26 Şubat 2013 Salı

bir masada üç kişi

adını daha önce çok duymuştum ama ilk defa bir kaç akşam önce, selçuk'un evde kalıp yaramazlık yapmayayım diye, beni de peşinden sürüklediği tango akşamında tanıştık. kibarlık yüklü karşılıklı bir kaç cümle. bir akşam sonra kapalı havuzun trübünlerinde ayak üstü bir kaç cümle daha.

şimdi ise saatlerdir konuşuyoruz. kuaförden buraya gelmiş; saçlarını boyatmış, fön, vesaire... zalim olduğumu anlasın diye, "kadınların çok yaptığı hatalardan biri de bu," diyorum. "saçları arasındaki bir kaç tel beyaz saçın onları ne kadar güzelleştirdiğini anlayamıyorlar."

sadece zalimlik yapmıyorum, bazan da iyi bir adam olup meraklarına cevap olsun diye bir yığın şey anlatıyorum. bir ara, selçuk tuvalete diye gidince sordu. evet, tuvalet. selçuk lavaboya o tür şeyler yapmayacak kadar iyi terbiye almıştır.

ne diyordum? bir ara, selçuk tuvalete diye gidince sordu:

- ilişkilerin neden bu kadar çabuk bitiyor?

- çabuk bitmiyor, vakti geldiği için bitiyor.

- anladığım kadarıyla, sürdürmek konusunda pek başarılı sayılmazsın.

- yanılıyorsun... ama, en iyisi şöyle yapalım, selçuk gelince ona soralım.

gelir gelmez selçuk'a sordum:

- kadınlarla ilişkilerimi yönlendirme yeteneğime yüz üzerinden puan ver.

selçuk masaya oturmadı, konuşmasının en vurucu yerine gelmiş bir konuşmacı gibi ellerini kürsüye, pardon masaya dayadı. yüzümüze bakmaksızın konuşmaya cevabına başladı.

- bu konuda verilebilecek en yüksek puan doksan beş ise, benim söyleyeceğim daha yüksek bir sayı olur. çünkü o, sadece etkilemekte değil itmekte de çok başarılıdır. yani bir kadının hoşuna gidecek şeyler kadar gitmeyecek olanları da keşfetmekte üzerine yoktur. bazı kadınlar vardır, tıpkı şarkının dediği gibi "yakın olmak için uzak durmak" gerekir, aşkını itiraf etmekle onları kaybedersin. eğer öylesi bir kadını istemiyorsa, "seni seviyorum," demekle yetinmez, işini garantiye almak için "aşkitom" bile diyebilir.

sadece duymak yetmez görmek de gerekir gibi selçuk'un dudaklarına sabitlenmiş bakışlarımız yeniden buluştu.

- peki neden yalnızsın?

sorma sırası bana geçmişti:

- yalnız olduğumu da nereden çıkarttın?

*

selçuk'un yanıldığı bir yer vardı ama: bazan dalıp giden, bazı geceler uyanıp nerede hata yaptığını düşünen mutsuz bir adam olurum da, sırf öyle demekle kurtulacağımı bilsem dahi "aşkitom" demem.

10 yorum:

Adsız dedi ki...

:)
aşkitom neyse,ergen kızlar gibi.
iyi ki demiyorsunuz:)

verbumnonfacta dedi ki...

şükürler olsun ki, demediğim başka kelimeler de var.

şimdi aklıma geldi; ortak facebook hesabı da olmaz.

Adsız dedi ki...

bence de ortak facebook hesabı olmamalı ve hatta sevgililer,eşler birbirini takip etmemeli.
biz öyle yapıyoruz:)
gerçi facebook çok zaman öldürdüğümüz bir yer değil.bir bakıp çıkıyoruz:)

verbumnonfacta dedi ki...

facebook gibi halka fazlasıyla açık bir alanda çiftlerin birbirini takip etmemesi manasız olur. ben asıl, eşinizin ve çocuklarınızın bloglarınızı bilmemesi gerektiğini ve size bunun daha iyi geleceğini düşünüyorum.

yorgun ve kirli bir geçmişi bahane ederek facebooka hiç bulaşmadım. değerli zamanlarımı başka mecralarda ziyan ediyorum: ünlülerin makyajsız halleri mesela...

Adsız dedi ki...

facebooku yeni açtım aslında.fotoğraf çekimlerimi arkadaşlarıma iletmek amacıyla.çok saçma bir yer.duvar yazıları keza öyle.eşimin facebooku bazen şifresini unutuyor.uzun zaman açmadığı oluyor çünkü.biz öyle duvar yazıları felan eklemiyoruz:)

neden bloglarımı bilmemeleri gerekiyor.oraya neysem onu yazıyorum.saklayacak birşeyim yok.
zaten açıp okuduklarını bile sanmıyorum.
beni çileden çıkaran adsız yorumlardı.adsızlara kapattım artık.çünkü o adsızlar bazen çok edepsiz oluyorlar.

verbumnonfacta dedi ki...

hiç kimsenin saklayacak bir şeyi yok. bu nedenle söylemedim bunu. hani bir şey yazarken birisi omuzunuzun üzerinden bakar ya, onun gibi bir şey.

ben bu ihtimale karşı en başından itibaren moderatör koydum. öyleleri baştan eleniyor. konudan uzak bazı yorumları da ben yayınlamıyorum. "mutlu yıllar" gibi. :)

semiaa dedi ki...

evet, bende blogların bilinmemesi taraftarıyım. Yazdıklarınız bazen sevdiklerinize acı verebilir. Yıllar önce üniversite yıllarımdan kalan uzunca bir metni içeriğinin daha magazinsel olduğunu düşünüp, yeğenime okutturan annem, metnin öğle yemeği yemektense bu parayla bir paket sigara ve birkaç bardak çay alarak günü daha iyi geçirebildiğime üstelik sigaranın da açlık hissini kaldırdığına ilişkin olduğunu anlayınca yüzüme canını bu kadar yaktığım için öfkeyle bakıp "bir daha yazdıklarını etrafta bırakma" demişti. Saklamak değil, acıtmamak için.
bu arada, "mutlu yıllar" :)

verbumnonfacta dedi ki...

nerden duyduğumu hatırlamadığım bir söz; iyi bir yazar ailesini öldürmelidir, diyordu. sanırım kastettiği bu. onları yoksayarak yazmak mümkün olmadığına göre saklamak en güzeli.

notgibi:sonundaki "mutlu yıllar" notunu "yayınlmayın" diye okuduğum için bir kaç defa okudum bu yorumu. ama tehlikeli bir şey göremedim. galiba bir şeylerin yıl dönümü, bir yerlerin kurtuluşu, bilmem ne fırtınasının başlangıcı diye düşündünüz. öyle bir şey yok.

(eğer yanılmışsam, şapşallığıma verin ve bu şapşalı bağışlayın.)

semiaa dedi ki...

"mutlu yıllar" bile yazsa, bazı yorumları yayınlacağınızı düşündüğüm içindi sadece. yoksa annemin bloğunuzu takip etmediğine neredeyse eminim.

verbumnonfacta dedi ki...

annenize selamlar.