21 Mayıs 2013 Salı

zehra*

"yazar"ı bilemem ama romandaki "hakim bakış açılı anlatıcı"nın annanesi.

saz benizli, kulağında sadece okura gösterdiği mercan küpe. gözleri ise renkten anlayan celil hikmet bey'in gördüğüne itimat edersek kuru yaprak rengi... ya da atlas kadifesi.

salatanın ya da çorbanın içindeki limon çekirdeğine tahammül edemiyor. bir de ayvayı tutamaz, bakamaz, adından bile hoşlanmaz. ama kompostosuna bayılır.

o bir hazine. o bir emanet. doğum yatağında ölüme verdikleri kızları ve peşi sıra altı ay sonra vefat eden damatlarının büyükhanım ve hacıbey'e bıraktığı iki emanetten küçük olanı. bir de abisi var ismail; üç yaş büyük, istanbul'da üniversite hayali kuran, henüz şiir yazmasa da kafiyeler biriktiren, "hep düşünceli, hep derin ve mahzun" bir abi...

o ise epeyce nazlanmış, bir hayli şımartılmış. hep el üstünde. nereye akacağını bilememiş, mecraını kestiremeyen coşkun sular gibi taşkın. kendini hevesten hevese atması biraz da sığınacak bir liman bulamadığından. belki tek bir şeyi gerçek anlamıyla bilebilse kurtulacak.

resme meraklı. meraklı deyince geçici bir heves sanılmasın. gerçi hem mizaç hem de yaşı gereği şerbet gönüllü ama her devrilen bardaktan sonra sığındığı gölgelik nihayetinde resimdi. bir sabah, hane halkına aniden "ben resim yapacağım," deyince bu merak derse dönüşüverdi. ne de olsa ona "hayır," denilemezdi. üstelik "gri" ne demek biliyor: "hani o kar yağmadan, fırtına kopmadan evvel gökleri ve denizi dolduran sessizliğin buz mavisi..."

sizinle ve de celil hikmet bey'le aynı fikirdeyim; "eğer bir kadın bu griyi tanıyorsa ve onu böyle tarif edebiliyorsa onunla evlenilir."

merak derse, ders sultanî'nin resim öğretmeni celil hikmet bey'in kimliğinde ilk aşka, ilk aşk ise "şu resim öğretmeni var ya," diye anlatmaya başlattığı bir hikayeye dönüştü. balkan harbi celil hikmet bey'i ondan almasaydı bu hikaye "itiraf edilmemiş bir sevdanın cennet kokusu"ndan öteye gider miydi bilinmez ama şüphesiz bu roman olmazdı.

oysa resim dersleri, celil hikmet bey, balkan harbi, trabzon'un ruslar tarafından işgali, istanbul'a kaçış, erenköyü'ndeki akrabaların yanında muhacirlik günleri, dönüş... bütün bunlar başka bir ırmakla, asıl ırmakla buluşmak için vakit öldürmelermiş.

her şey "kaderin akıl almaz haritasında" bir mayıs günü setterhan'ı görmek, hatırlamak için tanzim edilmiş.

birinci cihan harbi bile...



*: nazan bekiroğlu, nar ağacı

Hiç yorum yok: