dönüş yolunda ekmeğin ucundan, pidenin kenarından bir parçayı koparıp yemek ise bambaşka bir haz.
bu ara, uzak ama pidesi çok güzel olduğu için gittiğim bir fırın var. tırnak pide diyoruz ama bana kalırsa normal pidenin iki yanından çekilip biraz daha uzatılmış hâli. saat on civarında çıkıyor ve bu, 'kanun değil'.
bazan çeyrek saat beklemek gerekebiliyor. o zaman bir kaç cümleyle sıramı savdıktan sonra bir köşede durup sohbetleri dinliyorum ben de.
o sohbetlerden hoşuma gidenleri unutmazsam, tıpkı duyduğum hâliyle not alıyorum.
alın size o notlar. 'kısa kısa'lar tadında taş fırın notları:
* "balı savmak için yivdinin tohumunun siyahlaşmasını beklicen."
(burada mürver tohumundan bahsediyorlar)
* "bu sene doğru dürüst kar yağmadıki. köyde bile çaruk bavında kar oldu, olmadı."
* deli abdul der ki, "yirmiye kadar evlenemediysen, kırka kadar zenginlemediysen, altmışa kadar ölemediysen bi boka yaramazsın."
(bu sözü çok sevdiğimi, fırına gelen günlük yerel gazetenin sayfalarından birindeki boşluğa tekrar ettire ettire not aldığımı itiraf ederim.)
* "ölme yeter ki! unutuli be insan."
* "iyi bir pideci mutluluk dağıtan bir büyücü gibidir."
(şaka yaptım. bu cümle trabzon'da çardak pide'nin duvarında yazıyor. okuyunca gülmüş, "hiç olmazsa sonunda 'm.kemal atatürk' yazmıyor," diye şükretmiştim.)
* - biraneyi kurşunlayanlar yakalandı mı?
- yok.
- kim olduğu belli mi?
- yüzü görünmüyor ama iri adam işi değil. silahı belinden çekince, tek eliyle tartamıyor tabancayı. iki eliyle tutup ateş ediyor. çok olsun on dört - on beş yaşında.
* "ne yağmur görmüş ıslanmış ne ölüm görmüş uslanmış."
(kütahya yöresindenmiş. kasaya bakan abi can sıkıntısından kopardığı takvim yaprağının arkasını okudu)
* - sela kimindi?
- nurinin...
- kaportacı nuri mi? sanayide? hasta diyorlardı.
- yok. istanbul'dan geldi. hani gaynının garısıyla istanbul'a kaçtıydı. nerdeyse otuz sene var. o ölmüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder