24 Aralık 2012 Pazartesi

noel bayramı

bezm-i elestten bu yana istanbul'a meftun olduğunu düşündüğüm öykücü, ne vakit ankara'ya gelecek -ya da gidecek- olsa sonunda hep aynı şeyleri söyler. "nasıl bir müslüman şehri burası? sokaklarında ezan sesi bile duyulmuyor."

ben de ne zaman müslüman coğrafya dışındaki bir yerlerde bayram sabahına uyanmak, bayramı orada geçirmek zorunda kalsam onun bu sözlerini hatırlar, orada olmaktan biraz daha nefret ederim. çünkü çocukluğumdan bu yana bayramları çok severim ve bayramın hakkını vermenin bayramı eş-dost arasında, akrabalarla, en azından müslüman coğrafyada geçirmekle mümkün olduğunu düşünürüm.

sanırım aynı şey noel için de geçerli. sadece o akşam ve o gün değil, en az bir kaç hafta öncesinden, sokaklar noel için süslenmeye başlamışken oralarda olmalı, noel alış-verişine çıkmış kalabalıklarda kaybolmalı, ışıl ışıl yanan camekânların önünde kar altında yürümelisiniz.

20 Aralık 2012 Perşembe

kıyamet arzusu

yazarımız yıllık izninin bir kısmını kulladığı ya da bu ara yoğun olduğu için değil bu tekrar yazı, tam da yerine denk geldiği için öyle.

ölmez sağ kalırsak okuyalım diye.

son olarak, şirin köyümüz şirince'ye gidiş-dönüş bilet alanlara selam olsun.

*

çocukluk günleri ve hatta gençliği benim gibi soğuk savaş günlerine denk gelenler için olası bir nükleer savaş kıyamet demekti. hatta uzak olduğu da söylenemezdi. derken, duvar yıkıldı, iyice paslanmış demir perde çöktü. büyük devletler mesailerini orta avrupa ve rusya'dan başka coğrafyalara kaydırdılar.

kıyameti bu defa yedi temmuz bin dokuz yüz doksan dokuz günü beklemeye başladık; çünkü, nostradamus hazretleri böyle buyurmuştu.

o olmayınca ilk durağımız tarihin iki bine evrileceği zamandı; başta bilgisayar ve internet olmak üzere topyekûn teknolojinin gazabı müthiş olacaktı. biliyorsunuz, son bir ümitle "daha bin yıl bitmedi, yani yüz yıl önümüzdeki yıl başlıyor," diyenler de çıkmıştı.

en son altı haziran iki bin altıdaydı umudumuz; üç tane altı rakamı yan yana gelecek ve bütün amacı adem'den bu yana insanoğluna her iki alemi de dar etmek olan şeytanın bazılarınca alamet-i farikası sayılan 666 meydana gelecek. bundan daha iyi işaret mi olurdu?

nihayet maya takvimi çıktı ortaya. eğer 2012 filminin reklam kampanyasına dahil değilse bu söylenti -ki holivud yapar bunu, biliriz- şimdilik umudumuz orada. bakalım ne olur?

*

peki nereden çıkıyor bu kıyamet arzusu?

gözleyebildiğimiz hayata baktığımızda her şeyin bir başlangıcı ya da doğumu var. sonra büyüme ya da gelişme. en nihayet ölüm ya da yok oluş. o halde mevcut dünyanın da bir sonu olmalı diye düşünüyoruz.

etrafımıza bakıyoruz ve ne varsa kötüye gidiyormuş gibi. o halde bu kötü gidişe birileri dur demeli. hem 'dibe vurmak' deyimini en çok son yıllarda duymuyor muyuz? belki de kıyamet iyi bir başlangıç olurdu.

ardından insanoğlunun bizzat sebep olduğu kötülükler: savaşlar, doğal felaketler, cinayetler, insan ve aile ilişkilerinin vardığı son nokta...evet, kesinlikle cezalandırılmayı hak ediyoruz.

bir de dünyanın yeni bir nizama ihtiyacı olduğunu düşünen bir grup var galiba: biz bu dünyayı hak etmiyoruz, daha iyi, daha zeki insanlar daha iyi bir dünyayı yeniden kursunlar... bunu anlamakta güçlük çekiyordum, ki "olası bir istanbul depremi belki de şans," diye düşündüğümü farkedene kadar. "böylece bir arabanın bile zor sığdığı sokaklar, kaldırıma yer olmayan caddeler, çarpık kentleşme ortadan kalkar. daha iyi bir alt yapı kurabilmek için fırsat doğar."


notgibi: tam metin.

