14 Mayıs 2013 Salı

üstgeçitler - iki

bu fotoğrafa bakılırsa içinde üstgeçitleri fethetmek arzusu taşıyan sadece ben değilim.

*

tarih boyu demokrasiyle ilişkisi sorunlu olmuş bir coğrafyada yine de olmaması gereken bir şeydi üç devlet adamının idam edilmesi. bu acı yetmemiş olmalı ki, gözünü intikam bürümüş insanlar "üçe üç isteriz," diye tempo tuttu meclis sıralarında.

bir nefeslik durup hesap edebilselerdi, "üçe üç" istemenin beraberliği değil herkese mağlubiyet getireceğini göreceklerdi. ama bir nefeslik durmadılar. hiç durmadılar... üç tane "fidan"a kıydılar. üç yanlış bir değil, bir çok doğruyu götürdü.

bu da yetmedi, beraberlik bozulmasın diye "bir ordan, bir burdan" devam etti yola kana doymak bilmeyenler. "bir ordan, bir burdan"ların biri de erdal eren'di.

sevenleri onun çocuk yüzünü bir üst geçidin basamaklarına işlemiş. meşrutiyet caddesi üzerinde. bir konur sokak'tan başka bir konur sokak'a geçerken.

*

bana gelince, selanik-2 caddesi'ni meşrutiyet caddesi'nin üzerinden uçuran üstgeçiti severim ben.

bir de armada'nın önündekini severdim. ama oranın artık tehlikeli olduğu söyleniyor. duyduklarıma göre, ettiği dua ulu katta kabul görmeyen bir dilenci öldürülmüş orada. ama polis, dilenci çeteleri arasındaki bir hesaplaşma diyerek cinayetin üzerini kapatmış.

3 yorum:

Candan dedi ki...

evet, durmadılar. durmuyorlar.

dün başladığım ve boğazımda koca bir düğümle okuyabildiğim kitaptan* başımı kaldırıp soluklandığım arada gördüm yazınızı. ’o günleri’ anlatan kitaptan birkaç alıntı yapmak isterim;

“insan, sonuna kadar umutlu olabiliyor. umut bir çare değil ama galiba çareden daha büyük bir şey.”

“insanın insana en çok benzediği çağ, çocukluk galiba.”

“…hayal krıklığı insanı öldürmüyor….yalnızca, yaşama azmimiz bir parça eksiliyor, başka bir şey olmuyor….bir defa daha ayağa kalkana kadar, eskisi gibi gülmeye başlayana kadar, günlük işlerin hengamesi tekrar dönene kadar, bir vakit bocalıyoruz. sonra yara izi gibi bir şey kalıyor…zamanla kabuk bağlıyor. elin hep oraya gidiyor; kaşıyorsun…insanın, diliyle eksik dişini yoklamasına benziyor. sonra kaşımamayı, yoklamamayı öğreniyorsun.hepsi yalan tabii…inanma! ben daha çok gencim.”

“birini ölümüne kırdıysan ve bu tamir edemeyeceğin bir şeyse sen de orta yerinden kırılmışsın demektir.”

“meğer kurtarıcı olmakla zalim olmak arasındaki çizgi çok inceymiş.”

“bugün yirmi beş yaşıma bastım. sen eylül renklerini bilir misin? onlara basar gibi bastım.”

*hüsnü arkan, mino’nun siyah gülü


yazınızı okurken, fidanlardan en uzunu için yazılan ‘5 mayıs’ şarkısını dinledim, dilim eksik dişimde.
http://www.youtube.com/watch?v=VNeXP8e3dKI

pelinpembesi dedi ki...

ah ankaranın üst geçitleri..hatırlattın bana, öğrencilik yıllarımzın..

verbumnonfacta dedi ki...

@lydia,

bu işin sonu nereye varacak bilmiyorum. galiba her şey gibi bu da ben ölünce son bulacak.

@buket,

neden bilmem, ankara bana sadece "geçmiş" gibi değil "gelecek" gibi de geliyor.