20 Temmuz 2010 Salı

bir masada iki kişi: kav

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

-hafta sonu şehir dışında olacağım... istersen eşyalarını o zaman alabilirsin.

-o eve girmesem daha iyi. sen yollayamaz mısın?

-bana kalsa yakmayı tercih ederim.

-sen bilirsin... ister yak, ister bana yolla. ama gri tşörtlerden birinin sende kalmasını istiyorum.

-asla!.. bir yılanın kavını bırakması gibi tşörtünü bırakıp gidişini seyrettiremezsin bana.
*

ne kav ne de tşört, tek bir şey kalmadı geride. belki biraz kalbim. hepsi o kadar.

Hiç yorum yok: