o kadar sessizdi ki sanki yok gibiydi. güzel sayılmazdı. saçları kısacık, diğer kızlara göre uzun boyluydu. kıyafet yönetmeliğine en uygun giyinen kız oydu bence. konuştuğu zaman öğretmenler gibi konuşurdu. söyleyecek çok şeyi varmış da susuyormuş, ağzından çıkacak her söz bir kapıyı açacakmış havası vardı. şairdi belki de.
teneffüslerden birinde defterlerinden birinin boş olması gereken ilk sayfasında şiirimsi bir şeyler dikkatimi çekti. şiirimsi deyişim, 'olmamış' manasında şiir denemeleri diye değil mısralar halinde yazılmış olmalarından.
kaldı ki hiçbirini hatırlamıyorum.
ama bir özlü söz kaldı aklımda: dağların zirvesinde kuşlar da yılanlar da bulunabilir. ama birisi oraya uçarak diğeri sürünerek gelmiştir.
kelimesi kelimesine değilse de, mana buydu. mesnevi'den alıntıdır diye tahmin ettiğim, mevlana'ya mal ettiğim bu sözün doğrusunu, kime ait olduğunu bilmiyorum. merak edip de araştırmadım ama çok kullandım.
/elbette arkadaşımı anarak, kime ait olduğunu bilmiyorum diyerek. diğer türlüsü hem ayıp hem de haram lokma yemek gibi./
ne zaman bir arkadaşım motivasyona ihtiyaç duysa, ne vakit birisi "neden bütün bunlar benim başıma geliyor?" diye sorsa, "olmuyor, başaramayacağım" dese, kırdım camı, söyledim sözü.
ne de olsa, başarıya giden tek bir yol yoktu. bazı yollar uzun, bazı yollar meşakkatli, engellerle doluydu. üstelik yol kadar bizim yola nereden çıktığımız, donanımlarımız da önemliydi.
*
ama bir süredir bu sözün anlamı değişti benim için. neden bilmem, bambaşka bir hâlin ifadesi olup çıktı. önemli olan 'yol' ya da 'yolculuk' değil 'yılan'lık ya da 'kuş'lukmuş gibi geldi.
ünlü, popüler, trend, topic vs. insanlara bakıyorum. zirvedeler, herkes onları konuşuyor, milyonlarca takipçileri var ama biri 'yılan' diğeri 'kuş'.
ikisi de aynı mevkide. 'yılan' torpille, babası, dayısı, siyaseti sayesinde orada, 'kuş' ise alınteri ve donanımlarıyla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder