29 Ocak 2021 Cuma

katalog

"dostların ihaneti," dedikten sonra sustu. sanki geçmişte bırakıp unutmaya karar verdiği bir olayı ya da birini hatırlamış, aklına yeni bir şey gelmiş de onları kafasında tasnif ediyormuş gibi düşünceye daldı.

"yaşamış," diye düşündüm. dostunun, belki de dostlarının ihanetine uğramış.

"sevdiğin, aşık olduğun kişinin ihanetinden bile acı," dedi, az önce hatırladıklarını uygun dosyalara koyup o dosyaları raftaki yerlerine koyduktan sonra.

"orada da ihanete uğramış. belki de ihanet eden aşkmış. onu her defasında yarı yolda bırakmış."

26 Ocak 2021 Salı

dakika ve skor

"'Tanrım!' diye acıyla inledi Papaz Malory ama Tanrı'sı olduğu yerde kımıldamadan duruyordu."*

*: mo yan, iri memeler ve geniş kalçalar 

24 Ocak 2021 Pazar

şövalye

bu akşam, akşam yemeğinin peşi sıra şehrin sokaklarında yürümek istedim. hayır, ağır ya da ölçüsü kaçırılmış bir öğün değil. sadece, istatiksel tahminler yanılmaz da meteorolojinin haber verdiği kar yağmaya karar verirse o karı şehrin dolunay taklidi yapan sokak lambalarının solgun ışığında seyredebilmek içindi.

/şehrin kim bilir kaç paraya malolmuş sokak lambalarını taklitçilikle suçlayınca, aklıma yeni duyduğum bir kitap geldi. robert a. heinlein diye biri yazmış. adı da, ay zalim bir sevgilidir. malesef benden bahsetmiyor. "zalim bir adam" olmaya dair umudumu da yıllar evvel rafa kaldırdım zaten. bu isim beni kaçınılmaz olarak atinalı simon'a götürdü. yani shakespeare'in "ay berbat bir hırsızdır/ solgun ışığını güneşten çalan" dediği yere. oradan da yirminci yüzyıl dünya edebiyatının zirvelerinden solgun ateş'e gittim. çünkü, nabokov kitabına adını buradan almıştır./

ben bunları düşünürken, bir süredir beni takip eden çift hızlanıp önüme geçti. sonra da yavaşlayıp sohbetlerine beni geçmeye karar verince bıraktıkları yerden devam ettiler. 

/milan kundera'nın kulakları çınlasın; hızla hareket ederken sadece düşünmek değil konuşmak da zor. neredeyse imkansız. başka bir deyişle "yavaşlık" şart... kundera'yı "bir ara ülkemizde ünlü olmuş sonra unutulmuş yazar" tanımlamasından kurtarmak da öyle. bu vesileyle marguerite duras da hatırlanır belki./

biraz ileride kaldırım daralınca erkek kızı sağına aldı ve kendisi yol tarafına geçti. sağ taraftan daha iyi görüntü veriyordur belki ama o ışıkta bunun önemli olduğunu sanmam. belki duyma sıkıntısı yaşayan sol kulağı yerine sağ kulağından yardım ummuştur ama bunu sadece javier marías tarzı bir yaklaşımla, her türden ihtimali dile getirmek için söyledim.

bence o davranışın tek bir sebebi vardı. erkek yoldan geçen vasıtalarla kızın arasına girmek için yapmıştı bunu. olası bir tehlike ile ilk muhatap olan kendisi olsun diye.

bunu anladığımda -belki de öyle hissettiğimde demeliyim- artık geçmişte kalmış birini hatırladım. 

/üst geçitlerin henüz bir gerdanlık gibi ankara caddelerini süslemediği zamanlardı o geçmiş.
sevgilisiyle omuzları birbirine dokuna dokuna yürümeyi severlerdi.  o yürüyüşler geçilmesi gereken nehirler gibi yolların kıyısına çıkardı elbette.
yaya geçidi ya da trafiğin seyreldiği yerlerden birinde, sevgilisiyle ne zaman karşıdan karşıya geçecek olsalar vasıtaların geldiği tarafa geçerdi. yolun ortasına gelince de diğer tarafına. 
sevgilisinin pabuçlarının bağı çözülse eğilip bağlamaktan utanmazdı.
mesela, çamur ve çukur dolu bir yolda asalet belirtisi flamalarıyla tekerlekleri çamura bata çıka yola alan perdeleri sıkı sıkıya örtülü atlı arabaya yol vermek için korku ve saygıyla duraklayan bir şövalye olsaydı, başını eğmeden önceki kısacık anda gördüğü pencere kenarını sıkıca tutmuş elin, daha doğrusu parmakların sahibi arabadan inmeye karar verdiğinde ayakkabıları kirlenmesin diye pelerinini çamura sererdi./


22 Ocak 2021 Cuma

iltifat

arkadaş hikâyeleri gibi... ders çıkışında öğrencilerle sohbet ediyormuş. ayak üstü, sınıf kapısının önünde. fazla uzaklaşamamış yani. yanlarına gelen bir kız öğrenci, "hocam, sizi kıracak bir şey mi yaptım ben?" demiş. 
"iki ders ve on dakika teneffüs. doksan dakika boyunca bana bir defa olsun, 'dana!' demediniz."
"rahat ol," demiş bizimki. "öyle bir şey yapmış olsaydın seni pencereden atardım."

anı parçası gibi... mutfaktayım. ama ne ile meşgul olduğumu hatırlamıyorum. meyveli pastanın tam ortasına bir çilek yerleştirme telaşında ya da aceleyle yazılmış bir yemek tarifinde harfler ve rakamlar arasında bir bağlantı bulmaya çalışıyor olabilirim. belki de dibi tutmuş bir tencereden hayatın intikamını alıyordum. sevgilim mutfak kapısından başını uzatıp, "her şey yolunda mı?" diye sordu. belki daha kötü günlerim olmuştu ama şükürler olsun her şey yolundaydı. 
"n'oldu ki?"
"az önce bana adımla seslendin de."

günden kalan gibi... otoparktayım. çünkü, konuşmaya değil ama aramızdaki özel lisana başkaları şahit olmasın diye kendimi dışarı atmıştım. çünkü konudan bağımsız 'aptalsın'lar, 'geri zekalı'lar, 'senden nefret ediyorum'lar havada uçuşuyor. bu uçuşma, yolunda gitmeyen bir konuşma ya da kavga işareti değil. aksine, başkalarının anlamayacağını bir lisanda konuşmak gibi. o lisanın yerli yerinde olduğunu bilmekse mutlulukların en büyüğü.

20 Ocak 2021 Çarşamba

tek başına

şimdiki zaman geçmişe dönüştüğünde. yani anlatılabilir olduğunda. ya da günün sonunda...

o an geldiğinde anlarız ki, bir anlamı yoktur. kendi kendine gelin güvey olmuştur olan.

hesaba katan, üstünde duran, anlam yükleyen bir kişidir. 

sadece bir.

ve o şarkının da dediği gibi, bir en yalnız sayıdır.

15 Ocak 2021 Cuma

ruh eşi

ruh eşi diye bir şeyin olduğuna inanıyor musunuz?

dahası, biraz 'ihtimaller hesabı' demeyi sevdiğim 'olasılık' bahsiyle ayağımıza basma ihtimalini göze alarak dansa kalkarsak, bu 'eş ruh'un sizinle aynı kuşağa denk geleceğine, onca ülke varken sizinle aynı ülkede doğacağına, bırakalım aynı ülkede doğup aynı kuşağa denk gelmeyi, sizinle aynı yıllarda üniversite sınavını kazanıp, sizinle aynı okulda olabileceğine, aynı ortak arkadaşın doğum gününde karşılaşacağınıza, milyarlarca sosyal medya kullanıcı arasında size denk geleceğine, bir şarkı, kitap ya da filmin işaret sayılabileceğine....

gerçekten inanıyor musunuz?

*
ben inanıyorum.

bezm-i eleste. ebedi tanışıklığa. ruhların birbirine ait kılındığına ya da birbirine söz verdiğine.

sonra allaha inanıyorum. ohepvarolan'a... onun büyük, güçlü, güzel ve iyi olduğuna. ve onun ihtimaller hesabı ne derse desin, olasılık ne kadar düşük olursa olsun her şeyi mümkün kıldığına, bezm-i elestte birbirine söz vermesine müsade ettiklerini karşılaştırdığına.

karşılaştırılanlardan biri olduğum, şahit olduğum ya da duyduğum, başka bir deyişle elimde bir delil olduğu için değil içimde her zaman var olan bir duyguyla inanıyorum.

belki karşılaştık ve birbirimizin yanından fark etmeden geçtik, belki birbirimizi gördük de gördüğümüze inanmadık, belki o karşılaşma olmadan dünya defterini kapatacağız ama inancım değişmeyecek.

*
şimdi sıra sizde. ister en baştaki, provake etmeye yönelik uyandırma hizmeti veren soruyla meşgul olun, isterseniz benim size bir bardak ılık su verdikten sonra diğer tarafa dönüp uyumaya devam etmeniz için yastığınızı düzelten cevabımla...

ki, bu cevabımda samimiyim.

