4 Mayıs 2025 Pazar

reklam ya da geceden kalan

dün gece saat üç gibi uyandım. hem erken yatmak sebep oldu buna hem de vücuduma yerleşmek için mücadele eden hastalık. belki de, çoktan yerleşmiş bir hastalığı def etmeye çalışan bedenim.

kalktım, mutfağa gidip bir bardak su içtim. bir vesileyle daha önce söylemiş olmalıyım; "baş ucumda bir bardak su bulundurmak yerine gecenin ve evin sessizliğinde mutfağa gitmeyi severim".

yatağa döndüğümde uyumanın zor olacağı belliydi. düşündüklerimi, kendi kendime konuştuklarımı hatırlamıyorum ama "bireysel" dedim bir ara.

sanki kitap okurken fonda çalan şarkıyı bir cümle ya da kelime ile fark etmişim gibi. "acaba bu isimde gsm operatörü olsa ne olurdu? avea ne kadar mantıklı, ne kadar güzel bir isimlendirmeydi. tanısam, o ismi bulanı alnından öperdim."

sonra aklıma 'bir masada iki kişi' tadında ama murat menteş romanlarından çıkma bir diyalog geldi.

/belki onun romanlarından birinde okumuşumdur. öyleyse sonsuza kadar susun. yok öyle değilse, tanıyanlar haber etsin kendisine, bir sonraki romanında kullanabilir. tırnak içi yazmasına gerek yok. italik de.../

- nurcel!..

- yalnız, iki 'l'yle olacak.

- nurcell!..

- şimdi oldu.

- söylesene nurcell. neden nurcell?

- o günlerde piyasaya yeni giren bir gsm operatöründen geliyor adım. babam, nasıl yaptıysa bir görüşme ayarlamış, "bedeline razı olursanız kızımın adını nurcell koyarım. ömrü uzun olsun, yaşadığı müddetçe şirketinizin reklamı olur. üstelik, annesinin yarısı kadar dahi güzel olsa bu yatırımın karşılığını fazlasıyla alırsınız." adıma bakarak görüşmenin nasıl geçtiğini anlayabilirsin. ya da bu şirketin şu an piyasada neden olmadığını.

/evet, geçenlerde dublörün dilemması'nı bir defa daha okudum. tiyatroya uyarlandığını öğrendim. ve ilk kez bir oyunu bu kadar merak ettim.*

*sayıklamadırlar. reklam ya da iş birliği değildir./

1 Mayıs 2025 Perşembe

itiraflaşmalar

geçen gün selçuk aradı. biraz sıkkın, biraz üzgün, biraz öfkeli... çoğu zaman duygusaldık ama hep olduğu gibi oradan buradan, kendi ölçeğimize göre 'her şey'den konuştuk.

bir ara, "sana bir şey itiraf edeceğim," dedi. bunu sadece o günlerdeki sevgilisine itiraf etmiş ama ne o günlerde ne de sonrasında bir başkasına bahsini açmış.

"ilk tanıştığımız zamanlarda daha çok sen konuşurdun ben de dinlerdim ya. söylediklerinin çoğunu anlamazdım. o an ve sonrasında üzerine düşünür, kendimi zorlar, kafa patlatır, bazılarını anladım zanneder, yine de hepsini anlayamazdım. şiir okuyormuş gibi hissederdim. hani anlamazsın ama derindeki bir anlamın varlığını sezersin. eğer devam edebilirsen ilerideki bir mısra o hissettiğin anlamın doğruluğunu fısıldar sana."

ben de itiraf ettim: "bunu bile isteye tercih etmiş olabilirim. seninle arkadaş olalım istiyordum ve elimde kelimelerden ve entelektüel ilgilerimden başka bir şey yoktu. farkındaysan, "az önce buz dolabından çıktığı için üzeri buğuyla kaplanmış mor üzüm tanesi sesim"in bile yıllar sonra farkına vardın. üstelik bunun için seni gece yarılarında aramam gerekti."

burada güldük elbette. yeterince güldükten sonra devam ettim:

"ama derdim anlaşılmamak değildi. anlaşılmamak ve derin anlamları olan sözlere sahip olduğumu hissettirmek, yüce ve yukarıda olduğum mesajıyla cazibe merkezi olmak hiç değildi. kaldı ki, 'anlaşılma ki seni bir şey sansınlar' tayfasından olmadım hiçbir zaman."

...

"iyi ki de öyle yapmışım. yoksa kapı gibi sağlam, sadece arkadaşını değil 'insan'ı yarı yolda bırakmayan, göğsünde kocaman bir kalp taşıdığı hâlde pek de kısa sayılmayacak hayatında o kalbi o büyüklüğüne rağmen tertemiz tutmayı başaran, sadece geniş ailenin değil bütün mahallenin muhabbetle andığı bir arkadaşım olur muydu?"

29 Nisan 2025 Salı

dakika ve skor

"Türkiye'nin fizik yaşamı neredeyse tek boyutlu hâle gelmiş, yeknesak ve stresle yüklü. Toplumsal ön kabuller ve genel geçer yargı o kadar baskıcı ve yoz ki, gemi maketi yapan bir yetişkine gülen, aşçılığa merak salmış şube müdürünü ayıplayan, dağ bisikletini omuzlamış genç kıza mücrim gözüyle bakan, hafta sonları hurda arabasının restorasyonuyla uğraşan beyin cerrahına uzaktan uzağa kıkırdayan, ağaç dikene, kedi besleyene, kumbara koleksiyonu yapana aptal gözüyle bakan niteliksiz bir yığının normlarıyla yaşıyoruz. Olabildiğince para kazanmak, bunu yaparken mümkün olduğu kadar tırtıklanmamak, biriktirmek, rant sağlamak, almak ve fakat kesinlikle vermemek... Türkiye'nin somut/maddesel devinimi, bu kadar basit, berbat ve küflü bir eksen etrafında dönüp duruyor."*


*: süleyman çobanoğlu, kök ekin - işleyen

25 Nisan 2025 Cuma

"mor mor"

masada duran içi su dolu şarap sürahisine bir sap leylak daldırılmış, leylağın sapınada manzarayı daha da güzelleştirmek isteyen hava kabarcıkları yapışmıştı.

22 Nisan 2025 Salı

enternasyonal - üç

bir, ki, üç:

demokratik kongo cumhuriyeti vatandaşı maître gims namlı rapçi ve söz yazarı, bir gürcistan halk ezgisine fransızca söz yazmış, sonra da icra etmiş. öyle ki, bir ayda yaklaşık üç milyon defa dinlenmiş.

gerçi ben bunu tercih ederim.

20 Nisan 2025 Pazar

şelale

birhan keskin, ve ipek ve aşk ve alev namlı şiirinde "akmamak için kendini tutan suyu gördüm" diyen h. michaux'nun unuttuğunu tamam ediyor adeta:
"aklıma suyun intiharı geliyordu hep
şelale deyince"
*

şelale güzel bir kız ismi yine de. upuzun kirpiklerinin gölgelediği kocaman gözleriyle dünyaya ve insanın içine içine bakan, siyah, simsiyah saçları su gibi omuzlarına çarpıp etrafa saçılan.

17 Nisan 2025 Perşembe

dizi dizi diziler

bir arkadaşım instagramdan arakladığı bir videoyu benimle paylaşmış.

/evet, bile isteye 'araklamak' dedim. kendisi çok sever araklamayı. sonra da "ama italik yazdım," der. eminim bunları okusa çok güler./

video, merdivenlerden inen bir adam vasıtasıyla film ve kitap arasındaki farkı anlatıyor. ya da film izlemek ile kitap okumak arasındaki farkı. ya da filmlerin neden kitaptaki tadı vermediğini.

'film izlemek' notuyla yapılan girizgâhta, sallana sallana merdivenlerden inen bir adam görüyoruz. adam merdivenden iniyor ve plandan çıkıyor. peşi sıra, müzik ve 'kitap okumak' notu eşliğinde aynı adamı görüyoruz.

merdiven korkuluğuna tutunduğunu, ellerinin korkuluğun üstünde kayışını, düşünceli bir yüz ifadesiyle uzaklara baktığını, her adımında ahşap basamaklarını sarsıldığını, ayağındaki kirli bez ayakkabıları falan.

"tam da bu," diyerek ünledim. kitabı okumanın yerini filmini izlemenin almasına imkan yok. kendi adıma, filmi kitabından daha iyi tek film biliyorum: big fish (2003).

/belki, esaretin bedeli de [the shawshank redemption (1994)] sayılabilir ama filmin uyarlandığı stephen king'in rita hayworth'u seven adam* öyküsü de muhteşemdi. izledikten sonra kitabını okuma ihtiyacı duymadım ama yüzüklerin efendisi üçlemesinin de kitabından daha iyi olduğunu hissediyorum./

sonra başka bir arkadaşıma silo dizisini tavsiye edişimi hatırladım.

/konuyla ilgisi yok ama ne zaman 'saylo' desem aklıma 'aykeya'cı tayfa geliyor ve elimde olmadan, "acaba, 'ayben' de diyorlar mı" diye bir süre düşünüyorum./

silo konu itibariyle tam onun tarzı çünkü. ilgilerine, iddialarına hitap eden bir konusu var. oyunculuk, set, kurgu vs. zaten iyi. izlemiş ama ilerleyişi ağır bulmuş.

"tam da bu" dedim bir defa daha. ama içimden. son dönemde filmden çok dizi izlemeyi tercih etmem tam da bu yüzden.

adamın merdiven korkuluklarını kavrayan elini, düşünceli yüz ifadesini, kirli bez ayakkabıları altında sarsılan ahşap basamakları görmek için.


*: bakınız: kuşku mevsimi, altın kitap

12 Nisan 2025 Cumartesi

şiir

"yalnız, dikkat et. şiir hassastır. öyle üstün körü yazmağa gelmez. iyice bi ölçcen, bakcen, ondan sonra dizcen kelimeleri. sonunu uydurcem diye hakikati incitmicen."*

*:yeşil deniz, s01e03

8 Nisan 2025 Salı

kiraz ağacı ile sakura

'sakura' desem daha havalı duracak ama kiraz çiçeği. daha doğrusu kiraz ağaçları. vakti geçti, geçiyor ama onların zamanı şimdi.

/peşi sıra en sevdiğimin, elma çiçeklerinin saltanatı başlayacak ama konumuz bu değil./

bir yer var burada. bahçe gibi. yol (kenarı) gibi de. ama ilgilenen, düzenleyen birileri var. muhtemelen müdür, şef gibi bir sorumlusu da.

yabani, meyvesi kuştan, böcekten gayrısına yar olmayacak bir sürü ağacı sadece çiçeklerinin güzelliği için oraya doldurmuşlar. tıka basa değil elbette. belli bir nizamı, estetiği ihmal etmeden.

o kiraz ağaçlarının birinde bir farklılık dikkatimi çekti. bir şey mi sebep olmuş bilmiyorum. denemeci bir bahçıvanın işi de olabilir, müdür ya da şefin emri de...

pek de yaşlı olmayan bu kiraz ağacının gövdesi iki metre kadar yüksekte üç dala dönüşmüş. bu üç daldan ikisi yoluna devam ederken, üçüncüsü kesilmiş. oraya da başka bir 'şey' aşılanmış.

çiçekleri de, googleda 'sakura' araması yapanların karşısına çıkan çiçekler. bembeyaz çiçeklerle dolu bir ağaçta kendine verilen şansı iyi değerlendirmiş, pembe pembe 'sakura'lara vesile olmuş küçücük bir dal.

ilk önce şaşırdım elbette. hem gözlerime inandım hem şaşırdım. bir anlık yabancılamanın ardından, "güzellik böyle olmalı," dedim. "güzel, güzelle yan yana."

sonra aklımdan geçenlere daha da şaşırdım: "eskiden olsa, cazibe merkezi olarak, 'bir bataklığın orta yerinde açan sonsuz güzellikteki çiçek"i işaret ederdim. şimdi ise, orada mutlu olduğu hâlde gelen cazip. suyu, toprağı, havası kararında ama içindeki çağrıya karşı koyamayıp gelen. tıpkı, tutmakla yükümlü olduğu köprüyü, 'bilirim, dine sığmaz, ihanettir' bilincine rağmen müttefik kuvvetlere açan kırım hanı murat giray örneğinde olduğu gibi."

yoksa, "ben seni zaten ikna ederim şekerim. aslolan, senin bana yenilmen değil, kendine yenilmen."

6 Nisan 2025 Pazar

dakika ve skor

"Sessizlik, kocaman bir göktaşı gibi oturmuştu kentin üstüne; bu yüzden şaşkına dönen insanlar birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar, uyuyan bir canavarı uyandırmaktan korkarmışçasına ayaklarının ucuna basarak yürüyorlardı sanki. Sancılı bunalımların ardından gelen gevşemeye, rahatlığa benzer bir görünüş. Bir genç kız, kilise duvarının önünde durmuş, başını kaldırmış, sol elini alnına siper etmiş, bir gözü kapalı, güneşe bakıyordu. Çoktan beri insan ayağı değmemiş bir balkonda serçeler koşuşuyordu. Ve inanılmayacak bir şey, kapalı kepenkleri delik deşik edilmiş bir dükkânın önünde çiçek satıyordu bir adam, kolunda âmâ kolluğu."*


*: melih cevdet anday, gizli emir

3 Nisan 2025 Perşembe

yatırım tavsiyesi

hiç dolandırılan, dolandırıcılar tarafından kandırılan bir tanıdığınız var mı?

benim bir tane var. ihtimaller sorulsa listeye dahil etmeyeceğim biridir aslında. ne de olsa zeki, devlet dairelerinden birinde yıllarca çalışmış, uzun süre müdürlük yaptıktan sonra emekli olmuş. yol yordam bilir, devletin işleyişine de hakim ama olanlar olmuş.

ufak bir dikkatsizlik, bir anlık gaflet kendisinin değil ama neredeyse yüz yaşındaki annesinin hesabındaki paranın çalınmasına sebep olmuş.

"bir insan bu tür şeylere nasıl kanabilir?" sorusu -ya da merakı- herkesin hakkı. "bu insanlar aptal mı?" diye soran kendince zekileri de anlıyorum. çünkü adam zeki(!).

peki, bu tarz insanları eleştirip, bıyık altından gülen ama at yarışı kuponları doldurup bahis sitelerinde yorum kovalayan, güya bir mantığı varmış gibi borsa tavsiyelerini ezberleyip internette sanal para peşinde koşanlara ne demeli?

bu yatırım araçlarına(!) para yatırıp da başarılı olan tek bir insan tanıyor musunuz? ama nasıl bir hevesle ve güvenle, dolandırıldıklarını fark etmeden para yatırıyorlar bahsi geçen yerlere.

hem de büyük bir özgüven ve para kazanacaklarına inançla. üstelik genç yaşlarında.