21 Haziran 2016 Salı

kör dövüşü

iki adam oturulmaktan, zamandan ve hatta yan yana durmaktan eskimiş koltuklarına oturmuş, yaşlılığın ellerinden aldığı neredeyse kör gözleriyle badanası yıllar önce beyazdan griye dönmüş duvarı seyrediyordu. alınlarında vantilatörden gelen rüzgâr, kulaklarında açıldığı günden sonra hiç kapatmadıkları siyah beyaz televizyondan gelen dalga sesleri.

sanırım aynı düşü görüyorlar: deniz kenarında, tahta masalı bir çay bahçesi, masa örtüsünün eteği rüzgârda çırpınıyor.

bize göre solda ki, kulağı delik olan yani, söze başlarken hep yaptığı gibi hafifçe öksürdü.

- adam günleri sayacak kadar sevmiş demek ki. feriha geldi aklıma. yıllar sonra adını söyledim. ismini söylemek bile çok zevkli. yüzüme sıcak bir yaz gününde hafif ve ılık bir rüzgâr esivermiş gibi hissettirdi. zeliha ise, hüzünlü biraz. hak ettiği güzellikte hiç beklenmemiş gibi zeliha. mahzun. ama çok güzel. mahzunluk birine ancak bu kadar yakışır.

bize göre sağdaki, konuşacaksa da durup susmayı seçen yani, sağ dirseğini koltuğun kenarından kaldırıp elini itiraz edercesine salladı.

- o zeliha ki, yıllarca beklenmiştir kendisi. eminim bir allah kulu öyle beklenmemiştir. ve o geldiğinde ona yüründüğü gibi 'aldım verdim ben seni yendim' adımlarıyla hiç kimseye yürünmemiştir. ama haklısın: çok güzel...

Hiç yorum yok: