geçen gün y.(6) ile sohbet ediyorduk. geçen hafta başlarında iki öğretmen, yuvadaki arkadaşlarıyla itfaiye merkezine gitmişler. bunu söyleyince sohbetin konusu ister istemez itfaiye merkezi ve itfaiyeciler oluverdi.
telefon numarası "bir-bir-sıfır"mış meselâ. koskocaman mutfakları varmış. hiç "kız itfaiyeci" yokmuş. sadece bir tane kız varmış ama o da sekretermiş. o hiç konuşmamış, sadece "hoş geldiniz" demiş.
tam dünyanın en saçma sorularından birini, yani "kaç"la başlayan sorulardan birini soracaktım ki küçükken sahip olduğu, bir kaç defa da beraber yaptığımız puzzle aklıma geldi. "ne anlattılar? sadece yangınları mı söndürüyorlar? yoksa ağaçta mahsur kalan kedileri de kurtarıyorlar mı?"
"hayır, kurtarmıyorlarmış. kediler acıkınca kendiliğinden iniyormuş."
"ulan," dedim içimden. "bu cevap benim bile canımı acıttı." sonra saçını okşarken yine içimden devam ettim.
"böyle böyle güzellikleri elinden alacaklar, sonra da artık büyüdün diyecekler."
telefon numarası "bir-bir-sıfır"mış meselâ. koskocaman mutfakları varmış. hiç "kız itfaiyeci" yokmuş. sadece bir tane kız varmış ama o da sekretermiş. o hiç konuşmamış, sadece "hoş geldiniz" demiş.
tam dünyanın en saçma sorularından birini, yani "kaç"la başlayan sorulardan birini soracaktım ki küçükken sahip olduğu, bir kaç defa da beraber yaptığımız puzzle aklıma geldi. "ne anlattılar? sadece yangınları mı söndürüyorlar? yoksa ağaçta mahsur kalan kedileri de kurtarıyorlar mı?"
"hayır, kurtarmıyorlarmış. kediler acıkınca kendiliğinden iniyormuş."
"ulan," dedim içimden. "bu cevap benim bile canımı acıttı." sonra saçını okşarken yine içimden devam ettim.
"böyle böyle güzellikleri elinden alacaklar, sonra da artık büyüdün diyecekler."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder