iki yazar...
yunan (giritli demek daha doğru) nikos kazancakis ve türk ahmet altan...
yunan (giritli demek daha doğru) nikos kazancakis ve türk ahmet altan...
aynı denizin kıyısında yaşadıklarını belli ediyorlar. tek deniz, tek millet gibi.
giritli olan ege bölgesindeki bir köyde bin dokuz yirmilerde, türk olan ise günümüzde bir ege sahil kasabasında geçen olayları anlatıyor. birincisinde savaş vardır ve kasaba halkı isa'nın çarmıha gerilişini canlandıracaktır. ikincisinde ise ilham perisini arayan bir yazar, kendisini iktidar ve güç savaşının ortasında bulur.
birincisinde savaştan kaçan hıristiyanlar, diğerinde insanların ikinci bir hayat yaşadığı internet vardır. birinde ağa, diğerinde kamile hanım...
ancak her iki romanda da yaşantılarını bedenlerini feda ederek sürdüren ve bunu herkesin bildiği "ahlaken düşük" iki karakter var: düşlerinde manolois'i gören dul katerina ve ne zaman işler kesat gitse 'yazar'ı arayan sümbül.
dul katerina'yı kaptan fortunas, sümbül'ü 'yazar' anlatıyor:
"her köyde böyle bir kadın olmalıdır, böylece namuslu olanlar tedirgin olmazlar. bu, yol kenarındaki çeşmeye benzer. işte o kadar. susayanlar orada durur ve bir yudum su içerler. yoksa hepsi gelip kapılarımızı çalardı bir bir ve kadınlar kendilerinden su istediğinde..."*
"bu kasabanın tuhaflıklarından biri de kasabanın sümbül'ü korumaya almış olmasıydı, ona kötü bir şey yapılmasına izin vermezlerdi. (...) sanırım onun varlığının bir güvence olduğunu, gençlerin kasabanın kızlarına kadınlarına sataşmasına, şehevi taşkınlıkların yapılmasına engel olduğunu düşünüyorlardı."**
*: yeniden çarmıha girilen isa
**:son oyun
notgibi: böylesi durumlarda kullandığım "ahlaken düşük" ifadesini ilk duyduğumda neredeyse çocuktum. o günden bu yana bazı şeyleri açık saçık söylemektense hep bu ifadeyi kullanmayı tercih ettim. ama uzun zamandır "ahlak"ı sadece bedene ve cinselliğe indirgemenin en büyük "ahlaksızlık" olduğunun farkındayım.
giritli olan ege bölgesindeki bir köyde bin dokuz yirmilerde, türk olan ise günümüzde bir ege sahil kasabasında geçen olayları anlatıyor. birincisinde savaş vardır ve kasaba halkı isa'nın çarmıha gerilişini canlandıracaktır. ikincisinde ise ilham perisini arayan bir yazar, kendisini iktidar ve güç savaşının ortasında bulur.
birincisinde savaştan kaçan hıristiyanlar, diğerinde insanların ikinci bir hayat yaşadığı internet vardır. birinde ağa, diğerinde kamile hanım...
ancak her iki romanda da yaşantılarını bedenlerini feda ederek sürdüren ve bunu herkesin bildiği "ahlaken düşük" iki karakter var: düşlerinde manolois'i gören dul katerina ve ne zaman işler kesat gitse 'yazar'ı arayan sümbül.
dul katerina'yı kaptan fortunas, sümbül'ü 'yazar' anlatıyor:
"her köyde böyle bir kadın olmalıdır, böylece namuslu olanlar tedirgin olmazlar. bu, yol kenarındaki çeşmeye benzer. işte o kadar. susayanlar orada durur ve bir yudum su içerler. yoksa hepsi gelip kapılarımızı çalardı bir bir ve kadınlar kendilerinden su istediğinde..."*
"bu kasabanın tuhaflıklarından biri de kasabanın sümbül'ü korumaya almış olmasıydı, ona kötü bir şey yapılmasına izin vermezlerdi. (...) sanırım onun varlığının bir güvence olduğunu, gençlerin kasabanın kızlarına kadınlarına sataşmasına, şehevi taşkınlıkların yapılmasına engel olduğunu düşünüyorlardı."**
*: yeniden çarmıha girilen isa
**:son oyun
notgibi: böylesi durumlarda kullandığım "ahlaken düşük" ifadesini ilk duyduğumda neredeyse çocuktum. o günden bu yana bazı şeyleri açık saçık söylemektense hep bu ifadeyi kullanmayı tercih ettim. ama uzun zamandır "ahlak"ı sadece bedene ve cinselliğe indirgemenin en büyük "ahlaksızlık" olduğunun farkındayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder