hatırlarsınız, musa ile sanem biten partinin ardından terastaki çift kişilik veranda salıncağında otururken, daha doğrusu alkol sınırını aşmış musa sanem'in dizlerine uzanmış yatarken söz küçük prens' e gelir ve peşi sıra sanem musa'ya bir hediye verir; yıldızlarla süslenmiş bir fanusun içinde küçük prens ve çiçeği...
sabah güneş ışığıyla salıncakta uyandığında sanem yoktur ve akşamdan kalma musa güç bela doğrulup oturduğunda, bir şey 'kucağından düşüp çatırdar'.
bunu hatırladıktan sonra romanın sonu olan on dördüncü bölüme gidebiliriz:
*
"ve ben artık mutsuz bir adamım.
günler, haftalar, aylar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum. ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum. umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum. sadece hatırlıyorum.
kainat türlü biçimlerde kandırmaya çalışıyor beni. bulutlar ilerliyor, bir ayyaş nara atıyor, bir araba acı acı klakson çalıyor, daldan bir yaprak düşüyor... orada öyle sabit dururken, her şey beni kimsenin umurunda olmadığıma, unutamayışımın bir anlam taşımadığına inandırmak için yarışa giriyor. sabırla bekliyorum ki, bütün kozlarını oynasınlar. ne olursa olsun duruyor, duruyor, duruyorum... gece bir kez daha aşkım karşısında mağlup dağılırken, kuytu bir köşeden fırlayıveren bir kedi gülümsetiyor beni. nihayet gölgelerin arasında bir sigara yakıyorum. iste o an biliyorum ki, roller değişmiş ve şimdi yıldızlar beni izlemeye başlamıştır. gidip yatağıma giriyor, başucumda duran küçük prens biblosuna bakıyorum.
senden bana kalan her şey gibi kırık, ama asla atamayacağımı biliyorum."*
*:alper canıgüz, gizliajans
7 yorum:
Selam Verbumnonfacta,
Ne olur anlama özürlü olmama verin, bu yazınızı okurken, sanki siz bir romana başlamışsınız da, arada o romandan bazı paragrafları bloğunuza aktarıyormuşsunuz tadı aldım ilkin. Ama devamında alıntı olduğunu anladım. Nasıl yani? Niye böyle anladım?
selam olsun,
bu özürlü olmak değil, zaten kusurlu olan iletişimin kelimelere ingirgenmesiyle yaşanan kan kaybı.
"hayatım roman"sa, başlayalı çok olmuş bu roman, bazen 'anı parçası' bazen 'günden kalan' olarak çıkıyor karşımıza. eğer roman yazmaksa kastetdiğiniz, o yetenek bana verilenler arasında yok.
kaldı ki, ben uyduramam. olay yerinde bildiren bir muhabir olabilirim ancak. ya da olup bitmiş bir depremin şiddetini ajanslara geçen, kadilli rasathanesinden üçüncü sınıf bir memur.
"hatırlarsınız," diyerek söze başlamış olmam da, kandırmış olabilir sizi. oysa kitap hakkında az konuşmak icin oynamıştım o oyunu.
Hımm. Kandırılmayı severim:)
Çünkü halen içimde saftirik birşeyler kalmış demek ki diye sevinirim.
Ayrıca oyunlara da bayılırım:)
"Seni yitirirsem diye ödüm kopuyor
yüreğim sızlıyor
uykularım kaçıyor
sıkılıyor canım
Sakın beni terk etme
terk etme beni çocuk yanım." diye çırpınırım. (Müjdat Gezen'den)
Anladım. Ben Alper Canıgüz'ü hiç okumamışım. Kör noktamda kalmış olmalı.
O halde Hasan Ali Toptaş misali "Ey hayat, bana kör noktamı aydınlatacak bol ışıklı dostlar ver!" diye ettiğim duamın kabul edildiğini düşünmeliyim.
Işık için teşekkür ederim.
eyvallah...
Olur mu Verbumnonfacta? Eee... Ben "Eyvallah"a nasıl yorum yazmaya devam edeceğim şimdi:)
Şakaydı! Bayram neşesiyle taçlanan güzel bir hafta olsun inşallah.
Hımm... Alper Canıgündüz öyle mi?
Kim ki?.. Du bakalım... Eyvallah...
alper canıgüz.
ne beni bu ise karıştırın ne de beni suçlayın isterim. hep dediğim gibi, kafanıza göre takılın :)
evet, evet. bayram olsun her yer.
Yazarı tanımadığım gibi, adını bile doğru dürüst yazamıyorum iyi mi? Umarım bu yazılara denk gelmez. Sözüm söz ama ilk fırsatta kitaplarını alacağım.
İyi ama Verbumnonfacta, sizi neden suçlayayım ki? Sayenizde bir yazarın varlığından ve kitaplarından haberdar oldum. Suçlamak ne demek,ancak teşekkür edebilirim.
Hem ben sizi asla bu işe karıştırmam merak etmeyin:)
Kimdi? Alper Canıgüz. Tamam. Sevdim ben bu ismi:)
Yorum Gönder