13 Ocak 2021 Çarşamba

kadınlar - erkekler: yirmi iki

kadınlar artık genç olmadıklarını düşündükleri zaman yaşlanırlar. başlangıçta, yaştan ziyade düşünceleri yaşlandırır onları. erkekler ise, yaşlandıklarında bile kendilerini genç varsaymaya devam eder. bu sebeple çoğu zaman zavallı değilse de komik duruma düşerler.

11 Ocak 2021 Pazartesi

tehlikeli şiirler - elli

tehlikeli şiirler okuyalım leyla
gökhan özcan'dan bir şiir* mesela

Günlerin demini alamadığı zamanlar vardır.
Güneş doğar gece karanlık perdesini çekmeyi unutur şehrin üstünden.
Günaydınlar, bir başka güne ertelenir.
İnsanların neşeli sesleri akşama kadar dolduramazlar caddeleri.
Böyle günler uygun değildir aslında başlamaya.
Ama başlarız. 

Günlerin neredeyse hiç yürümediği zamanlar vardır.
Bir ağustos sıcağının her yeri kaplayıp kurutması gibi durur hayatın akıntısı.
Sadece, bir ağustos böceğinin sesini işitiriz, uzaktan, belli belirsiz.
Devranın döndüğünü unutmamak için, derin nefesler alırız.
Böyle günler, uygun değildir aslında sürdürmeye
Ama sürdürürüz.

Günlerin ağırlıkları kaldıramadığı zamanlar vardır.
Sözler dibe vurur; hiçbir maviliğin kaldıramayacağı bir ağırlığa ulaşır.
Sessizlik, seslerin ötesinde bir hayalet gemi olur.
Gider, en gidilmez limanlara demirler.
Böyle günler, uygun değildir aslında konuşmaya.
Ama konuşuruz.

Günlerin surat asmaktan hoşlandığı zamanlar vardır.
Hüzün düşer yüzümüzden; parçalanır, bin parça sıkıntıya sığınır parçaları.
İçimizdeki her şey, kendini tene vurmanın bir yolunu arar.
Acıyı tırnaklarımızda bile hissederiz.
Böyle günler, uygun değildir aslında gülümsemeye.
Ama gülümseriz.

Günlerin pembe kıvılcımlar çıkarttığı zamanlar vardır.
İçimizde startını vermediğimiz baharla yeşerdiğini görür, şaşırırız.
Kalbin doğruları, aklın yanlışlarına galebe çalar.
Bu heyecan, bu akıl almaz körlük, bir koşuya sürükler bedenimizi.
Bağrımıza saplanan gerçeklerle uyanırız.
Böyle günler, uygun değildir aslında sevmeye.
Ama severiz.

Günlerin ince sarsıntılar uydurduğu zamanlar vardır.
Neden olduğunu bilmediğimiz kırgınlıklarla açarız gözlerimizi dünyaya.
Bütün titreşimler bir yerimizi acıtır mutlaka.
Bütün, izler bilmediğimiz bir ateş tutuşturur bir köşemizde.
Çaresiz teslim oluruz.
Böyle günler, uygun değildir aslında kırılmaya.
Ama kırılırız.

Günlerin diğer günlere benzemediği zamanlar vardır.
Elimize aldığımız her şey pörsüyüp söner.
Biriktirdiğimizi sandığımız geçmiş, ufalanıp gider avuçlarımızda.
'Sonra' da kaybeder anlamını 'önce' nin ardından.
Bir mum ışığından yansıyan gölgeye dönüşürüz.
Böyle günler, uygun değildir aslında yaşamaya.
Ama yaşarız.

Günlerin sona ermediği zamanlar vardır.
Kelebeğin ateşe yakalandığı gibi yakalanırız.
Hiçbir şey anlamadan... 
Akreple yelkovanın bu nedensiz duruşundan hiçbir anlam çıkaramadan...
İpi yeniden bağlayamadan ve çözemeden....
Böyle günler, uygun değildir aslında ölmeye.
Ama ölürüz.

*: bazı günler uygun değildir aslında

9 Ocak 2021 Cumartesi

zamanın yakın geçmişe ekli uzantısı

eskiden, çok eskiden...

kadınla erkek arasında mesafe olduğu, o mesafe aşılsa dahi bazı toplumsal kuralların arada sıra dağlar, yalçın kayalıklar gibi durduğu zamanlar.

erkek askere gidecek. yola çıkmazdan önceki gece, vedalaşmaya gelen cümle misafirler, akrabalar ve tanıdıklar evlerine dönüpte herkes kendi mahremiyetine çekilince, "her mektubun sonuna senin için 'üç nokta' koyacağım," demiş eşine. "yalnızca senin için."