19 Aralık 2012 Çarşamba

nihayet

omnes vulnerant, ultima necat.

başka bir deyişle; hepsi yaralar, sonuncusu öldürür.

13 Aralık 2012 Perşembe

rus romanlarından bir sayfa

doğrusunun "bazen" değil, "bazı an"dan gelmekle "bazan" olduğunu öğrendiğim günlerde -öğretmenime "selam olsun!" hiçbir şeyi unutmadım- blogu dolaşıp alıntılar dışında ne kadar "bazen" demişsem hepsini "bazan"a dönüştürdüm. bunu yaparken eski yazdıklarımlarımdan okuduklarım da oldu.

farkettim ki, rus romancılar gibi yazıyorum. elbette, iyi manasında değil... nasıl rus romanlarında yeni bir karakter ortaya çıktığında, yazar işi gücü bırakıp ve yeni karakterin soy ağacını anlatmaya başlarsa ben de benzer tavır alıyormuşum.

örneğin, bir gece önce markette gördüğüm kıza yazmak(!) için "türkiye'de mizah dergilerinin dünü ve bugünü" başlıklı bir tebliğ sunmuşum.

rus romanı demişken, o tarz devam edelim:

"vnf. on üç aralık gecesi t.nin başkenti a.ya gitmek için yola çıktı."

10 Aralık 2012 Pazartesi

sen mutlu ol ne olur*

birileri çıkıp bu kadar doğru, bu kadar iyi bir şarkı yap-z-ıyor, bir başkası da tarifsiz güzellikte yorumluyor.

sonra ben, "arabesk bir yanım olduğunu hiçbir zaman inkar etmedim," diye başladığım savunmalar inşa etmek zorunda kalıyorum.

*

mehmet erdem'e gelince; ikidir 'mepeüç'e atılıyor. daha önce "çarpacak gezegen arayan kuyruklu yıldızlar gibi" sıfatını hak eden "herkes aynı hayatta" ile bu sokağa konuk olmuştu.

ama o köprünün altından çok sular aktı.

önce, "can dostumuz, “safkan yetenek” mehmet erdem"in senelerdir beklediğimiz albümü çıktı. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak," diyen murat menteş haklı çıktı, kendisi "hakim bey"le kamuya mal oldu. sonra da dizilere misafir oyuncu...

yakında radikal'de futbol yazması(!) bekleniyor.

*mehmet erdem, sen mutlu ol ne olur

7 Aralık 2012 Cuma

dakika ve skor

"gerçek bir bilgin görmek istiyorsanız, derdi lise müdürü, onu yeni bir sınıfa tanıştırırken: işte karşınızda.

ve bu bilgin, diye düşündü gregorius, kimilerinin gözüne salt ölü kelimelerden ibaretmiş gibi görünen ve sevildiği için onu kıskanan meslektaşlarının nefretle papirüs adını taktıkları bu yavan adam, bu bilgin; kırmızı deri mantolu, rüyalardaki gibi yumuşacık, tınısı güney ülkelerini çağrıştıran, bitmek bilmeyen bir fısıltıya benzeyen, duyulması bile insanı suç ortağı yapmaya yeten bir sese sahip olan, çaresiz ve belli ki öfkeyle aşk arasında savrulan bir kadının alnına yazdığı telefon numarasıyla girecekti sınıfa."*


*:pascal mercier, lizbon'a gece treni

atışma - üç

"izn alıp cuma namazına deyu mâderden/ gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'a." diyen nedim'e cevap sezai karakoç'tan gelir:                  

"sinemaya gidiyorum diye izin al annenden / cuma namazına gidelim seninle" (istanbul'un hazan gazeli)


notgibi: "bir cumadan bir başka cumaya gider gibi" 'hâl beyanı'nı verip karşılığında bunları aldım. pişman değilim.

                 

6 Aralık 2012 Perşembe

yaşlanmak

cesur yeni dünya'nın on dünya denetçisinden biri, batı avrupa denetçisi mustafa mond (adını imperial chemical industries ltd.nin ilk başkanı sir alfred mond'dan alır), yıl f.s.632'de,  misafirleri vahşi( john), bernard marx ve helmholtz watson'a, "yaşları ilerledikçe insanları dine yönelten şeyin ölüm ve ölümden sonraki şeylerin korkusu olduğunu söylerler," diye başlayan, forddan önceki zamanlardan kalma bir metni okuyor:

"dini duygular biz yaşlandıkça gelişme eğilimi gösterirler, çünkü ihtiraslarımız ateşini yitirdikçe, hayal güçlerimiz ve duygularımız köreldikçe aklımız daha rahat işler hale gelir, bir zamanlar aklımızı çelen imgeler, arzular ve heveslerden arındıkça tanrı, gizlendiği bulutların arkasından görünür, ruhumuz bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı hisseder, görür ve ona yönelir, bu yöneliş doğal ve kaçınılmazdır; duygular dünyasına canlılığını ve cazibesini veren her şeyi artık yitirmekte olduğumuz için, o muazzam varoluş artık içsel ve dışsal etkilerle desteklenmediği için, kalıcı bir şeye bizi asla yanıltmayacak bir şeye tutunma ihtiyacı hissederiz -bir gerçekliğe, mutlak ve ebedi bir gerçeğe tutunmak isteriz. evet, kaçınılmaz bir biçimde tanrıya yöneliriz; bu dini duygu, doğası gereği öyle saftır ve bunu yaşayan ruha öyle mutluluk verir ki, diğer bütün yitirdiklerimizi telafi eder."

2 Aralık 2012 Pazar

kısa kısa - beş

* hatasız kul olmaz...

* zed değil, kız öldü bebeğim, kız öldü.

* "pamuk onları kutsallaştırıyor, onlara artık unutulmayacak bir geçmiş kazandırırken, herkese açık bir hatıra alanına taşıyor. (holly braubach)"

* "zaman her şeyi değiştirse de/ bir gün doğruyu söyler (mehmet güreli, sen ve ben)"

* yirmi dokuz ekim: sami baydar,"dünyadan çıkış yolları"ndan birini nihayet keşfetti.

* okumagünlüğü...takip etmemek mümkün değil. ama sene sonundaki listeyi, daha doğrusu skoru görmezden gelmek koşuluyla.

* asansör düğmelerinin "a" diyerek "sıfır"dan sonra "bir"den önce bir katı daha işaret ettiğini farkedince "araf" dedim. itiraf ediyorum; bir defa olsun o düğmeye basmaya cesaret edemedim.

* adam eski futbolcu. adı da achilles hector. ne şimdi bu? yunan mı truvalı mı, kazanan mı kaybeden mi?

* annelerin çocuklarıyla konuşmalarını taklit eden kızlardan nefret ettiğim kadar çizgi film karakteri gibi konuşan -üstelik dublaj kıvamında- beş yaş civarındaki çocuklardan da nefret ediyorum.

* barclays atp world tour finals londradaydı ve "küstah sırp" djokovic esas finalde roger federer'i yenerek bir defa daha şampiyon olmasına izin vermedi.

* taklitlerimden sakınınız. çok kötü taklit yaparım da. (yüzünü buruşturanlar hiç olmazsa şakalarımdan sakınmaları gerektiğini anlamış oldu)

* "ertelenmiş ya da gizlenmiş birçok hayat; tuhaf, çarpık, düzeltilmesi başkalarına bırakılmış salonlarda pinekliyorlar. (mehmet güreli)"

* didem madak bu defa a.esra yalazan'ın aynasında. burada...

* şampuanlı saç için en ideal bekleme süresi şampuanın etiketinde ne varsa okuyana kadar geçen süredir.

* kadınlar kolları dirseğin hemen altında biten gömlek ya da bluzlar giysin. arz ederim.

* eren safi söylüyor... "kendimi çok ölü hissediyorum bugünlerde/ bir güneş düşüyor bir yağmur damlıyor/ kendini bıçaklıyor günler/ çirkin bir kız güzel bir kızdan özür diliyor/ kendimi katil hissediyorum"

* "mikroskop mucidi leeuwenkoek dostu ressam vermeer'e "su böyle işte ve başka türlü değil" demiş... bir öpüş damlasında milyarlarca gözle görülmez yaratık... ressamın tarafını tutuyorum... çünkü, güzelsin... (ulus baker)"

* obama müslüman(mış). iyi, güzel... ya esad? pardon, esed?

* sevgili erkin koray, yakışıyor mu?

* n.bekiroğlu demiş ki, "sensiz olmuyor", diyen kalbe güvenilmez. sensizliği denemiştir. bugün değilse yarın. bir gün başaracaktır.

* bu okuma boyunca okuyanların zihninde "hatasız kul olmaz" çalınsın istemiştim. eğer bu olmadıysa yapılması gerekeni biliyorsunuz.

1 Aralık 2012 Cumartesi

dolunay

dün akşam balkonda ya da terasta, belki de perdeyi açıp camdan aya baktığını biliyorum.

içinden, şu an balkonda ya da terasta, belki de perdeyi açıp camdan aya baktığını biliyorum, dediğini bildiğim gibi.