8 Temmuz 2013 Pazartesi

pazartesi neşesi

"dostum," diyebileceğim bir arkadaşım anlattı. ben onun yalancısıyım...

*

arkadaşımın, 'bir hanım dostum' dediği kahramanımız, altmış yaşlarında bir profesör. arkadaşım seçtiği kelimelerin taşıdığı en güzel anlamlarla deli, çatlak, çılgın diye tarif ediyor onu. gençliğinde eğitim için gittiği almanya'da prusyalı bir delikanlıya tutulmuş ama türkiye cumhuriyeti'nin önemli şahsiyetlerinden biri olan babası bu duruma karşı çıkınca hevesi kursağında kalmış. o günden bugüne bekar, hep hayattan alınacak bir intikamı daha varmış gibi yaşayıp gidiyormuş..

arkadaşım ve 'bir hanım dostum' dediği profesör hanım geçenlerde çoğunluğunu akademik çevrenin oluşturduğu bir kokteyle katılmışlar. akşam olup şehrin havası mevsim normallerine uygun biçimde serinleyince profesör hanım kadınlara has o ince beceriyle masadaki erkeklerden birinin ceketini omuzlarına bırakmasını sağlamış. genç adam her ne kadar bunu nezaketen yapmış olsa da aralarındaki hiyerarşi de bir anlamda bunu yapmasını zorunlu kılıyormuş.

gecenin sonunda kokteylden ayrılırken ceket hâlâ profesörün omuzlarındaymış. çünkü çıkarken ceketi adama vermeyi unutmuş(!) üstelik, etraftan gelen dost sesli uyarılara rağmen ceketi iade etmeyi birkaç gün ihmal etmiş.

bu arada genç adamın kıskanç karısı ceketin akibetini oldukça merak etmiş, günler sonra geri gelen ceket genç adama hayli zor saatler yaşatmış.

bu durum, arkadaşımın 'bir hanım dostum' dediği, altmış yaşlarındaki profesöre anlatılınca, yirmili yaşlarda kurnaz bir kadın edasıyla gülmüş ve şöyle demiş: o da kadınları ceketlere boğmasaymış.

Hiç yorum yok: