21 Kasım 2012 Çarşamba

sonradan görmek

ikinci körlük, yani " önceden görüp sonradan kör olanlar, yani doğuştan kör olmayıp daha sonra hastalık ya da kaza sonucu kör olanlar"ın trajedisini daha önce konuşmuştuk.

peki ya tersi olduğunda?

*

insanlar doğduğunda gözleri kapalıdır. gözleri açıldıktan sonra da ancak parlak, renkli ve hareket halindeki nesneleri görebilir. öyle ki, başını çevirdiğinde bu hareketli nesneleri görmeye devam edeceğini öğrenmek için zamana ihtiyacı olduğundan artık göremediği şeylerin dünyadan ayrıldığını sanır. (belki de doğrusu budur. kim bilir?)

dokunma, duyma, koklama gibi diğer duyularla gördükleri arasında bir ilişki kurmayı öğrenmek bile başlı başına bir maceradır. iyi ki bellek sanıldığı kadar güçlü değil; iyi ki, aynadaki aksimizin biz olduğunu anlayana kadar yaşadığımız çelişkileri hatırlamıyoruz.

aklımıza gelmeyen bir başka konu da, "görmek"in uzun bir öğrenme süreci gerektirdiği ve görsel belleğimizi adam edecek nice tecrübeye ihtiyaç duyduğumuz.

hal böyle olunca da, "bakmak"la "görmek"in aynı şey olduğunu sanıyoruz. (bu cümleyi entelektüel tavır peşindeki ergenler gibi değil, bilimsel bir cümle olarak söylüyorum.) bu nedenle, yeşilçam filmlerindeki iki de bir kör olan ve bir süre sonra mucizevi biçimde görme yeteneğine kavuşan kahramanların etkisi var mıdır bilinmez ama büyük bir yanılgıyla körlerin gözleri açıldığı anda görebileceğini düşünüyoruz.

oysa görmeyi öğrenmek, gördüklerini anlamlandırmak uzun ve zorlu bir öğrenme süreci gerektirir. üstelik, belli bir yaştan sonra yeni bir yabancı dil öğrenmek gibi astarı yüzünden pahallıdır. görmeyi öğrenmek tam manasıyla işkenceyi hatırlatan bir sürece, körken hayatını kolayce idame eden kişi de, gözleri açıldığında gölgesine takılıp düşmekten korkan, sağ profilini gördüğü birinin sol profilini başka biri sanan, nesnelerle arasındaki uzaklığı ayırt edemeyen bir "görme" engelliye dönüşüyor.

sonuç olarak, yaşamı kavrayışı görenlerden çok farklı olan bu kişilerin gözlerinin açılmasıyla birlikte sadece görmeyi öğrenmesi değil tüm kişiliğini yeniden inşa etmesi gerekir.

başka bir nokta ise, oliver sacks'ın dediği gibi, "gören biri olarak yeniden doğması için, kör olarak ölmesi gerekiyor. en büyük felaket ise iki dünyanın arasında, ölü ve doğamayacak kadar güçsüz kalmak."

belki de asıl trajedi budur.


notgibi: izin verirseniz, "nasıl da bir aşk sonrasındaki yeniden başlama çabalarını hatırlatıyor," diyeceğim. nasıl olsa, eski mısır mimarisini anlatan bir kitaptan öğrendiğim mühendislik terimi stabilite kırılması'na yüklediğim manayı bilenler, "ilk vukuatı değil," diyecek, şaşırmayacaktır.

3 yorum:

Zeynep Merdan dedi ki...

bakmak ve görmek üzerine yapılan güzellemeler güzel de, ben tüm bu yormacalar içinde "göze perde inmek" ya da her türden görmeyi kusurlu hale getiren "gözüne bir şey kaçmak"ın nerede durduğunu merak ettim.

verbumnonfacta dedi ki...

her bahiste anlatacak bir hikayesi, pardon "macera"sı olan bir adamın oğlu olarak, "işinizi görür mü bilmem ama bir dinleyin," diyeceğim.

hafta sonu günlerinden birini neredeyse mağaza mağaza dolaşarak ziyan etmiştik. nihayet, ben dışarda bekliyorum eğer fikrime ihtiyaç duyarsan bir de birlikte bakarız, demiş, sevgilimi giriş kapısının hemen önünde korkuluklara yaslanmış bir biçimde beklemeye koyulmuştum.

bilirsiniz, mağaza girişlerinde hırsızlığa engel olmak için ürünlere takılan alarmları çalıştıran düzenekler kuruludur ve üzeri genelde mağazanın adını taşıyan kılıflarla kapalıdır. bu defa öyle değildi. yaklaşık bir metre yüksekliğindeki düzenek şeffaf plastikten üretilmişti ve arkasında kalan nesneler görülebiliyordu.

ve baktığım yerden o plastiğin içinden arkasında gördüğüm herşey daha uzun ve daha ince görünüyordu. bütün kadınlar oradan bakıldığında daha zarifti. aşk böyle bir şey işte, demiştim. onun ışığında her şey daha uzun, daha ince, daha zarif, daha büyülü, daha güzel...

o gün sevgilim için ne aldık hatırlamıyorum ama keşfimi anlattıktan sonra ona, seni bildim bileli öylesi bir plastiğin ardındasın galiba, dediğimi hatırlıyorum.

elbette ödülümü aldım.

*

tersten bir okumayla benzer bir oluşla "göze perde inmek" de "gözüne bir şey kaçmak" da mümkün.

illa ki olumsuz okumaya ihtiyaç yok, muhtabımızın ışığı o denli güçlüdür ki başka ne varsa görünmez kılar.

ya da konumundan dolayı, tıpkı yıldızları görmeye engel şehir ışıkları gibi yıldızımızı görmemize engeldir.

Zeynep Merdan dedi ki...

kastım bu değildi. ama gözüne ışk kaçmış, gözü ışk'la kamaşmış bir çift erkek gözünden göze perde inmek nasıl olurmuş kulak vermiş olduk.

o vakit sorunun cevaplarına, ışk kara'yla dengelensin diye naçizane ben de katkıda bulunayım.

*

galiba "gözüne bir şey kaçmak" eşya'yı kusurlu görmemize neden olan herhangi bir türünden geciktirici, uzaklaştırıcı ve son boyutuyla da kahırlaştırıcı bir engel olsa gerek.

"göze perde inmek" ise her türden eşya'nın hakikatini algılamaya engel bir tür örtü olsa gerek. belki de gerçeği örten mealindeki küfr, kafir kelimesine bir karşılık olsa gerek.

*

nasıl ki menbaaını karşı'dan alan 'aşık gözler' var, elbette ki ışk'tan ayrı düşmüş, sonsuz diplikte karanlığa saplanmış 'karadelik gözler' de var.

ve ben, şüphesiz ki, bu kadar lafı o karadelik gözlere de bir söz hakkı düşsün diye yazdım.