muhatabınızda olmasından korktuğunuz en kötü özelliğin kibir ve kendini beğenmişlik olduğunu mu düşünüyorsunuz? acele etmeyin.
*
kendisini yaşlı gösterdiği halde bir türlü bıyıklarından vazgeçmeyen o uzun boylu, ince adamı şimdiye kadar unutmadım. ömrümün sonuna kadar da unutacağımı sanmam.
bazan sınıfta olduğunu unutur, kendi kendine konuşarak karatahta ve üç sıranın arasındaki boşlukta "u" şeklinde volta atardı. "anlamıyorum ya!" derdi. ya da "sakin kaldığıma pişman etmeyin adamı"... ama bilgisinden, zekasından, ne kadar iyi bir adam olduğundan hiçbirimizin şüphesi yoktu. çünkü güldüğü zaman kocaman gülerdi. kim bilir kaç kişi için baba figürü, kaç kişi için gizli aşktı?
benim babam zaten vardı, üstelik kahramanımdı. o zaman da şimdi olduğu gibi kadın severdim.
bir gün, "size bugün farklı bir şey anlatacağım," dedi ve ekledi: "kız tavlamakta kullanırsınız. kızlar sever böyle şeyleri." oysa sınıfta kızlar da vardı. belki de, erkeklerin bu tür silahlara mecbur olduğunu, kızların ise ihtiyacı olmadığını söylemek istemişti.
"içinde kendi adı olmayan katalogların kataloğunu yapabilir misiniz?" diye sorarak başladı anlatmaya. "a harfine ağaçlar kataloğu gelebilir. ya da arabalar kataloğu. be'ye balıklar kataloğu gelebilir, ge'ye güller kataloğu... ha, ı derken, i'ye geliriz. oraya kataloğumuzu yani "içinde kendi adı olmayan katalogların kataloğu" yazarsak, kataloğun adına ve amacımıza ihanet etmiş oluruz. çünkü içinde kendi adı da olan bir kataloğu kataloglamış oluruz. tersine, eğer yazmazsak kataloğumuz içinde kendi adını içermeyen bir katalog olur ki o zaman kataloğumuz eksik kalır. çünkü içinde kendi adı yoktur ve işimizi düzgün yapmak istiyorsak yaptığımız kataloğa girmelidir."
tam burada, hocanın ağzından ne çıkarsa yazan inek tayfası bile kalemlerini ellerinden bıraktı, hayranlık ve salaklık karışımı bir duyguyla hocaya bakanların arasına katıldı. ama metin bey uzatmadı: "başka bir deyişle, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık..."
"ama matematik daha havalı bir isim vermiş. paradoks. daha doğrusu russel paradoksu. "u kümesi normal ise u anormal bir kümedir. u anormal bir kümeyse u normal bir kümedir," diye de son noktayı koymuş."
başkalarını bilmem ama ben metin hocanın ne demek istediğini ancak kendi örneğimi bulunca anladım. "bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir"... ve sordum haliyle, "socrates hiçbir şey bilmiyorsa nasıl tek bir şey biliyor olabilir? ya da tek şey bilen nasıl hiçbir şey bilmediğini iddia edebilir?"
metin bey örneğimi ve sorularımı duyunca, her zaman olduğu gibi kocaman gülümsedi ve "ben senden, bütün giritliler yalancıdır, diyen giritli epimenides örneğini beklerdim," dedi.
yıllar sonra annie hall(1977) izlerken filmin daha ilk sahnesinde alvy singer'ın kadınlarla ilişkisini özetlediği ve "benim gibi birini bile üyeliğe kabul edecek hiçbir derneğe asla üye olmazdım," dediği yerde yeniden karşılaşacak o günleri hatırlayacaktım.
*
şimdi başladığımız yere dönebiliriz:
muhatabınızda olmasından korktuğunuz en kötü özelliğin kibir ve kendini beğenmişlik olduğunu mu düşünüyorsunuz? acele etmeyin.
kibir ve yoldaşı kendini beğenmişlikten daha kötüsü var: kendini beğenmeyişi. hatta kendisini sevmeyişi. ellerim şöyle. ayaklarım böyle. gözlerim hafif şeyla. boyum, enim, hacmim. saçlarım, çenem vesaire...
bir noktadan sonra, "bayılıyorum ben sana," diyemiyorsunuz. nihayet sizi de ikna ettiği, ellerini öyle, ayaklarını böyle gördüğünüz için değil ama. ona olan ilginiz azalma eğilimi gösterdiği için hiç değil.
onun bu denli berbat bulduğu bir şeyi beğendiğiniz için sizi zevksiz bulmasından, bir süre sonra sizin fikirlerinizi "zevksiz" deyip ciddiye almamasından, daha kötüsü yalan söylediğinizi düşünmesinden korkuyorsunuz.
*
kendisini yaşlı gösterdiği halde bir türlü bıyıklarından vazgeçmeyen o uzun boylu, ince adamı şimdiye kadar unutmadım. ömrümün sonuna kadar da unutacağımı sanmam.
bazan sınıfta olduğunu unutur, kendi kendine konuşarak karatahta ve üç sıranın arasındaki boşlukta "u" şeklinde volta atardı. "anlamıyorum ya!" derdi. ya da "sakin kaldığıma pişman etmeyin adamı"... ama bilgisinden, zekasından, ne kadar iyi bir adam olduğundan hiçbirimizin şüphesi yoktu. çünkü güldüğü zaman kocaman gülerdi. kim bilir kaç kişi için baba figürü, kaç kişi için gizli aşktı?
benim babam zaten vardı, üstelik kahramanımdı. o zaman da şimdi olduğu gibi kadın severdim.
bir gün, "size bugün farklı bir şey anlatacağım," dedi ve ekledi: "kız tavlamakta kullanırsınız. kızlar sever böyle şeyleri." oysa sınıfta kızlar da vardı. belki de, erkeklerin bu tür silahlara mecbur olduğunu, kızların ise ihtiyacı olmadığını söylemek istemişti.
"içinde kendi adı olmayan katalogların kataloğunu yapabilir misiniz?" diye sorarak başladı anlatmaya. "a harfine ağaçlar kataloğu gelebilir. ya da arabalar kataloğu. be'ye balıklar kataloğu gelebilir, ge'ye güller kataloğu... ha, ı derken, i'ye geliriz. oraya kataloğumuzu yani "içinde kendi adı olmayan katalogların kataloğu" yazarsak, kataloğun adına ve amacımıza ihanet etmiş oluruz. çünkü içinde kendi adı da olan bir kataloğu kataloglamış oluruz. tersine, eğer yazmazsak kataloğumuz içinde kendi adını içermeyen bir katalog olur ki o zaman kataloğumuz eksik kalır. çünkü içinde kendi adı yoktur ve işimizi düzgün yapmak istiyorsak yaptığımız kataloğa girmelidir."
tam burada, hocanın ağzından ne çıkarsa yazan inek tayfası bile kalemlerini ellerinden bıraktı, hayranlık ve salaklık karışımı bir duyguyla hocaya bakanların arasına katıldı. ama metin bey uzatmadı: "başka bir deyişle, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık..."
"ama matematik daha havalı bir isim vermiş. paradoks. daha doğrusu russel paradoksu. "u kümesi normal ise u anormal bir kümedir. u anormal bir kümeyse u normal bir kümedir," diye de son noktayı koymuş."
başkalarını bilmem ama ben metin hocanın ne demek istediğini ancak kendi örneğimi bulunca anladım. "bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir"... ve sordum haliyle, "socrates hiçbir şey bilmiyorsa nasıl tek bir şey biliyor olabilir? ya da tek şey bilen nasıl hiçbir şey bilmediğini iddia edebilir?"
metin bey örneğimi ve sorularımı duyunca, her zaman olduğu gibi kocaman gülümsedi ve "ben senden, bütün giritliler yalancıdır, diyen giritli epimenides örneğini beklerdim," dedi.
yıllar sonra annie hall(1977) izlerken filmin daha ilk sahnesinde alvy singer'ın kadınlarla ilişkisini özetlediği ve "benim gibi birini bile üyeliğe kabul edecek hiçbir derneğe asla üye olmazdım," dediği yerde yeniden karşılaşacak o günleri hatırlayacaktım.
*
şimdi başladığımız yere dönebiliriz:
muhatabınızda olmasından korktuğunuz en kötü özelliğin kibir ve kendini beğenmişlik olduğunu mu düşünüyorsunuz? acele etmeyin.
kibir ve yoldaşı kendini beğenmişlikten daha kötüsü var: kendini beğenmeyişi. hatta kendisini sevmeyişi. ellerim şöyle. ayaklarım böyle. gözlerim hafif şeyla. boyum, enim, hacmim. saçlarım, çenem vesaire...
bir noktadan sonra, "bayılıyorum ben sana," diyemiyorsunuz. nihayet sizi de ikna ettiği, ellerini öyle, ayaklarını böyle gördüğünüz için değil ama. ona olan ilginiz azalma eğilimi gösterdiği için hiç değil.
onun bu denli berbat bulduğu bir şeyi beğendiğiniz için sizi zevksiz bulmasından, bir süre sonra sizin fikirlerinizi "zevksiz" deyip ciddiye almamasından, daha kötüsü yalan söylediğinizi düşünmesinden korkuyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder