10 Ekim 2018 Çarşamba

niteliksiz adam

"size kendimden bahsediyorum doktor"*

şaka yapıyorum. bu ara niteliksiz adam'ı okuyorum sadece. ama başlamadan söyleyeyim: romanın kahramanı ulrich'e benzediğim yok ve ederi olmasa da beni ben yapan bir iki özelliğim var.

burada bahsetmiştim. yaklaşık bir yıl önce verdiğim bir kararla niteliksiz adam'ı okuma listesine katmıştım. ne yeniden okuma ne ilk okuma olacaktı. daha çok eksik bir hesabı kapatmaya niyetlenmiştim. ama araya bir sürü kitap girince bir türlü listenin ilk sırasına yükselemedi.

ilk işaret çatıkatı aşıkları'nı okurken geldi. eski tarz bir kırtasiye dükkanı işleten süreyya hanım camekana astığı ilanda, "Güneyli Bayan ya da Niteliksiz Adam'a (çocuklu olabilir) Arnavutköy'de kiralık çatıkatı, 40 metrekare, kat kaloriferi. Müracaat içeriye." diyordu. bu vesileyle, güneyli bayan'ın bilgesu eranus'un amerikalı yazar lillian hellman'ın yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığı, tarihsel gerçeklere dayanan bir tiyatro oyunu olduğunu da öğrenmiş oldum.

bunun üzerine bir de, tarzını sevmediğim ama iyi bir okur olduğuna inandığım bir kitap kurdu, niteliksiz adam'ı okumadıysan mutlaka oku, deyince çember tamamlanmış oldu.

*

iki bin altı haziranıydı okumaya başladığımda. ilk sayfasına okurken aldığım bir haberi, bu kadar uzun süreceğini asla tahmin edemeyeceğim bir yolculuğun haberini not etmişim. yolculuk o kadar uzun sürdü ki eve dönüş yollarını unutmuşum gibi geliyor artık.

john fowles'ın büyücü'sü arzı endam edince niteliksiz adam'dan anında vazgeçtiğimi, o haziran ayını herkesten kaçıp eve sığınarak büyücü'yü okumakla tamam ettiğimi çok iyi hatırlıyorum. eve sığınarak dediğime bakmayın. akdeniz güneşi altında nicholas urfe'nin peşine takılıp yunan adası phraxos'un kayalıklarında dolaşmaktan tenimin brozlaştığına yemin edebilirim.

sonra yaz, yolculuk hazırlığı falan derken niteliksiz adam'ı unuttum. o da bugünlere kaldı. iyi olmuş. bunu sadece "oluş"ta ve "olmayış"ta hikmet referansı arayan yanımla söylemiyorum. hayata ve dünyaya karşı ölçüsüz bir cüretkarlıktan korunmuşum gibi hissediyorum. üstelik o vakitler altını çizdiğim satırların bugün de arkasındayım.

asıl güzelliği ise sona rastladım. bir mini ajandadan kopartılmış defter sayfası. üzerinde babamın el yazısıyla yapılmış bir liste. arabada dinlemek için kaset doldurtmak istemiş olmalı. kitabın arasına nasıl, ne zaman girdi hiçbir fikrim yok. ama birinci sıradaki şarkıyı biliyorum: ne sevdiğin belli ne sevmediğin...


*: kemal sayar, rüknettin'in kalbi için kehanetler

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

Ulysses gibi okumayı hep ertelediğim kitaplardan biri. Erteleme nedenim biraz daha okuma alanında yetkin olmaya çalışmam. daha okumaya çok var diyorum her seferinde. kütüphanemde bekliyorlar beni.
ne güzel bir süpriz olmuş kitap arasından çıkan.

verbumnonfacta dedi ki...

okunmayı bekleyen kitaplar her kitaplığın kaderinde var. mesela, kayıp zamanın izinde'ye henüz düşmedim. belki de, "kayıp zamanın izinde'yi okuyan tek kişi tanıdım o da sevgilimdi," cümlesini sevdiğim içindir.

"okuma alanında yetkin olmak" nasıl bir şey bilmiyorum ama bunu demekle kendinize haksızlık ettiğinize eminim.

emin olduğum başka bir şey de, kitapların kaderi olduğu ve yerini ve zamanını beklediği. ayrıca, her kitabı okuyamayız değil mi?

ikinci parça ise, geçti göç kervanı eyleme beni.