başlıyorum... "kim ne derse desin aşk ilk andadır, başlangıçtadır," diyerek, "ilk görüşte aşka inanır mısınız?" diye soran muhatabına, "başka türlüsü mümkün mü?" ayarı veren marquez karakterine selam ederek.
o 'ilk an'da anlamak mümkünse de tanımak mümkün değildir karşımızdakini. zaman geçtikçe tanırız. o 'ilk an'da gülerken gözlerinin kenarında oluşan güzelim kırışıklıkları fark etsek de, -söz gelimi- diş macununu ortasından sıktığını daha sonra öğreniriz.
başka bir deyişle aşkın bitme zamanı geldiğinde o 'ilk an'a göre daha iyi tanıdığımız bir insandan ayrılırız. ya da o, daha iyi tanıdığı bizden ayrılır.
soruyorum... bizi tanımadığı için aşık olmuş, tanıdığı için mi ayrılmıştır? mesele tanımak tanımamak değildir de hevesi mi geçmiştir? araya kara kedi mi girmiş, bizi göremez mi olmuştur? karpuza asla hayır diyemeyecek olsa da sürekli karpuz yemekten mi sıkılmıştır? biz aynı kalsak da o mu değişmiştir? "sorun sende değil de bende" midir? sadece zamana mı yenildik biz? daha iyisini mi bulmuştur?
bitiriyorum... dürüst olayım; umrumda değil. ben öldükten sonra, beni öldüren depremin şiddeti umrumda değil.
yine de... evet, yine de... sizi severken artık sevmiyor normal dahi olsa acı değil mi?
hele de tanımak buna sebep olmuşsa.
facia...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder