20 Şubat 2025 Perşembe

the agency (2024)

bir yaz öğleden sonrasında, yatak odasının serinliğine kaçarak yatağına uzanmış, başını karyolanın demirlerine yaslamış vaziyette gazete okuyan babamı taklit ederek başladığım okurluk maceram okumayı öğrenince dönülmez bir güzergâha dönüştü.

/o an o kadar çok anlatıldı ki, yatak odasının kapısından bakan benmişim gibi gazete okurken görürüm çocukluk fotoğrafından çıkmış kendimi.

ilkokul birinci sınıftaki sağlık kolu başkanlığını saymazsak hep kitaplık kolu başkanı oldum. birilerinin kulaklarını çınlatmaktan korkmazsak; dünyanın bütün kitaplıklarının başkanı.

ama hayatım her zaman kitaplarla dolu geçmedi. kaldı ki, hiçbir zaman sessiz sedasız, yalnız, sokak yerine kitap okurken rahat eden biri olmadım. her daim kalabalık, neşeli, ilk an çekingenliğini attıktan sonra konuşkan, hatta şımarık ama kitapların dünyasına dahil olmayı seven, orada zaman geçirmekten keyif alan bir okur./

ergenliğimin ilk döneminde kitaplarla arama o kadar çok şey girer oldu ki ömrümün geri kalanında bırakın kitapları, okumayı bile unutabilirdim.

tam o dönemde polisiyeler dahil oldu hayatıma. onlarla birlikte ajan ve casusluk romanları/ hikâyeleri.

okumaya onlarla tutundum. sıkıcı, çok sıkıcı bir hayatın ortasında nasıl da heyecanlıydı. iyi, yakışıklı, zeki, güçlü, düşse de kalkan insanların, sonunda muhakkak iyilerin(!) kazandığı maceralardı. 

kadınlar konusunda da çok şanslıydılar. bütün kadınları etkiliyor, istedikleri hangisi ise onu sevgili seçiyorlardı.

dedektif olmak güzel olurdu. ama ajan olmak bambaşka bir şeydi. bir şehrin sokaklarında dolaşmak yerine dünyayı dolaşıyordunuz. dünyanın her yerine gidebiliyor, farklı kültürleri, yaşantıları görüyordunuz. üstelik toplumsal bir yanı vardı; ülken, ülkende yaşayan insanlar için iyi şeyler yapıyordunuz.

büyüdüm sonra. kitaplarla başka bahanelerle bağ kurdum. ama ajan olmadım. olmak da istemezdim. yine de kitaplarını okumaya devam ettim, dizilerini, filmlerini bol bol seyrettim.

the agency dizisini izledim nihayet. gizli servislerin, teşkilatların, dolayısıyla çalışanlarının makyajlarını silen, efsaneleri yıkan, çelişkileri, acıları, kötülüğü saklamayan bir hikâye. baştan ayağa iyi oyunculuk ve anladığım gibiyse müthiş bir kurgu.

/amaç bu ise, brandon colby yani paul lewis'in hikâyesini baştan anlatmak ya da paralel yerine iran'a sokulmak istenen danny vasıtasıyla vermek iyi bir tercih bence./

dizi, bir aydınlanma oldu benim için. kaç defa, "asla ajan olmak istemezdim" ya da "bir insan neden ajan olmak ister ki" dediğimi hatırlamıyorum.

/buraya kadar 'ajan' dedim, çünkü 'casus' kelimesinin hissettirdiği ihanet, yalan, ikiyüzlülük, kısaca 'yavşaklık' duygusundan uzak olmak istedim. artık 'casus' diyerek devam edebilirim./

ilk olarak, -öyle olduğunu düşünmüyorum ama- ne kadar kutsal bir amaçla yapılırsa yapılsın casusluk kötülük. ve casuslar kötü insanlar. hikâyenin sonunda kendilerine duyulan güvene, hissedilen aşka ihanet ediyorlar. kendi hislerini yok saymaları, vaz geçmeleri ise bambaşka bir acı.

sırf o topraklarda doğdu diye bir ülkeyi baş tacı yapıp diğer ülkelere iş icabı kötülük yapmak anlamsız. insanları kolayca harcamayı, hedefe giden yoldaki herhangi bir engeli hiç düşünmeden imha etmelerini saymıyorum bile.

sonra kendilerine ihanetleri. sahte bir hayat sürüp, hiç kimseyle yakınlaşmamak. saklamak, yalan konuşmak. aile kurmayı becerebilse dahi sürdürememek. çocukların büyürken yanında olamamak. ve bir emirle her şeye sırtını dönmek.

*

evet, bu yazı şövalyelere, düelloya ve 'deniz kenarı'na inanan biri tarafından yazıldı.

asla ajan olmak istemezdim.

bir insan neden ajan olmak ister ki?

5 yorum:

mithad a. selim dedi ki...

günlük vitamin alır gibi her gün bir doz alarak ve severek izlediğim diziydi the agency.
ilginç yıllardır polisiye (ki britanya yapımları favorimdir) hayranı olarak bu sıralar ben de dur durak bilmeden “ajanlık” dizileri izliyorum.
şayet ön yargıyla yaklaşmam dersen israil yapımı tehran dizisini önerebilirim. 1.sezon çok iyiydi(bence) 2.sezon fena değildi. üçe hiç başlamadım.
bugünlerde polonya yapımı przesmyk izliyorum.
ama ben de ajan olmak istemezdim. kesin.

verbumnonfacta dedi ki...

benim tekrar tekrar izlediğim yerleri bile var. ama konu olarak seçici değilim. ne bulursam izliyorum. tavsiyelerinizi aldım, cebime koydum. ben 'mayk hammer' olmak isterim.

SinanGCL dedi ki...

Çok güzeldi ve severek izledim ben. Ayrıca ben isterdim :) :) Değişiklik olsun ahahha :)

dövüşürken hanımefendi değilim dedi ki...

Okuma yolculuğu ile başlayıp evrildiğimiz yere çok şaşkınım ama yazı ne güzel aktı gitti.
Bilmem bir insan neden ajan olmak ister ki?? Ama isteyebilir yine de sanki.

verbumnonfacta dedi ki...

@sinan,
isteklerim/istemediklerim iyi ya da doğruyu işaret etmez benim. ajanlıkta başarılar ve iyi eğlenceler dilerim. gönlünüzce olsun.
diziye gelirsek. gerçekten çok güzel.
@dhd,
bu blogtaki yazıların başladıkları yerden uzakta bitmek gibi bir huyu var malesef. hiç de fena bir özellik değil bence.
sizi de teşkilata almaları için konuşacağim yetkililerle.