hem aylak adam hem yüzyıllık yalnızlık olmaya çalışan ama başaramayan romanımızın camus'nün yabancı'sını hatırlatan kahramanı mesut, amcasının ölümü üzerine döndüğü baba ocağında bir sürü yorgunluğun uykusundan yengesi sandığı münevver hanım'ın sesiyle uyanıyor.
*
"- uyanmak istemiyorsun, değil mi?
nihayet anlayan biri. bir duru kadın sesi. asalet, eğer insanda varsa, seste gizleniyor ve sadece anlayış anlarında ortaya çıkıyor olmalı.
yengem hayatıma sesiyle girdi. daha gözümü açıp yüzünü görmeden bir anneye, bir kadına, bir yıldıza duyulabilecek bütün hayranlıkla ona bağlanıverdim.
karşımdaki koltuğa oturmuş beni seyrediyordu. koyu yeşil bir elbise içinde ince bir kadın. saçları sarı beyaz. yaşlılığı şikâyetsizce kabul etmiş bir gençlik. ince uzun bir yüz. çizgiler yaşlılık için değil ifade derinliği için orada. iri gözleri saçlarının sarısından biraz daha koyu, altın rengi, parlak. gözlerinin altı, sadece, yaşadıklarının onun için çok fazla olduğunu gösteriyor. gözlerinin altın pırıltısı ise yaşadıklarını arkada bırakmaya çalıştığını.
yatakta doğrulup onu görünce görüntümün -saç sakal birbirine karışmış- muhtemel çirkinliğini bile unutup öylece kalakaldım. gerçek şu ki, gördüğüm kadın güzelliği karşısında kalakaldım. ve o an onunla ilişkimin, daha doğrusu ona olan ilişkimin, hiçbir zaman tabii olamayacağını anladım. ona gelince, gözlerindeki ışıltı dışında yüzünde, vücudunda tek bir kımıltı olmaksızın bana baktı. konuşmaya çalışmadı. benimle karşılaşmanın ona zor geldiğini önceki gün söylenenlerden biliyordum, sebebini anlayamadıysam da.
- yenge? demeyi becerebildim."*
*: hamdi koç, çıplak ve yalnız
*
"- uyanmak istemiyorsun, değil mi?
nihayet anlayan biri. bir duru kadın sesi. asalet, eğer insanda varsa, seste gizleniyor ve sadece anlayış anlarında ortaya çıkıyor olmalı.
yengem hayatıma sesiyle girdi. daha gözümü açıp yüzünü görmeden bir anneye, bir kadına, bir yıldıza duyulabilecek bütün hayranlıkla ona bağlanıverdim.
karşımdaki koltuğa oturmuş beni seyrediyordu. koyu yeşil bir elbise içinde ince bir kadın. saçları sarı beyaz. yaşlılığı şikâyetsizce kabul etmiş bir gençlik. ince uzun bir yüz. çizgiler yaşlılık için değil ifade derinliği için orada. iri gözleri saçlarının sarısından biraz daha koyu, altın rengi, parlak. gözlerinin altı, sadece, yaşadıklarının onun için çok fazla olduğunu gösteriyor. gözlerinin altın pırıltısı ise yaşadıklarını arkada bırakmaya çalıştığını.
yatakta doğrulup onu görünce görüntümün -saç sakal birbirine karışmış- muhtemel çirkinliğini bile unutup öylece kalakaldım. gerçek şu ki, gördüğüm kadın güzelliği karşısında kalakaldım. ve o an onunla ilişkimin, daha doğrusu ona olan ilişkimin, hiçbir zaman tabii olamayacağını anladım. ona gelince, gözlerindeki ışıltı dışında yüzünde, vücudunda tek bir kımıltı olmaksızın bana baktı. konuşmaya çalışmadı. benimle karşılaşmanın ona zor geldiğini önceki gün söylenenlerden biliyordum, sebebini anlayamadıysam da.
- yenge? demeyi becerebildim."*
*: hamdi koç, çıplak ve yalnız
2 yorum:
yıllar öncesine götürdünüz beni…
eşim gireceği sınav için sabaha kadar ders çalıştığında günün doğumunu beraber karşılayalım isteğiyle yanıma gelmiş. uyandırmaya kıyamamış. yanıma kıvrılmaya çalışırken çıkan kıpırdanma seslerine uyandığımda gördüğüm manzara zihnimde capcanlı durur; dirseği yastığa, eli yüzüne dayalı sevgilim, onda görmeyi en sevdiğim ifadeyle gözlerimin içine bakıyor…
bu "ilk an"ın böylesi bir hatırlamaya sebep olmasına çok sevindim.
Yorum Gönder