kalktım, mutfağa gidip bir bardak su içtim. bir vesileyle daha önce söylemiş olmalıyım; "baş ucumda bir bardak su bulundurmak yerine gecenin ve evin sessizliğinde mutfağa gitmeyi severim".
yatağa döndüğümde uyumanın zor olacağı belliydi. düşündüklerimi, kendi kendime konuştuklarımı hatırlamıyorum ama "bireysel" dedim bir ara.
sanki kitap okurken fonda çalan şarkıyı bir cümle ya da kelime ile fark etmişim gibi.
"acaba bu isimde gsm operatörü olsa ne olurdu? avea ne kadar mantıklı, ne kadar güzel bir isimlendirmeydi. tanısam, o ismi bulanı alnından öperdim."
sonra aklıma 'bir masada iki kişi' tadında ama murat menteş romanlarından çıkma bir diyalog geldi.
/belki onun romanlarından birinde okumuşumdur. öyleyse sonsuza kadar susun. yok öyle değilse, tanıyanlar haber etsin kendisine, bir sonraki romanında kullanabilir. tırnak içi yazmasına gerek yok. italik de.../
- nurcel!..
- yalnız, iki 'l'yle olacak.
- nurcell!..
- şimdi oldu.
- söylesene nurcell. neden nurcell?
- o günlerde piyasaya yeni giren bir gsm operatöründen geliyor adım. babam, nasıl yaptıysa bir görüşme ayarlamış, "bedeline razı olursanız kızımın adını nurcell koyarım. ömrü uzun olsun, yaşadığı müddetçe şirketinizin reklamı olur. üstelik, annesinin yarısı kadar dahi güzel olsa bu yatırımın karşılığını fazlasıyla alırsınız." adıma bakarak görüşmenin nasıl geçtiğini anlayabilirsin. ya da bu şirketin şu an piyasada neden olmadığını.
/evet, geçenlerde dublörün dilemması'nı bir defa daha okudum. tiyatroya uyarlandığını öğrendim. ve ilk kez bir oyunu bu kadar merak ettim.*
*sayıklamadırlar. reklam ya da iş birliği değildir./