çok geçmeden, "er mektubu- görülmüştür" damgalı mektuplar gelmeye başlamış baba ocağına. öncelikle selam eden, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpen mektuplar. elden ele dolaştıktan, defalarca öpülüp koklandıktan sonra gelin hanıma ulaşırmış sonunda. o da ne varsa atlayıp, mektubun sonuna, oraya kendisi için konulan 'üç nokta'ya bakarmış. bakarmış da 'o üç nokta'ya neler sığdığına şaşırıp kalırmış.

"özledim çünkü... seninle konuşmayı özledim. günün geyiğini, kritiğini seninle beraber yapmayı özledim. seninle gülmeyi özledim... okuduğum bir makaleyi seninle paylaşmayı özledim. fikrini duymayı özledim. ne bileyim işte, bu yeni evinde ne sorunlar çıkıyor yine, onları duymayı özledim. sana usta tavsiye etmeyi özledim. özledim... günlerdir kaçıyorum ve günlerdir her şey yarım geçiyor benim için..."*

*

evet, biliyorum. bir çok kişi, "vnf. neden bahsediyor yine?" dedi. ihtimal ki, neden bahsettiğimi anlayan birileri de çıkar. tebessüm eder. hatta, "hafız, hayırdır?" diye soracak birilerinden yeterince uzaktaysa kahkaha bile atar.


*: evet, alıntı. tesadüfen izlediğim -dürüst olmak gerekirse maruz kaldığım- bir diziden.


7 Ocak 2021 Perşembe

mukadderat

bir film. bir sahne.

sanki fırtına sonrası. ya da yangın yeri. talandan arda kalmış her şey. yıkıntılar arasında biri genç diğeri yaşlı iki adam. ya da yüzyıllar öncesi, bir meydan savaşının peşi sıra savaş meydanında dolaşan komutan ve yaveri.

genç olan gördüklerine mi yoksa hissettiklerine mi katlanamıyor bilinmez ya da içinde sonsuz bir merhamet. ahaliyi kastederek soruyor.

- şimdi ne yapacaklar?

- ellerinden geleni.

"işte bu," diyorum. mümkün cevapların en iyisi.

*

bilardoyu her şeyden çok sevdiğim zamanlara gidiyorum sonra. lise yıllarına. çarşamba öğleden sonralarının ne olduğu belirsiz rehberlik derslerini astığımızda doğan boşluğa...

o zaman şimdiki gibi düşünmez, kazanmaya anlam yüklerdim. yenmeli, daima kazanmalı, birinci olmalıydım. ama bir gün bir kırılma yaşadım. ve o gün kendimi, "en iyi oyunumu oynadığım takdirde yenilsem de fark etmez," derken yakaladım.

bugün, her sıradan insan gibi iyi yaptığım, kötü yaptığım ve hatta kötü dahi yapamadığım işler var. ama bir sorumluluk aldığımda elimden gelenin en iyisini yaptım. gerisi umrumda bile olmadı. çünkü kaybetmek kötü de, kazanınca da ne yapacağını bilmiyor insan.

ya da kazanmakla kaybetmek arasındaki tek fark insanların sana bakışı.

ben bu defa da elimden geleni yaptım. gerisi kısmet.

3 Ocak 2021 Pazar

being javier marías

"insan asla hiçbir şey anlatmalı, bilgi de vermemeli, hikâyede aktarmalı, hiç var olmamış, yeryüzüne ayak basmamış, dünyayı dolaşmamış ya da bu dünyadan geçmiş ama tek gözü kör, kararsız unutuşa gömülerek yarı yarıya kurtulmuş varlıkları da insanlara hatırlatmamalı. anlatmak hemen her zaman bir armağandır, anlatılan hikâye zehir taşısa ve saçsa bile; aynı zamanda bir bağdır, güven duymaktır; er veya geç ihanete uğramayan güven ise nadirdir; dolanıp düğümlenmeyen, sonunda sıktığı için bıçak ya da jiletle kesilmesi gerekmeyen bağ da nadirdir."

böyle başlar javier marías, yarınki yüzün'e. muhteşem bir başlangıç. ama daha şimdiden yirminci birinci yüzyılın başyapıtlarından kabul edilen bu romanın üçleme olduğunu ve neredeyse bin üç yüz sayfa sürdüğünü bilmek tuhaf kaçıyor.

bu başlangıcı, latince'de "söylenmemiş söz" anlamına gelen söz öbeğini kendine müstear seçen ve o "söz"ü aradan geçen on bir yılı aşan süreye rağmen hâlâ söyleyememiş bir bloggerdan yeni yılın ilk cümleleri olarak duymak da tuhaf belki. 

ama ben uyarı olarak alınsın isterim.