20 Ocak 2013 Pazar

dışavurumcular

"ya da ekspresyonistler," dedikten sonra türkçevikipedyadan çalarak, "doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı sanat akımı" diye devam edecek değilim. anlayacağınız, blogun dibe vuran entelektüel seviyesini biraz olsun yükseltme çabası değil bu.

(bunun için başka planlarım var: avludaki yaban gülü ile berlin'de altın ayı kazandıktan sonra film çekmesi yıllarca engellenen iranlı yönetmen serhad macidi'nin bolca modernizm eleştirisi içeren, imgesel ve lirik filmi sonbaharın son gününde meşe palamutu'nu "o sahne"ye almak mesela... slavoj žižek'in entelektüel müslüman dünyada olay yaratan "müslüman bir nietzsche. şimdi değilse ne zaman?" başlıklı makalesinin alçak gönüllü bir eleştirisine soyunmak, aslına uygun enstrümanlarla osmanlı-saray müzikleri icra eden topyekûn grubunun 'cover'ladığı 'aziz' tom waits şarkısı green grass'ı "mepeüç"üme atmak ve eğer ulaşmayı başarabilirsem, elif şafak'ın yaz başında çıkacak, oxford'lu genç kız ve mardinli-süryani-kürt telkari ustasının mevlana'ya ait olduğu iddia edilen bir kirpik yüzünden kesişen hikayesini anlattığı yeni romanı kirpiğin gölgesi'nden, "gölgenin aksi aynaya düşünce" başlıklı bölümü 'konuk' etmek de diğerleri...)*


o halde "dışavurumcular" derken ne anlatmak istiyorum?

ya da kimdir "dışavurumcular"?

genel olarak sinema salonlarında, nadir de olsa 'evde sinema keyfi' yapılan odalarda yaşayan, film seyretmek yerine film hakkında konuşmayı tercih eden, yani filmi yorumlamak, eleştirmek gibi eylemleri filmden sonra değil, film esnasında gerçekleştiren tiplerdir.

asla tek başlarına dolaşmazlar. sinemaya yanlarında en az bir kişiyle giderler.

"dışavurumculuk"un ilk belirtisi ise, "tek başına sinemaya gitmeyi sevmem," cümlesidir.

film boyunca sadece o film hakkındaki paha biçilemez düşüncelerini değil, geçmiş sinema maceralarını ve başka filmlerle ilgili anılarını da anlatırlar. her sahne ve her diyalogla ilgili bir fikirleri vardır ve anında söylemek isterler.

*

ben mi? ben sinemaya yalnız gitmeyi severim. genelde dersimi iyi çalıştığım için de galiba "öncü" sayılırım.



*: kolayca tahmin edeceğiniz üzere, parantezin içine hapsettiğim bütün italikleri ben uydurdum.

6 yorum:

the fool dedi ki...

tamam sinir bozucular ama bence biraz da sevimli insanlar onlar. pembe dizi izlerken kötü karaktere sinirlenen bir babaanne yaşıyor içlerinde.

verbumnonfacta dedi ki...

değiller...

üstelik çevreye verdikleri rahatsızlığın farkında olmadıkları için "çevreye verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz" levhası da taşımıyorlar.

the fool dedi ki...

sen de çok katısın. film sırasında konuşulmasına ben de karşıyım ama durumun rahatsız ediciliğinde naif bir taraf da var. simülasyon olan ile gerçek olan arasındaki ayrımı kafasında netleştirememiş insanda az da olsa bir sevimlilik var. ( inadım inat :) )

verbumnonfacta dedi ki...

inadınızı görüyor ve arttırıyorum.

filmi yaşayıp, "dikkat et, arkanda," ya da "kızım güvenme o adama, seni çok üzer," nidalarındaki naifliği kim ayıplayabilir.

benim derdim, yanıbaşımda durup okuduğum gazeteyi okuyan, üstelik sesli okuduğu yetmezmiş gibi yorum da yapan abi, amca,teyze ve babannelerle.

the fool dedi ki...

tamam bu cevapla beraber naif insanları azarlamayacağına kani oldum, inadım bitti.

verbumnonfacta dedi ki...

naif insanları severiz. ama en çok annaneleri.