*
yedi sekiz yaşlarındaydı. belki de beş altı. bilemiyorum. çünkü o yaştaki çocukların yaşlarını tahminde başarılı sayılmam. kocaman bir gülümsemeye eşlik eden bir "merhaba," dedim. biraz utangaç, biraz tedirgin karşılığını aldım ama. kocaman gülümsemenin, merhabanın. her ikisinin de.
sadece rüyada değil gündelik hayatta da yapıyorum ben bunu. o yaşlardaki çocuklarla selamlaşmaya bayılıyorum. yaşlarını, adlarını sormam, kesinlikle temas etmem. göz göze gelirim ve olaylar gelişir.
bu, yalnızca çocukları sevmekle ilgili değil. onları var olduklarına, bir yabancı tarafından görülüyorlarsa herkes tarafından, en çok da ebeveynleri tarafından görüldüklerine ikna etmek gibi bir amacım olabilir: "evet, buradasın. varsın."
tehlikeli, kötü niyetli biri olmadığımı anlasın diye annesiyle de selamlaştıktan sonra olay yerinden ayrıldım. konu onunla alakalı olmadığı için de anneyi çok geçmeden unuttum.
sonra kendimi evde buldum. o günün akşamı ya da bir kaç gün sonra. emin değilim ama açtım ve evde bir şey hazırlamak gelmiyordu içimden. dışarıda yemeye karar verdim.
aşağı inince bizim sokağın mağaza, kafe ve restoran camekanlarından taşan ışıklarla neredeyse aydınlık, zengin ve ışıltılı bir havası olduğunu gördüm. havalı bir caddede oturuyormuşum meğer.
nerede ve ne yiyeceğime karar verememiş hâlde o mekanlardan birinin camından içeri baktım. aslında popüler bir yer olduğunu biliyordum. elinizi kolunuzu sallayarak giremezsiniz, kıyafet zorunluluğu olan bir yer. sadece smokin, papyon değil ingiliz yargıçlar gibi gümüş rengi peruklar da zorunluluk.
ama öyle bir durum yoktu o akşam. mekanı denemek için iyi bir fırsat diye geçti aklımdan. tam bu sırada başta anlattığım küçük kızı gördüm. "tamam," dedim. "bu bir işaret". ve içeri girdim.
ben içeri girince de sanki beni bekliyormuş gibi yanıma geldi. karşımda durdu, hiçbir şey söylemeden bana bakıp kocaman gülümsedi. ardından annesi de geldi. uzun boylu, kısa saçlı, iri bir kadındı. aklımdan, eskiden sporcuymuş ya da ebeveynleri sporcu olmalı gibi bir şeyler geçti. bana bakıp, "biliyor musunuz? bu akşam buraya geleceğinizi hissettim," dedi.
"istediniz mi peki?"
evet, böyle dedim. böyle dedim ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
tam benim tarzım, iyi bir cevap olabilir ama böyle konuşamazsın diye kendime kızdım.
çünkü bu flört sayılır.
ama benim böyle bir niyetim yok. aklımın ucundan bile geçmezken. üstelik, tipim bile değil. aptal, gerizekalı.