6 Haziran 2018 Çarşamba

ilk izlenim için tek bir şansın vardır: on dokuz

dedektif romanlarının alışılmış kalıplarının dışında, -bu kelimeyi yerli yersiz her yerde kullananlar gibi söylersem- postmodern bir dedektiflik öyküsü olan yaban koyununun izinde'nin* adsız kahramanı hikâyenin en başında bir reklam kampanyası için önüne konan üç fotoğrafta bir kulakla karşılaşır.

evet, yalnızca kulak. üçü de aynı kadına aittir ve fotoğrafları masaya koyan reklam şirketinin yönetici kahramanımızın kulaklara zaafını bilmiyordur.

kahramanımız yazı masasının karşındaki duvara yapıştırdığı bu üç fotoğrafı yaklaşık bir hafta boyunca seyreder. sonunda dayanamaz ve sahibiyle tanışmak ister. kıza ulaşır, randevulaşırlar ve buluşurlar. kız geldiğinde ise düş kırıklığı yaşar. çünkü kulaklar kızın dümdüz saçlarıyla örtülüdür. ama konu kaçınılmaz bir şekilde kızın kulaklarına gelince kızın kulaklarının farkında olduğu ortaya çıkar. dahası, kulaklarını insanlardan sakladığını, ancak kendisi olmak isterse kulaklarını ortaya çıkardığını itiraf eder.

sohbetin sonunda kulaklar ortaya çıkacak, kulaklara değilse de ellere zaaf duyan bir okur yalnız olmadığını hissedecektir.

*

"... çantasından siyah bir saç bandı çıkardı. dudaklarının arasına sıkıştırıp iki eliyle saçlarını geri çekti, hızla bandı başına taktı.
"eeee?"
yutkunup, büyülenmiş gibi bakakaldım. ağzım kurudu. hiçbir şekilde sesin çıkmıyordu. beyaz badanalı duvar bir an dalgalanır gibi oldu. diğer masalarda oturanların sesleri ve çatal bıçak tıkırtıları kesildi, sonra her şey tekrar eski haline döndü. deniz dalgalarının sesini duydum, çoktan unutulmuş bir akşamın kokusu doldu burnuma. gene de bütün bunlar, şu yüz küsur saniye boyunca içimden geçip giden duyguların küçücük bir parçasıydı sadece.
"nefis" diyebildim. "aynı kişi olduğuna inanamıyorum."*


*: haruki murakami, doğan kitap- s:48-49

Hiç yorum yok: