30 Kasım 2017 Perşembe

ben, murakami ve chandler

kendimi bildim bileli varmak ya da ulaşmanın boş, aslolanın yolculuğun bizzat kendisi olduğuna inandım. ki bu inanç bloğun "sebeb-i telif"inde de kendine yer bulmuştu.

john wray'un murakami ile yaptığı ve paris review'de yayınlanan röportajı okurken bütün bunlar bir defa aklıma geldi. murakami'nin hatta raymond chandler'ın da benimle aynı fikirde olduğunu öğrendim. en azından kitaplar söz konusu olduğunda.

wray: kafka'yı ilk kaç yaşındayken okudunuz?

murakami: on beş yaşında. şato'yu okumuştum, harika bir kitaptır. bir de dava.

wray: ilginç. bu iki kitap da bitirilmeden bırakılmıştı, ki bu da tabii ki hiçbir zaman çözülemedikleri anlamına geliyor -tıpkı sizin son kitaplarınız gibi, zemberekkuşu'nun güncesi- sanki okuyucunun da beklediği buymuş gibi, genelde bir çözümü reddediyor bu kitaplar. bunu yapmanızda kafka'nın bir etkisi olabilir mi?

murakami: tek etken o değil. raymond chandler'ı tabii ki okumuşsunuzdur. onun kitapları da gerçek bir sonuca varmaz. katil şu, diyebilir ama benim için bunu kimin yaptığının önemi yok. howard hawks birleşen kalpler'i beyaz perdeye aktarırken ilginç bir olay yaşanmış. hawks, şöförü kimin öldürdüğünü anlayamamış ve chandler'ı arayıp sormuş, chandler da, "umrumda değil!" diye yanıtlamış. benim için de durum böyle. sonuç hiçbir anlam ifade etmiyor. karamazov kardeşler'de katilin kim olduğu umrumda değil.

aslolan okumak çünkü. okumanın verdiği keyif...

21 Kasım 2017 Salı

mektup

bugün, "on dört kasım iki bin on yedi. sisli bir sabah. altı derece." diye başlayan bir mektup okudum.

önce bu şekilde başlayan mektuplar yazmak istedim. yaşlanmak değilse de durmak, durulmak. saati güneş ışıklarından, mevsimleri takvimlerden değil tabiatta gördüğüm değişimlerden anlamak.

sonra viktor şklovski'nin hayvanat bahçesi'ni (ya da zoo) hatırladım:

"aşktan söz etmeyeceğim artık, sadece havanın nasıl olduğunu anlatacağım.
bugün berlin'de hava güzel.

...

bugün beş şubat...hala aşktan söz etmiyorum.
"

14 Kasım 2017 Salı

dönüş

bazan içimizdeki 'ben'lerden birinin öldüğünü, bizi terk ettiğini düşünürüz.

oysa ne ölmüş ne bizi terk etmiştir. biz o 'ben'i, tıpkı denizcilerin ıssız bir adaya terk ettiği suçlular gibi bir yerlerde bırakmış, sonra da rüzgârın, motorun gücüne kendimizi emanet ederek hızla oradan uzaklaşmışızdır.

bu hız çağında olan biteni hatırlamak ne mümkün? bu 'bırakış'ı bile isteye unutmadığımızı kim söyleyebilir?

ama ıssız adaya terk edilen o 'ben' bir gün çıkagelir.

ve olaylar gelişir.

12 Kasım 2017 Pazar

tanıdık

buradaki adamı iyi tanıyorum.

aklının/ zihninin/ mantığının nasıl kalbinden/ duygularından hızlı hareket ettiğini çok iyi biliyorum.

söz gelimi, kalbi bir aşkın başlangıcında heyecan ve mutluluktan yeryüzüne inmeyi düşünemez haldeyken aklının ona yaşanacak olanların hep daha sonrasını nasıl hatırlattığını...

ya da, hiçbir şey yaşamadan, hatta yaşamaya bile başlamadan aklının nasıl ipleri eline aldığını ve yaşanacağını tahmin ettiklerini yaşayıp eskittiğini...

ne yazık ki, duyguları azalmadığı halde isteği tükendiği için nadiren mutlu olacak. eğer bir kıymet varsa ancak kaybettikten sonra anlayacak.

bir gün geldiği yolu geriye yürüdüğünde, kalbi yaşanacak ne varsa yaşamak isterken aklının her şeyi yaşayıp bitirmiş olduğunu görecek. bir de, bu duyguyu anlatmak için 'kızgın demir' imgesini seçebileceğini.

örse yatırılmış, soğuyana kadar çekiçle dövülen kızgın demir.

8 Kasım 2017 Çarşamba

dakika ve skor

"Sabah evlerin tepesinde kıpırdanmaya başlıyor, suyunu teni göğün aynasına dönüşüyor ve müezzin derin bir nefes alıp son derece tiz bir sesle, Allahuekber, diye bağırarak Tanrı'nın her şeyden üstün olduğunu gökkubbeye duyuruyor, tekrar bağırıyor, kendini coşkulu bir ahenge kaptırarak Allah'tan başka İlah bulunmadığını, Muhammed'in onun elçisi olduğunu yüksek sesle tekrarlıyor, bu temel gerçekleri dile getirdikten sonra Namaza gelin, diye duaya çağırıyor ama tembel bir adam olduğu için, asla uyumayan O'nun kudretine inansa da, müezzinin göz kapakları hâlâ ağırlıktan kurtulamayan diğer insanları şefkatle kınıyor, Namaz uykudan hayırlıdır, Es-selatu hayrun mine'n nevm, diyor kendisini bu lisanda anlayanlar için, son olarak da La ilahe illallah diyerek Allah'tan başka Tanrı olmadığını ilan ediyor, ama bu kez sadece bir kez söylüyor, çünkü apaçık hakikatler söz konusuysa tekrara gerek yoktur. Şehir dualarını fısıldarken güneş doğmuş, düz çatıları aydınlatıyor, çok geçmeden şehrin sakinleri avlularda beliriyor. Minare ışığa boğuluyor. Müezzin kör."*


*: josé saramago, lizbon kuşatmasının tarihi

6 Kasım 2017 Pazartesi

yazılmamış mektuplar

ben ona "yas." derdim. ve yas. bir gün gitti.

yaz başıydı gittiğinde. ama her şey yaz aşkı gibiydi. dar zamanlara yazgılı, fıstıklı dondurmalı.

"gitme," demedim. sadece, "daha hiç bir şey konuşmadık ki," diyebildim. çünkü, o ara murathan mungan okuyordum ve boyacıköy'de kanlı bir aşk cinayeti aklımı başımdan almıştı.

"bana yaz," demişti giderken. "çok yaz!.."

ne yalan söyleyeyim, yazmayı çok istedim. ama kolaylıkla tahmin edileceği üzere, hiç yazmadım.

sanırım bu kadar.

3 Kasım 2017 Cuma

şifa

ortak bir yanılgıyla, ateşimizin çıktığını, titreme ve halsizlik hissettiğimizde hastalandığımızı düşünür, hatta söyleriz. hastalık başlangıcı sandığımız bu durum, gerçekte, savunma sisteminin yaptığı bir hamle.

başka bir deyişle ateş, titreme ve halsizlik vücudun sıhhatine, direncine işaret olduğu için şifayı kaptı deniyor. eskilerin "şifayı kapmak" dedikleri aslında "şifa bulmak".

diğer yandan hastalık sandığımız şeyin iyileşmek için bir adım oluşu zihin açıcı.

*

şimdi izin verirseniz, kitaplığa yürümek, ayak üstü gizliajans'ı karıştırmak ve amcabey'in bu defa musa'ya aşkı öğrettiği yeri okumak istiyorum: aşk her zaman yaşanmış bir şeydir. ancak hiç yaşanmakta olan bir şey değildir, ancak hatıra olabilir. aşk acısı zannettiğin şey, aşkın kendisidir.

1 Kasım 2017 Çarşamba

tehlikeli şiirler - otuz bir

bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla
onur akyıl'dan basmane enternasyonal* mesela...

"gece ve milena cesaret ister, yalnızlıktan ve
sarhoşluktan daha başka şeyler bekler diğer
kadınlar.

basmane enternasyonal, bütün merkez komiteler
sarhoş, yarın ihtilal olmayacak ama bir ihtimalin yönü
değişebilir. kendimizi vurmak için, en sevdiğimiz, tek
sevdiğimiz şiiri unutabiliriz, her şeyi ama her şeyi
kaybetmiş olabiliriz, bir ip boynumuza sessizce
yerleşir, bildikleri gibi unutabilirler bizi, bir köşede kaç çiçek
durmadan bize açabilir.

alnımızdaki boşluk aşktan olmalı, vurulmak için insan
bir yeri saklamalı teninde. ihtilal insanın gizidir, eğer
gerçekten bir parça inandıysak hayata, son anda yeniden
hayat.

gece ve milena cesaret ister, okumadığımız hiçbir insan
kanamalı yeryüzünde: düşünmediğimiz hiçbir boşluk."

*: ünlem, sayı:21