak ve stresle yüklü. Toplumsal ön kabuller ve genel geçer yargı o kadar baskıcı ve yoz ki, gemi maketi yapan bir yetişkine gülen, aşçılığa merak salmış şube müdürünü ayıplayan, dağ bisikletini omuzlamış genç kıza mücrim gözüyle bakan, hafta sonları hurda arabasının restorasyonuyla uğraşan beyin cerrahına uzaktan uzağa kıkırdayan, ağaç dikene, kedi besleyene, kumbara koleksiyonu yapana aptal gözüyle bakan niteliksiz bir yığının normlarıyla yaşıyoruz. Olabildiğince para kazanmak, bunu yaparken mümkün olduğu kadar tırtıklanmamak, biriktirmek, rant sağlamak, almak ve fakat kesinlikle vermemek... Türkiye'nin somut/maddesel devinimi, bu kadar basit, berbat ve küflü bir eksen etrafında dönüp duruyor."*


*: süleyman çobanoğlu, kök ekin - işleyen

25 Nisan 2025 Cuma

"mor mor"

masada duran içi su dolu şarap sürahisine bir sap leylak daldırılmış, leylağın sapınada manzarayı daha da güzelleştirmek isteyen hava kabarcıkları yapışmıştı.

22 Nisan 2025 Salı

enternasyonal - üç

bir, ki, üç:

demokratik kongo cumhuriyeti vatandaşı maître gims namlı rapçi ve söz yazarı, bir gürcistan halk ezgisine fransızca söz yazmış, sonra da icra etmiş. öyle ki, bir ayda yaklaşık üç milyon defa dinlenmiş.

gerçi ben bunu tercih ederim.

20 Nisan 2025 Pazar

şelale

birhan keskin, ve ipek ve aşk ve alev namlı şiirinde "akmamak için kendini tutan suyu gördüm" diyen h. michaux'nun unuttuğunu tamam ediyor adeta:
"aklıma suyun intiharı geliyordu hep
şelale deyince"
*

şelale güzel bir kız ismi yine de. upuzun kirpiklerinin gölgelediği kocaman gözleriyle dünyaya ve insanın içine içine bakan, siyah, simsiyah saçları su gibi omuzlarına çarpıp etrafa saçılan.